Geçmişte gerek darbe dönemlerinde, gerek ‘zinde güçler’in hakimiyetlerinin geçerli olduğu dönemlerde isnat edilen suçlardan dolayı yargılandığım mahkemelerdeki serüven ile şimdi güya sivil bir iktidar döneminde yaşanan hak ihlâllerine, hukuk cinayetlerine şahit olunca inanın o hak tanımaz dönemlerde dahi az-çok bir adalet, bir kanun hakimiyeti var olduğu kanaatine vardım.
Yetmişli yılların başında ‘M. Kemal’e hakaret’ iftirasıyla hakkımda ağır ceza mahkemesinde açılan dâvâda tutuksuz yargılanmama karar verilerek serbest kaldım.
Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki yargılanmamda da mahkeme heyeti; dâvâmı üstlenen cennetmekân Bekir Berk Ağabeyin yaptığı emsalsiz savunmasını; onun sözünü kesmeden dinledikten sonra oy birliğiyle beraatime karar verdi.
12 Eylül darbe anayasası referandumunda sandık kurulu başkanı olarak yaşadığım olay ile ilgili cesur bir hâkimin ortaya koyduğu örnek tavır; mevcut iktidar döneminde hâkimlerin ve savcıların baskılara dayanamayıp birçok masum insan hakkında vicdanlarının sesine kulak vermeden verdikleri kararları bana derhatır ettirdi.
Darbeciler hazırladıkları darbe anayasasını ‘Referandumla kabul ettirdik.’ diyebilmek için milletin önüne seçim sandığını getirdiler. Hazırladıkları anayasa taslağının mutlak manada kabulü için millete açıktan tehditlerde bulunarak adeta dağa taşa korku sindirmişlerdi. Bana da bir seçim sandığında başkanlık vazifesi verilmişti. Ben de usûller ve kanunlar çerçevesinde oy kullanma sürecini yürütürken, mahallenin muhtarı orada pervasızca yüksek sesle seçmenlere, “Evet oyunu kullanın ha!...” diye bağırınca ben de “Lütfen muhtar yapmayın, yaptığınız suçtur” diye ikaz etmiştim. Muhtar bir anda gözden kayboldu. Meğer muhtar, ilçe sıkıyönetim komutanına giderek sandık başkanı olarak benim millete “Hayır” oyu kullanmalarını söylediğimi iddia etmiş. Komutan da hemen durumu kaymakama ve ilçe seçim kurulu başkanı hâkimine tehditvari bir şekilde iletince onlar da şikâyet üzerine geldiler. Gayet nezaketle bana seçim işinin nasıl gittiğini soran genç hâkim, orada bulunan muhtara, “Gel bakalım muhtar, sana kim dedi sandık başkanının ‘Hayır deyin.’ dediğini?” demesine karşılık muhtar da: “Bilemiyorum efendim, bana burada birileri söyledi.” Deyince hâkim bey “Buraya kimse giremez. Senin burada ne işin var? Git buradan!” diyerek muhtarı oradan kovdu. Bize de, “Siz korkmadan, çekinmeden işinize devam edin.” diyerek moral verdi.
Yine ‘28 Şubat postmodern darbesi’ günlerinde cuntacı askerlerin tehditleriyle meşrû iktidarı tasfiyesiyle başlayan ve gazetemizin hemen hemen bütün yazarlarının ve çizerlerinin hedef alındığı o dönemde, gazetemizdeki bir yazımdan dolayı ben de yargılandım. Hak-hukuk tanımaz o dönemde bile tutuksuz olarak yargılanmam sonucunda mahkeme beni önce mahkûm etse de; temyiz safhasında mahkeme heyeti hakkımda beraat kararını verdiler.
Şüphesiz geçmişte de tam manada adalet işlemiyordu. Hak-hukuk gaspları oluyordu. Ama darbe dönemleri de dahil olmak üzere, hiçbir dönemde bu iktidar dönemindeki kadar hak-hukuk çiğnenmedi. Yargısız infazlar yapılmadı. İfadeler alınmadan insanlar işinden aşından edilmekle kalınmayıp, içerilere tıkılmadı. Mahkeme kararları olmadan kimseye ‘vatan haini’, ‘darbeci’, ‘terörist’ damgaları vurulmuyordu...v.s.