Yepyeni bir döneme girmemize sayılı günler kaldı. Eylül ayı geldiğinde, içimi çocuksu bir mutluluk kaplar. Eylül ayı yeniliklerin habercisidir; yepyeni defterler, kalemler, yeni ilimler…
Çocuk eğitiminin ilk adımı da çocuklarımızı oldukları gibi kabul edişimiz olmalı. Onları doğdukları mizaçlarıyla kabul ettiğimizde çocuklarımızı şikayet etmek yerine onların her yönden gelişimi dikkate alarak neler yapabiliriz ona yönelmeliyiz.
Ebubekir Said, öylesine içten bana sesleniyordu ki; ‘Anneee Annee’. Mutfakta iş yaparken diğer yandan onunla iletişime geçmeye çalışıyordum. Oysaki oğlum duyulmak istiyordu. Tamamen kendisiyle ilgilenmemi istiyordu. Sonra bi an durdum ve her şeyi bıraktım. Oğluma doğru yönelerek; ‘evet seni dinliyorum’ dedim. Sonra düşünmeye başladım. Çocuklarımız bizden ne bekliyor? Sadece yapıyormuş gibi yapmamızı mı yoksa tüm duyularımızla onlara yönelmemizi mı? İşte tam bu noktada güvenli bağlanma dediğimiz konuya geliyoruz. Anne ile çocuk arasında güvenli bağlanma olmuşsa sorunlar ortadan kalkabilir. Ebeveyn ile çocuk arasındaki ilişkideki bağlanmanın gücü ne kadar güçlüyse, duyguların gelişimi o kadar güçlü olur. Güçlü anneler olarak çocuklarımız ile güvenli bağlanmayı sağlayalım. Annelik rolu yolculuğumuzda bizler kul olarak ilk bağlanmayı Alemlerin Rabbi olan Allah (c.c) sağladığımız için bu bağlanma şuurlu bağ olan iman ile sümbüllenirse, bizle geleceğe aydınlık nesil bırakmış oluruz. Çocuklarımızı hem dünya hem ahiret çift kanatlı olarak yetiştirmenin yolu; elimizden geldiğince onlara bütüncül bakış açısıyla yaklaşabilmemizdir. Bütüncül bakış açısı ise onların tüm latifelerinin ve duyularının beslenmesine rehberlik etmemizdir. Rehberliğimizin yolu Kur’an-ı Kerim’dir. Onun da tefsiri olan Risale-i Nur’a danışalım.
Ahsen-i Takvim sırrı ile yaratılan kâinatın “misal-i musağğarı” olan insanoğlunun göz, kulak, burun gibi beş duyu ile dünya alemini temaşa ederken; latifeler dediğimiz ince hassas mizancıklar ile ruh alemlerini temaşa edebiliriz. İnsanın beş duyusundan öte alemler adedince latifelerimiz vardır.
‘’Bu lâtîfelerin belli başlıları kalp, ruh, sır, hafî ve ahfâ şeklinde isimlendirilmişse de aslında insanda çok sayıda letâif vardır. Ancak, bilhassa bu beş lâtîfe ruh gibi âlem-i emirdendir.
Evet,bu hakikatler ışığında çocuk gelişimine baktığımızda ise çocuğumuzu tüm latifelerini besleyecek, onaracak şekilde geliştirmeliyiz. Çocuklarımızın beş duyusundan öte kalp, ruh, akıl gibi cihazatları da beslenmeye ihtiyacı var. Onların midesini doyurma telaşımız belkide ihmal ettiğimiz en önemli mesele onların kalbini, ruhunu doyurmak…
Duyu Bütünleme, genel olarak bebeğin ve çocuğun duyu organları yoluyla kendi vücudundan ve çevresinden gelen duyusal bilgileri (dokunmanın, hareketin, vücut duruşunun, koklamanın, tatmanın, hissetmenin, duymanın ve görmenin) hissetme, anlama ve organize etme becerisi olduğunu söyleyen Jean Ayres’in bu kuramına baktığımızda, çocuğa bütüncül bakış açısıyla yaklaşıp fen ve din bilimlerini birleştirerek yolumuza devam edelim.