Adalet Bakanlığı’nın açtığı arabuluculuk sınavına katılan aralarında eski bir Adalet Bakanı’nın da bulunduğu hukukçu iki yüz milletvekilinin hiçbirisi başarı barajını aşamamış,
Mevcut rektörlerin 68’inin bilimsel atıf sayısı (yurt dışında yayınlanmış yazı veya eser) sıfır.
Öğretmenlerin yaklaşık % 80’inin kitap okuma alışkanlığı yok.
YKS verilerine göre Üniversite Sınavı’nda 628 bin 796 kişi barajın altında kalmış. 15 bin öğrenci de yarım neti bile yapamamış.
Bir de ÖSYM’nin 2019 sınavında ortaya çıkan şu tabloya bir bakalım: Matematik: 40 sorudan 4.7 doğru. Fizik 13 sorudan 1.03 doğru. Kimya: 13 sorudan 0.96 doğru. Biyoloji: 13 sorudan 1.29 doğru. Türk Dili Edebiyatı: 24 sorudan 4.9 doğru.
İlkokul dördüncü sınıf öğrencilerinin ortalama % 40’ının okuduklarını anlayamadıklarını ifade ediyorlar.
Sıradan insanların ötesinde bakanlık yapmış, rektörlük makamına kadar yükselmiş, makam ve kariyerleriyle nam salmış nice Milletvekili ve akademisyenlerin, öğrencilerine okumayı aşılamakla vazifeli öğretmenlerin bu içler acısı başarısızlıklarını görünce öğrencilerin başarısızlıklarını çok da yadırgamaya veya ayıplamaya hakkımız yok.
Standart net cevapları olan soruların ötesinde yorum yaparak yeni bilgilere ulaşma istidat ve kabiliyetlerine sahip olan öğrencilerin sayısı denizde damla. Çünkü ezbere dayalı bir eğitim görüyorlar öğrenciler.
Demokrasi nedir? Parlamenter sistem ile tek adam rejimi arasındaki fark nedir? İstibdat nedir? Dinde istibdatın yeri var mıdır? Hak ve hürriyetlerimiz nelerdir? Bunlar olmadan dinî yaşantı olur mu? Fikir ve düşüncelerimizi ifade hürriyeti neden önemlidir? Hak ve hürriyetlerimizi koruma ve kollama yolunda ne gibi bir çaba ve gayretin içinde olmalıyız? gibi suallere bırakın Lise düzeyindeki gençlerin, Üniversiteli gençlerden, hatta diplomalı memur veya bürokratların ne kadarından tatminkâr, müsbet cevaplar alabiliriz acaba?
İlim üretmekle vazifeli Üniversitelerimizde yapılan ehliyet ve liyakata dayalı olmayan siyasî tarafgirliğe göre yapılan tayin ve terfilere ilâve olarak, yapılan siyasî baskı ve tazyiklerle korku ortamında mesai yapan akademisyenler mi çevrelerine ilim irfan yayacaklar?
Kemalizm’in cenderesine sıkıştırılmış, ezbere dayalı, tek tip insan yetiştirmekle vazifeli eğitim kurumlarında çalışan ve kendileri dahi okumayan öğretmenlerimiz mi öğrencilerine isteyerek okuma, okuduklarını anlama ve uygulama kabiliyetini kazandıracaklar.
Çocuklarına en modern, en pahalı cep telefonlarını, tabletleri almayı vazife bilen ve kendileri zamanlarının önemli bir kısmını ekran başında geçirmeyi alışkanlık haline getiren, okumaya zaman ayırmayı akıllarına getirmeyen anne babalar mı çocuklarına okuma alışkanlıklarını aşılayacaklar.
Velhasıl kitaptan uzak, okumayan, okuduklarını yaşamayan bir toplum haline geldik maalesef. Okumayan toplumlarının akibetini tahmin etmek zor olmasa gerek.