"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Bir dönüm noktası olarak ‘dörtlü takrir’

M. Latif SALİHOĞLU
14 Mart 2013, Perşembe
Yakın Tarih Yazıları
Yakın tarihimizin, daha doğrusu demokrasi tarihimizin önemli bir dönüm noktasını teşkil eden gelişmeleri biraz daha yakından incelemeye devam ediyoruz.
7 Haziran 1945’te, Türkiye'de hürriyet ve demokrasi sahasında ciddî adımlar atılması gayesine yönelik olarak, adına "dörtlü takrir" denilen dört imzalı bir önerge hazırlandı.
CHP grubuna verilmek üzere hazırlanan bu önergenin altında İzmir milletvekili Celal Bayar, İçel milletvekili Refik Koraltan, Kars milletvekili Fuat Köprülü ve Aydın milletvekili Adnan Menderes'in imzası bulunuyordu.
* * *
Bu dörtlü takrir, 12 Haziran 1945’te parti grubunda görüşmeye açıldı. Konu üzerinde uzun uzun konuşmalar yapıldı.
Konuşmalar çoğu zaman seyir ve makas değiştiriyordu. Öyle ki, takrir sahiplerine hakaret edercesine şiddetli hücumlar yapıldı. Hatta, imza sahiplerinin üzerine yürüyenler bile oldu.
Takrir sahipleri ise, bilhassa Menderes’in takririni izah etmeye çalıştı.
Bu kaotik ve hakaretli gergin durum, yaklaşık 7 saat sürdü.
Nihayet, parti adına konuşmak üzere kürsüye Şükrü Saraçoğlu geldi. Saraçoğlu, Halk Partisinin takrirde yazılı olduğu şekilde ıslâha muhtaç olmadığını, hatta partilerinin sağlam bir demokratik temele dayanmış olduğunu bile söylemekten çekinmedi. Sonunda ise, önerge sahibi dört milletvekilinin takrirlerini geri almaları tavsiyesinde bulundu.
* * *
Bütün bu sert ve de bed muameleye rağmen, takrir sahipleri gevşemedi ve isteklerinden vazgeçmedi.
Grup adına yapılan açıklamada şöyle denildi: “Biz verdiğimiz takriri geri alacak insanlar değiliz.”
Evet, bir bakıma ok yaydan çıkmış ve geri dönüş ihtimali ortadan kalkmış gibiydi. Yine de oylamaya geçildi ve önerge ezici oy çoğunluğu ile reddedildi.
Ancak, sıkıntı bitmiş, sancı dinmiş değildi. Zira, genel konjonktür, demokratikleşmeden, serbest seçimlerden ve hürriyetlerin genişletilmesinden yanaydı. Nitekim, öyle de oldu.
Dörtlü takrir sahipleri, kısa sürede hür basının ve halk ekseriyetinin adeta gözdesi oldular. Her gittikleri yerde büyük itibar gördüler.
Hatta, Halk Partisinden ayrılarak yeni bir parti kurmaları halinde, halktan fevkalâde bir destek görecekleri noktasında tatmin ve ikna oldular bile, denilebilir.
Zaten, genel gidişat da bu istikametteydi.
Bu arada, Ulus ve Cumhuriyet gazetesinden farklı bir politika izlemeye başlayan Milliyet ile Vatan gazetesi, dörtlü takrir sahiplerine sempatiyle yaklaşmaya, fikir ve görüşlerine sayfalarında yer vermeye başladı.
Milliyet Bayar'a, Vatan ise Menderes'e yakınlık gösteriyordu.
Bu da, doğrusu o tarihte hayli cesaret verici bir gelişmeydi.
* * *
CHP Genel Başkanlık Divanı, Menderes'in Vatan gazetesinde "dörtlü takrir" istikametindeki neşriyatı ve Meclisteki konuşması üzerine 21 Eylül 1945 Cuma günü Şükrü Saraçoğlu’nun başkanlığında toplandı ve Adnan Menderes ile Fuat Köprülü’nün oybirliği ile partiden ihraç edilmesine karar verildi.
Bunun üzerine, Celal Bayar da partiden ihraç edilen iki arkadaşıyla beraber olduğunu söyleyerek 26 Eylül günü CHP'den ayrıldı.
Bu tarihten sonra, yine Celal Bayar, Refik Koraltan, Fuat Köprülü ve Adnan Menderes'in başında bulunduğu yeni bir parti kurma çalışmalarına hız verildi.
Nihayet, çalışmalar 7 Ocak 1946'da tamamlanarak, yeni parti kurulmuş oldu. Halkın büyük teveccühle karşılamış olduğu bu yeni siyasî hareketin ismi ise, "Demokrat Parti" şeklinde resmen ve alenen ilân edildi.
Tek parti rejimi, böylelikle ilk kez bir ciddî rakiple, yahut alternatif olacak bir siyasî cephe ile karşı karşıya gelmiş oldu.
 
DENİZ KAZASI Refah Fâciası: 167 şahit
 
Türk Deniz Kuvvetlerine ait Refah Şilebi, Akdeniz'de seyrederken meçhûl ellerin attığı bir torpidoya (patlayıcı ve imha edici bir sualtı silâhı) mâruz kaldı.
Torpidonun isabet ettiği Refah Şilebi, Akdeniz'in sularına gömülmeye başladı.
Bu esnada tam bir can pazarı yaşandı. Şilepte bulunan 195 kişiden ancak 28 kişi canını kurtarabildi. Geri kalan 167 subay, öğrenci ve mürettebat vefat etti.
* * *
İkinci Dünya Savaşının en kritik günlerinde, Mersin'den hareket eden Refah Şilebi, önce Mısır'ın İskenderiye Limanına, oradan da İngiltere'ye doğru gidecekti.
Ancak, 23 Haziran'da hareket eden 40 yaşındaki şilebe gece saat 22.30 civarında kimin attığı tesbit edilemeyen bir torpido fırlatıldı ve bu sûretle koca gemi batırıldı.
Gemiden atlayan 28 kişi, bir kurtarma filikasına bindiler ve 36 saat sonra ancak karaya çıkabildiler.
* * *
Türkiye'ye maddî-mânevî çok ağır kayıplar verdiren bu büyük fâcianın faili uzun müddet araştırıldı.
Sonunda, şüpheler Fransızların üzerinde yoğunlaştı. Fransa da, bu işin yanlışlıkla olabileceğini ileri sürerek, cinayeti bir yönüyle kabullenmiş oldu.
İki ülke arasında sürdürülen gizli pazarlıklar sonucu, Fransa Türkiye'ye iki adet savaş gemisi vermeyi kabul etti.
Okunma Sayısı: 21612
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • özdemiroğlu

    14.3.2013 00:00:00

       Bu 4’lü Takrir Olayı’ndan günümüze gelirsek;çıkarılacak dersler olamaz mı?Mesala sık sık bu iktidarın alternatifi yok deniyor ve adeta demokrasinin(özellikle parti içi demokrasi) şekli olması yeterli görülüyorsa,neden bir kadro belirmesin?Sn. Erdoğan’a rağmen var mı adaylığını koyacak bir yürek?Ne dersiniz AKP’li kahramanlar?Dağın arkası görünmüyorsa,zirvede ortam netleşir ve her şeyin bir vakt-i merhunu vardır.Baki olan Allah’tır.Himetinden sual olmaz..

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı