"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Herkese af; bir kişi (Nursî) hariç

M. Latif SALİHOĞLU
24 Ocak 2022, Pazartesi
Hikâyenin özeti:

Cumhuriyet’in 10. Yılı münasebetiyle, sürgün cezaları kaldırıldı ve ülke genelinde umumî af ilân edildi. Hapishaneler, 1934 yılı Ocak ayında boşaltılmaya başlandı. Bu aftan yararlanması engellenen bir tek vatandaş var: Bediüzzaman Said Nursî.

Peki neden? Nursî’nin ispatlanmış bir suçu var mıydı? Deste deste sorular… İşte, söz konusu hikâyenin detay bilgileri.

*

Mutlâkıyet ve Meşrûtiyet hükûmetleri tarafından da mahkemelere sevk edilen Bediüzzaman Said Nursî, girmiş olduğu bütün mahkemelerden yüzünün akıyla çıkmaya muvaffak olmuştur.

Cumhuriyet döneminde ise, onun bambaşka bir muâmele ile karşılaştığını görmekteyiz.

Said Nursî, 1925’te Şeyh Said Hadisesi’nden sonra hiç mahkemeye çıkarılmadan ve kendisine herhangi bir suç isnat edilmeden, Erek Dağı’ndaki inzivagâhından alınarak Batı Anadolu’ya sürgü edildi. Hem, öyle bir sürgün ki, ömür boyu, hatta vefatından sonra bile devam edip gitti…

Ne garip, ne tuhaf bir durum. Ortada suç olmadığı halde, bir insana durduk yere ceza veriliyor. Dahası, Cumhuriyet’in 10. yılı olan 1933’te umumî af çıkarıldığı ve suçlu görülenlerin tamamı affa uğradığı halde, Said Nursî’ye hiç olmayan bir suçtan dolayı sürgün cezası verilmeye devam edildi.

Böylesi bir durumun, Türkiye tarihinde olduğu gibi dünya tarihinde de emsâline rastlanılmıyor. Bu da gösteriyor ki, fevkalâde ve istisnâî bir durumla karşı karşıyayız.

Hem öylesine fevkalâde ve istisnâî bir durum ki, aradan 90 küsur senelik bir zaman aralığı geçmiş olmasına rağmen, olup bitenlerin üzerindeki sır perdesi hâlâ kaldırılabilmiş değil. Şimdi, zihinlerde cevap bekleyen soruların birkaç tanesini sıralayalım:

BİR: Hayatının son 35 yılını hapis, sürgün ve sürekli gözetim altında geçiren Said Nursî’nin tesbit edilebilmiş suçu neydi? “Hükûmet ele bakar, kalbe bakmaz” prensibine göre, ömür boyu ceza çektirilen bu zatın gözle görülür, elle tutulur bir suçu olması gerekmez miydi?

İKİ: Said Nursî’ye suçsuz yere ceza verildiğine göre, bu zat hakkında devletin veya hükûmetlerin elinde gizli bir dosya mı var? Varsa şayet—ki büyük ihtimalle vardır—bu dosyanın mahiyeti nedir ve ne zaman açıklanacak?

ÜÇ: Suçlu veya sakıncalı görülen bazı şahsiyetler dönem dönem sınırdışı edildiği halde, Said Nursî neden yurt içinde ve sürekli gözetim altında tutulmaya çalışıldı?

DÖRT: Hapis, sürgün, tarassut yetmezmiş gibi, ayrıca çeşitli suikastlarla bu zat niçin öldürülmek istendi? Asgarî 19 defa olmak üzere kimler tarafından niçin zehirlendi? Bir hükûmetin bunları bilmesi, yahut araştırması gerekmez mi? Aksi halde, bütün bunların bilerek ve hatta teşvik edilerek yapıldığı anlamı çıkmaz mı?

BEŞ: Said Nursî’nin eserleri olan Risâle–i Nur Külliyatı, niçin defalarca mahkemeye sevk edildi? Aynı eser ağır ceza mahkemelerinde beraat ettiği halde, daha alt kademedeki mahkemeler niçin tekrar be–tekrar aynı eserleri yargılatma ihtiyacını duydu? Hukuk mantığı ve adaletin tarafsızlığı prensibi noktasında bu durum nasıl izah edilebilir?

ALTI: Son bir soruyu daha ilâve ederek, ilgili mercilerden cevap beklemeye devam edelim: Devletin nazarında Said Nursî ve eserlerinin şu anki yeri ve konumu nedir? Devlet, menfî hiçbir vukuâtını tesbit edemediği bu Nur hareketine nasıl bir nazarla bakıyor? 

İLÂVE BAZI BİLGİLER

Cumhuriyet’in 10. yılı münasebetiyle hazırlanan umumî af kànunu, 26 Ekim 1933 tarihli Meclis oturumunda kabul ediliyor. (Zabıt Ceridesi, XVII. Cilt: 57)

Kànun kapsamına, Temmuz 1933’e kadar işlenmiş olan bilûmum suç ve suçlular dahil ediliyor. Bu kànundan istifade edebilmek için de, ilgili kişinin dilekçe yazarak, işlemiş olduğu suç veya cürmünü ikrar ve itiraf ile hükümetten af müracaatında bulunması gerekiyor.

Said Nursî, bu mânâda bir müracaatta bulunmuyor. Zira, af kapsamında addedilecek herhangi bir suçu, bir kabahati yok zaten. Dilekçe ile müracaat etmesi halinde ise, bu defa kendi iradesiyle suçlu olduğunu deklare etme yanlışına düşmüş olacak.

Bediüzzaman, bu oyuna gelmiyor, sinsice hazırlanan tuzağa düşmüyor. Ancak, onun bu müteyakkız tavrı, muarızlarını bir hayli kızdırıp rahatsız ediyor. “Neden bize müracaat etmiyor?” diyorlar.

Ne tuhaftır ki, yeni tuzaklar kuruluyor ve devreye yeni plânlar sokuluyor. Meselâ: 14 Haziran 1934’te Millet Meclisi eliyle çıkartılan 2510 sayılı “Mecburî İskân Kànunu” 7. maddesine şöyle bir hükmî ifade derc ediliyor: “Türk ırkından olmayanlar, hükümetten yardım istemeseler bile hükümetin göstereceği yerde yurt tutmaya ve hükümetin izni olmadıkça buralarda kalmaya mecburdurlar.”

O tarihlerde Bediüzzaman Said Nursî’nin ismini kasıtlı olarak “Said–i Kürdî” şeklinde resmî kayıtlara geçiriyorlar. Tâ ki, “Türk ırkından” olanlar için çıkartılmış bulunan genel aftan yararlanamasın. (Bu konuya dair, yani, o tarihlerde kaskatı bir ırkçılık politikasının güdüldüğüne dair detay bilgiler için bakınız: Zabıt Ceridesi, XXIII. Cilt: 164)

Okunma Sayısı: 3118
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Gökhan Adem

    25.1.2022 07:30:34

    Oyy ben ölemm...

  • S.topuz

    25.1.2022 00:32:20

    Acizane olarak ifade edeyim ki; Devletin başındaki müstebit idareciler, Aziz Üstad Bediüzzamanı daha kolay takip ve kontrol edebilmek,ve faaliyetlerine engeller çıkarmak, mümkünse ( gizlice ve münafıkane bir şekilde) imha edebilmek fırsatını kollamak niyetiyle( Anadolu halkının ve Alemi İslamın tepki verip,intikamının çok çetin olmasından korktukları için!) yurt dışına sürülmemiş olması daha akla ve mantığa uyuyor,Allahü e'lem. Ama "Cenabu Allah c.c. Nur'unu tamamlıyacaktır,onlar istemese de". Netice: Anadolu, hapisler, sürgün,mahkemeler ve zehirlemeler,talebeleriyle beraber topluca ( akim kalan pilan) imha girişimi. Bütün engellemelere rağmen,heryer Medrese veya canlı Matbaa olmuş. Bütün Dünya RİSALE- İ NUR'LARI OKUYOR, YA SİZ?.( ya Biz Okuyormuyuz?)... Elhamdülillahi heze min fazli Rabbi.

  • Hüseyin İlhan

    24.1.2022 15:13:33

    Aziz üstadımız Bediüzzaman Hazretlerine bu zulmü yapanalr ne din,ne millet nede devlet menfaati diyerek yapamdılar.Zalimler zulmünü bilhassa iman davasına düşman oldukları için yaptılar.Aziz üstadımızda iman davasının alemdarı ve bin kellem olsa bini feda bu davaya diyerek iman ve kur'an davasında tavissiz,fütursuz ve ilmiyle din düşmanlarına karşı silaha sarılmadan,yeni bir strateji ile mücadele etmiştir.İşte bu mücadele stratejisi ona ve iman davasına tuzak kuranalrı çıldırtmış,sürgünlere,hapislere ve zehirlemelerine rağmen inayeti ilahiye ile davasına hizmet ederek ilayı kelimetullah sancağını asla düşürmemiştir. Rabbim ondan ebeden razı olsun.Bizlerede bu iman dairesi içinde olmak,hizmet etmek,edenelre yardımcı olmak nasip etsin.

  • Latif Salihoğlu

    24.1.2022 15:11:19

    Muhterem Ahmet Şahin Ağabey. Hz. Bediüzzaman'ın Kürtlüğü, hikmet-i ipham gereğidir. Onun Kürdî lâkabını kullanması, öyle giyinmesi, öyle görünmesi, hakiki hüviyetini perdeleme hikmetine binaendir. Hasan Feyzi de böyle izah etmiş. Şöyle ki: Ona "Kürdi" denilmesi ve kaside-i Hazret-i İmam-ı Ali de (r.a.) görülen kelimesinin hazf ve kalbiyle "Kürt" ima ve işaretinin bulunması, gerçekten Kürtlüğüne delalet etmez ve onun manevi silsile-i şerafet ve siyadetten tenzil ve teb idini icap ettirmez. Bu isnad ve izafe, Kürdistan da doğup büyüyen ve bu lakapla maruf ve meşhur olan bu zatın Risaletin-Nur’un tercümanı olduğunu sırf aleme ilan etmek içindir; yoksa Kürtlüğünü ispat etmek için değildir. Kürtçe bilmesi, o kıyafete girmesi ve öyle görünmesi, kendini setr ve ihfa için olup, hakiki hüviyet ve milliyetini ihlal ve inkar mana ve maksadıyla değildir diye düşünüyorum. (Emirdağ Lahikası)

  • Latif Salihoğlu

    24.1.2022 15:06:28

    Said kardeşim, kuvvetli ihtimal olarak ifade edeyim: Üstad Bediüzzaman, Osmanlı döneminde da hudut haricine nefyedilmedi. O zamanki korku "Bu şahıs, gittiği yeri de ayağa kaldırabilir" ihtimaline dayanıyordu... Cumhuriyet döneminde ise, yaşı 50'yi geçkin olduğu için, "Said-i Kürdi, bu yaştan sonra tehlike arz edecek bir şey yapamaz; dolayısıyla, sınır dışı etmeye gerek yok. Üstelik, Türklerle meskun olan batı Anadolu'da hiç bir varlık gösteremez" düşüncesiydi.

  • Abidin

    24.1.2022 13:26:07

    Zalimlerin yanlarına kalmadı, kalAmaz!.. Emeğinize ve yüreğinize sağlık...

  • Said Yüksekdağ

    24.1.2022 11:53:00

    "Suçlu veya sakıncalı görülen bazı şahsiyetler dönem dönem sınır dışı edildiği halde, Said Nursî neden yurt içinde ve sürekli gözetim altında tutulmaya çalışıldı?" Ben hiç bu soruyu düşünmemiştim. Bunun cevabını ben de merak ediyorum açıkçası. Elbette kaderin hükmü vardır ama hikmeti nedir?

  • Said Yüksekdağ

    24.1.2022 11:50:26

    Allah razı olsun Latif Ağabeyim..

  • Ahmet Şahin

    24.1.2022 10:40:52

    Latif abi. Beşleme'nin birinci cildinde, "adının sonuna da yaşadığı bölgenin coğrafi ismini ilave etti. Said-i Kürdi" diye yazıyor. Üstad, resmiyete geçmemek üzere mi bu ismi kullanmıştır. Selâm ve dualarımızla

  • Ali

    24.1.2022 06:07:29

    Allah razı olsun. Güzel bir inceleme.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı