Muhtemelen sizin de dikkatinizi çekmiştir. Sayın Erdoğan, zaman zaman eski partilerin ismini zikredip sıralar. Ancak, Adalet Partisi’nin ismini zinhar telâffuz etmez. Bilerek ve gayet belirgin bir şekilde bu partinin ismini es geçmeyi tercih eder.
Aynı şekilde, değişik vesilelerle eski parti liderlerinin ismini de zikreder. Burada da, özellikle Süleyman Demirel’in ismini es geçerek zikretmemeye azamî dikkat gösterir. Kim ne derse desin, bu da besbelli şekilde kendini gösteriyor.
Adalet Partisi’ne ve uzun müddet Başbakanlık, Cumhurbaşkanlığı makamında bulunmuş olan AP Genel Başkanı Süleyman Demirel’e karşı artık nasıl bir duygu ve düşünce içindeyse…
Oysa, gerek Adalet Partisi ve gerekse onun lideri olan Demirel, bu vatana çok büyük hizmetlerde bulundukları halde, defalarca anti-demok- ratik muamelelere mâruz kaldılar. Dolayısıyla, demokrasinin güçlenmesinden yana olduğunu söyleyenlerin, bütün bunları görmezden gelmesi, adeta yok sayması anlaşılır gibi değil.
Bu girizgâhtan sonra, şimdi de bundan tam 60 yıl önce bugün kurulmuş olan Adalet Partisi’nin serencamını dikkat nazarlarına sunmaya çalışalım.
*
11 Şubat 1961’de kurulan Adalet Partisi, 12 Eylül (1980) Darbecileri tarafından cebren kapatıldı.
Bugünkü siyasî iktidar mensuplarının da kin ve düşmanlıkları sebebiyle hiç hayırla anmadıkları, neredeyse yok hükmünde saydıkları Adalet Partisi (AP), aslında 27 Mayıs (1960) Darbecileri tarafından cebren kapatılmış olan Demokrat Parti’nin yerine kuruldu.
Adalet Partisi’nin Genel Başkanlığına, vaktiyle darbecilerin gadrine uğramış olan Org. Ragıp Gümüşpala getirildi. Fakat ne gariptir ki, bu partinin kuruluşundan sadece iki gün sonra, yani 13 Şubat 1961’de Yeni Türkiye Partisi (YTP) kuruldu. Bu partinin başında da, 1957’de DP’nin oylarını bölen Hürriyet Partisi kadrosu vardı. YTP’nin kurulmasındaki asıl maksat ise, kitleleri şaşırtmak ve Demokrat Parti tabanını bölerek, AP’nin tek başına iktidara gelmesini engellemekti.
Bu sinsî maksat, maalesef bir derece hasıl oldu; aynı yıl içinde yapılan seçimlerde, ortaya darmadağınık bir tablo çıktı. Şöyle ki: Demokrat oyların bölünmesiyle, CHP birinci, AP ikinci parti olarak Meclis’te temsil edildi. Böylelikle, Türkiye siyaseti, ilk defa olarak bir koalisyon hükümetinin kurulmasına sahne oldu.
*
YTP, hiç şüphesiz ki cuntacıların emrinde ve onların isteği doğrultusunda siyasete atılmışlardı. Partinin başkanı Ekrem Alican, ileride bu gerçeği şu sözlerle itiraf edecekti: “Benim parti kurmaya niyetim yoktu. Sayın Cumhurbaşkanı Gürsel (montaj darbeci başı), bir gün beni çağırdı ve parti kurmamı istedi. Aksi halde, ya Millet Partisi’nin ya da Adalet Partisi’nin tek başına iktidar olabileceğini, bunun ise beklenmeyen durumlar meydana getirebileceğini söyledi. Partiyi kurduktan sonra da, müracaat eden herkesi partime almak zorunda kaldım.” (Hilmi Tutar; Türk Siyasetinde Sancılı Yıllar, s: 37)
*
Adalet Partisi’ni, kapatılan DP’nin devamı ve misyon çizgisinde gören Nur Talebelerinin hemen tamamı, 1961’den tâ 1979’a kadar yapılan bütün seçimlerde AP’ye teveccüh gösterip destek verdi. 1980 Darbesi’nden sonra ise, bazı Nur gruplarının, gayet açık bir şekilde yaşanmış olan bu idealist çizgiden uzaklaşması, doğrusu pek düşündürücü bir nokta.
*
Evet, bazıları görmek ve göstermek istemese de, Demokrasi tarihimizin en istikrarlı dönemlerinden biri 1950-60 yılları olduğu gibi, bir diğeri ise hiç şüphesiz 1965-71 yılları arasındaki dönemdir.
Darbe sonrası ilk seçimde (1961) cuntacıların destek ve teşvikiyle siyaset meydanına atılan ve öncelikli hedefleri Demokratların (AP) önünü kesmek olan Millet Partisi ile Yeni Türkiye Partisi, 1965 seçimlerinde bir adım olsun ileri gidemediler. Hatta, gerileyerek hezimete uğradılar.
Demokrat oylar bölünmeyince de, Adalet Partisi, 1965 seçimlerinde oyların yüzde elliden fazlasını alarak tek başına iktidara geldi. Aynı durumun, 1969 seçimlerinde de önemli ölçüde sağlandığı görüldü. AP, yine yüzde elliye yakın oy desteği alarak tek başına iktidar oldu.
Ne var ki, 1969 seçimlerinden sonra, siyasî istikrarı bozmaya yönelik unsurlar boy vermeye başladı. Bir yandan da, sahneye yeni aktörler çıktı: AP’den ihraç edilen Necmettin Erbakan, Konya’dan bağımsız aday oldu ve bağımsızlar hareketinin başına geçti. Seçilip Meclis’e girdikten bir süre sonra da, yeni kurulan Millî Nizam Partisi’nin başına getirildi.
Demokrat misyonun, Halkçılardan daha fena, daha zararlı olduğunu iddia eden Erbakan ve siyasetteki yol arkadaşları, demokrasi tarihimizin hiçbir döneminde “oyların bölünmesi endişesi” gibi bir endişeyi taşımadılar. Hemen her seçim devresinde, AP’yi var gücüyle bölüp zaafa uğratmaya çalıştılar.
Aynı çizgide siyaset yapanlar, dün olduğu gibi bugün de benzer bir tutum ve davranış içindeler. AP ve Demirel ismini hiç telâffuz etmemelerinin öncelikli sebebi dahi budur.