"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Çok cesetli ruhlar

M. Fahri UTKAN
31 Mart 2019, Pazar
Risale-i Nur cemaati, iman ve Kur’ân hizmeti yapmak için bir araya gelmiş, ihlâs, sadâkat, tesanüd üçlüsü üzerine kurulmuş bir hizmet hareketidir.

Bu cemaat fertleri her biri ayrı bir fert olduğu gibi hepsi bir fert gibi davranmaya çalışırlar ve davranırlar.

Bazen bunu Üstad şu şekilde ifade etmektedir; “bu heyetimizin şahs-ı manevîsinde, her biriniz bir duygu, bir aza hükmündesiniz. Birbirinize karşı rekabet değil, bilâkis birbirinizin meziyetiyle iftihar etmek, mütelezziz olmak bir vazife-i vicdaniyenizdir… Bu heyetimizin şahs-ı manevîsinde, her biriniz bir duygu, bir aza hükmündesiniz. Birbirinize karşı rekabet değil, bilâkis birbirinizin meziyetiyle iftihar etmek, mütelezziz olmak bir vazife-i vicdaniyenizdir.” 1

Cemaat şahs-ı manevisini tek fert olarak düşündüğümüzde; bir ferdin her bir duygusunu başka bir fert taşıyabilir ve taşımaktadır da.

Bunu Barla Lâhikası, Mukaddeme’de, Üstad şu şekilde belirtiyor: “Hizmet-i Kur’ân’da arkadaşlarım içinde talebelik ve kardeşlik ve arkadaşlığın üç hassası var” dedikten sonra Hulusi ve Sabri Ağabey hakkında, birinci hassa olarak; “Bana mensup her şeye malları gibi tesahub ediyorlar (sahipleniyorlar). Bir Söz yazılsa, kendileri yazmış ve telif etmiş gibi zevk alıyorlar, Allah’a şükrediyorlar. Âdeta cesetleri muhtelif, ruhları bir hükmünde hakikî manevî vereselerdir.” 2 demektedir.

Bazen bir olay karşısında bakarsınız birçok Nur Talebesi aynı harekette, aynı duygu içinde bulunurlar. Bunun örnekleri Külliyat içinde fazlasıyla bulunabilir.

Meselâ, bir hadise meydana gelmiş, bunun üzerine Üstad şunları diyor: “Hâdisenin vukuundan evvel, “Risale-i Nur Şakirtlerinin her biri bir cesedin azaları gibi, bir cihette o cesede gelen müessir bir arızayı bütün azanın hissetmesi nev’inden, bu hâdiseyi Risale-i Nur’un dört şakirdi, vukuundan bir-iki gün evvel şöyle gördüler: Üçü, yani Mehmed Zühdü, Halil Ruhi, Mehmed Niyazi, Risale-i Nur naşirlerinin Üstadını vefat etmiş görüyorlar ki, vefat ise tabirce Risale-i Nur’un tatilini haber veriyor. Dördüncüsü Fazıl Bey görüyor ki, hâdiseden bir gün evvel raftaki kitapları karıştırır, bazı kitapları düşürür. Üstad bana hiddet ediyor, ben de diyorum: “Refet düşürdü.” Birden haneye polisler doluyorlar, her şeyi alıyorlar. Hem bundan yedi buçuk ay evvel Risale-i Nur naşirlerine gelen elîm polis haneye çağırma meselesinde Risale-i Nur’un şakirtlerinin dört tanesi (aynı hâdiseyi bir ikisi, yani Rüşdü ile Lütfü aynen görüyorlar, ikisi de az bir tabirle) aynı hâdiseyi görmeleri ve bu defaki hâdiseyi, yine dört tane şakirtler aynen görmesi gösteriyor ki, Risale-i Nur Şakirtleri, bir cesedin azaları gibidirler ki, Risale-i Nur’a gelen hâdiseyi, bir cesedin azaları gibi hissediyorlar.” 3

Aynı mektubun haşiyesinde de yine başka bir olayın aynı meseleyi (Ayrı cesetlerde aynı ruhî hisler) teyit ettiğini anlatıyor. “HAŞİYE: Garip ve lâtif tevafukattır ki, Isparta’da Cumartesi gecesinde başıma gelen gayet sıkıntılı bir hâdiseyi sekiz sene kemal-i sadâkatle, hiç gücendirmeden bana hizmet eden Sıddık Süleyman aynı zamanda benim gibi aynı sıkıntı çektiğinden ve sebebini de bilmediğinden Isparta’ya Pazardan evvel geldi. Sıkıntısının manevî sebebini de anladı. Süleyman’ın ne kadar selim bir kalbi bulunduğu malûmdur. Hem aynı gecede, has talebelerin içinde letafet-i kalbiyle mümtaz Küçük Lütfi, bu fıkrada mezkûr rüyayı ve sıkıntıyı görüp aynı sıkıntıma iştirak ve az bir tabir ile aynı vaziyetimi müşahede ediyor. 

Elhâsıl: Risale-i Nur’un Şakirtlerinin şahs-ı manevisî kerametkârâne bir hassasiyet gösteriyor ki; Hafız Ali, ulvî sadâkatiyle; birinci Süleyman, selim kalbiyle; ikinci Süleyman Rüştü, müstakim aklıyla; Küçük Lütfi, lâtif nuruyla Üstadlarının imdadına manen koşmuşlar, sıkıntısına iştirak ile tahfifine çalışmışlar. Said 4 (Barla Lâhikası.145. mektup: 281)

Barla Lâhikası, Kuleönü’nden Ali’nin mektubu olan, 222 nolu Mektubun başında Üstad’ın konumuzu teyit eden küçük bir notu vardır, ki, şudur: “Üç cesetli bir ruhun bir fıkrasıdır. (Yani Hafız Ali, Sabri, Sarıbıçak Ali.)”5

Risale-i Nur’un Şakirtlerinin cesetleri ayrı, ruhları birbirleriyle alâkadar olduğunun birincisini yukarıda bahsetmiştik. 

Üçüncü Hassa ise şudur: “Ben kendi nefsimde tecrübe ettiğim ve eczahane-i mukaddese-i Kur’âniyeden aldığım ilâçları, onlar da kendi yaralarını hissedip o ilâçları merhem suretinde tecrübe ediyorlar. Aynı hissiyatımla mütehassıs oluyorlar.” 6 

Son olarak bu konuda Sabri Ağabeyin 69. Mektuptaki tesbiti çok manidar; “İstanbul’dan, İzmir’den, Aydın’dan, Kütahya’dan, Isparta’dan, Eğirdir’den, ilh. muhtelif beldelerden seçilip, her sınıfta mukayyet bulunan talebelerin aynı hassaları haiz olmaları, calib-i nazar-ı dikkat olsa gerektir, zannederim Efendim Hazretleri.”

Aynı durum, dikkat edildiğinde bugün de devam etmektedir. Her bir Nur Talebesi kendi hayatına baktığında bunun örneklerine muhakkak şahit olmuştur. En basitlerinden biri; meselâ bir konuyu konuşursunuz veya bir konuyu merak edersiniz, bir bakmışsınız, ya okuyacağınız bir Risaleyi açtığınızda karşınıza çıkar veya ertesi gün veya birkaç gün içinde Yeni Asya’da bir yazarımız o konuyu yazar. 

Haza min fazlı Rabbi!

Dipnotlar: 

1- Mektubat. 29).

2- Barla Lâhikası. 145. mektup: 281. 

3- Barla Lâhikası. 145. mektup: 281. 

4- Barla Lâhikası. 222. mektup: 445. 

5- Barla Lâhikası. 48-4.

6- Barla Lâhikası. 122 Mektup no: 69.

Okunma Sayısı: 1523
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı