"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Herkesin üstadı kendisine

M. Latif SALİHOĞLU
24 Mayıs 2023, Çarşamba
Nur Talebelerinin üstadı Bediüzzaman Said Nursî’dir. O zâtı üstad ve mürşid olarak kabul ettikleri için de, onun Kurân’ın tefsiri olarak telif ettiği Nur Risâlelerini daimî bir sûrette okuyup ondan istifade etmeye çalışırlar.

Tayyip Erdoğan ve siyaseten beraber yürüdüğü yol arkadaşlarının üstadı da, hiç şüphesiz, hiç tartışmasız Necip Fazıl Kısakürek’tir. Necip Fazıl’ın üstadı ve mürşidi ise, yine şüphesiz ve tartışmasız Şeyh Abdülhakim (Üçışık) Arvasî’dir. Şeyh Efendi, bazı risâlelerde ve bilhassa lâhika mektuplarında işaret edilen İstanbul’daki “ihtiyar zât, ihtiyar hoca”dır.

Yine, bir lâhikada “İstanbul’daki itiraz hadisesi gösteriyor ki, ileride…” şeklinde geçen ifade ile kast edilen şahıs da yine aynı zât olup, kendisinin yaptığı gibi, ileride onun takipçilerinin de Risâle-i Nur’a ve Nur Şakirtlerine ilişeceklerine, hatta şiddetli mukabele edeceklerine dair isabetli mânalar istihraç ediliyor.

*

T. Erdoğan, kendi üstadı olan Necip Fazıl’ın hayatına, eserlerine, meslek ve meşrebine dair ezbere bildiklerini onda biri kadar dahi Üstad Bediüzzaman hakkında bilmiyor. Bazı şeyleri hiç alâkasız, tam tersine bir sûrette biliyor. Meselâ, bundan on sene kadar TRT ekrânlarında kendisiyle yapılan bir canlı yayın esnasında öyle şeyler anlattı ki, bizi dahi hayretler içinde bıraktı. Özeti şudur: Kendisine sorulan bir soru üzerine, Said Nursî’nin 1916-18 yılları arasında Sibirya’da bulunmasının sebebini “sürgün cezası” olarak ifade etti. Güya, TC mahkemeleri Nursî’ye sürgün cezası vermiş de, cezası bittikten sonra kendisi tekrar Türkiye’ye dönmüş…

Yani, meseleye bu derece yabancı olduğunu canlı yayındaki kendi ifadeleriyle ortaya koydu.

İşte ey Hz. Bediüzzaman’ın kendine üstad olarak kabul eden aziz Nur Talebeleri! Üstad Bediüzzaman’ın 1914’te Birinci Büyük Harbe Gönüllü Alay Kumandanı olarak iştirak ettiğini, Mart 1916’da Kafkas Cephesinde Ruslara esir düşerek Sibirya taraflarına götürüldüğünü, 1918 yılı ortalarında firar ederek Avrupa üzerinden İstanbul’a geldiğini bilemeyecek kadar uzak bir mesafede duran bir siyasetçinin aslında nerede durduğunu bilmek lâzım geliyor. Bunu bilmeyen, acaba nasıl ehl-i tahkik olabilir?

Şimdi, gelelim mevcut iktidar kadrosunun üstadı Necip Fazıl ile onun üstadı meselesinin detayına.

*

Edip-şair Necip Fazıl (1924-1983), yaşadığı dönem itibariyle kendini iyi yetiştirmiş hatip bir şahsiyettir. Aynı zamanda, Türk fikir ve siyaset hayatını derinlemesine etkilemiş, önemli bir ideologtur. "İdeolojya Örgüsü", onun en gözde eserlerinden biridir. Hatta, denilebilir ki: Bugün iktidarda olan partinin çekirdek kadrosunda bulunanların çoğu, Necip Fazıl'ın rahle-i tedrisinden geçmiş kimselerdir. Bu meyanda kendi beyan ve hatıraları var.

Necip Fazıl, 1943 yılında, 20 küsûr yıldır İstanbul'da ikamet eden Şeyh Abdülhakim Arvasî (1865-1943) ile tanışması, onun hayatında bir dönüm noktasını teşkil etti. Şeyh Arvasî'ye mürid ve talebe olduktan sonra, eski hayatını terk ederek, hidayet dairesine adım attı.

Necip Fazıl’ın Şeyh Arvasî ile görüşmesi uzun sürmedi. Zira, "Efendim" diye hitap ederek ziyadesiyle bağlandığı hocası, aynı yılın Kasım ayında sürgünde vefat etti. Sürgün olarak gönderildiği Ankara'da 27 Kasım 1943'te vefat eden Arvasî, buraya İzmir'den gelmişti. İzmir'e de İstanbul'dan sevk edilmişti.

Şeyhinin sürgün edilmesi tarihini, Necip Fazıl kendi ifadesiyle “Büyük Doğu Mecmuasının ilk nüshasının çıktığı 17 Eylül 1943” olarak zikrediyor. 

Âyetül-Kübrâ risâlesinin gizlice basılmasıyla bağlantılı olan sürgün sebebinin hikâyesi de uzun ve pek ibretlidir.

*

Son olarak, vasiyeti yerine getirilmeyen Necip Fazıl’ın Şeyhi Arvasî’ye dair yazmış olduğu bazı ifadelerini iktibas ederek nokta koyalım. Şunları söylüyor:

Efendim! Benim Efendim!

Kaç milyon baba ve kaç milyon anne, senin milyarda birin eder? Sen benim böyle bir şeyimsin. Seni, Bağlum köyündeki namsız ve nişansız çukurda Allah'ı zikrederken görüyorum. Baş ucumdasın, biliyorum; ne yapayım ki, dünya zindanı içinde seni göremiyorum. Ama, bu kapıya beni köpek diye yazan, bu gemiye paspas diye alan sen, kabul etmez misin ki, 'O kapının köpeği' ve 'O geminin paspası' olmak rütbesinin üstüne bu dünyada paye yoktur?

Allah bana, Bağlum köyünün yalçın ve çıplak mezarlığında, namsız ve nişansız bir taş altında, başım onun ayaklarına doğru gömülmeyi nasip etsin. ("Son Devrin Din Mazlumları" ile "O ve Ben" isimli kitapları.)

NOT: Necip Fazıl’ın mezar yeri, duâ ve niyâz ile arzu ettiği Bağlum’da değil, EyüpSultan Kabristanı tepesinde, Şeyh Hüseyin Küçük ile Fevzi Paşa’ya çok yakın bir mevkide.

Okunma Sayısı: 2666
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Seyit Ali

    1.6.2023 18:46:06

    Ustad Necip Fazıl Mehmet Zahit Kotku hoca efendiye bağlı diye biliyorum. Diğer siyasetçiler ise bir hocaya bağlılıkları filan yok bazen siyaseten onları meydanlarda kullanıyorlar.

  • Üzeyir

    30.5.2023 10:15:40

    Ellerine sağlık. Gayet güzel.

  • Hasan yigitkan

    30.5.2023 09:58:53

    Allah razı olsun muhterem latif abi

  • Aykan

    25.5.2023 18:18:24

    Teşekkürler. Edip-şair Necip Fazıl (1924-1983)" ifadesinde doğum tarihi 1924 değil 1904 olmalı. Saygılar

  • S.topuz

    24.5.2023 16:55:01

    Bu muarızlar ve ya Cibali Baba misal muterizler KIYAMETE KADAR devam edeceği kesin olmalı? Çünkü Ahirzamanın ahir dönemi olan en çetin DEVRESINDE yaşıyoruz gibi? Bu Devrede DECCAL ve SÜFYAN ve bilinçli veya gafil Aveneleri, Dördüncü Devrei Müstebidanesini muhafaza etmek için her şeyi, ama her türlü nifak işlerini yapmaktan zerre kadar çekinmeyecekler! Allahc.c müttakilerle ve SABREDENLERLE BERABERDIR! Ama bi b...k edemeyecekler inşaallah. ( 5.ŞUAYA bakabiliriz!)

  • Latif Salihoğlu

    24.5.2023 16:18:31

    TAVZİH: Erbakancılık, İskenderpaşa geleneği ve sâir siyasetli cemaatlerin zuhûru daha sonralarıdır. İlk muarazalı çıkış ve şiddetli mukabele, Lahika mektuplarında "İstanbul'daki itiraz hadisesi" diye de ifade edilen mesele, 1943'te vefat eden mâlum "ihtiyar zat"a kadar gidip dayanıyor. Hz. Bediüzzaman'ın STG'de ifade etmiş olduğu "Risâle-i Nur'un medet beklediği İstanbul âfâkında bir nevi taarruz bulunmuş gördüm" dediği hadise... (Üstad, aynı muarız cereyan ve benzerlerinin, ileride de Nur'a ve talebelerine zarar vermeye çalışacaklarını beyan ediyor.)

  • Said Yüksekdağ

    24.5.2023 15:48:04

    Üstadı Said Nursi olan Nur talebeleri bu konuda net bilgi sahibi olmalı ve içtimai hayatta bunu göz önünde bulundurarak kararlar vermelidir.

  • Eyüp Aygün

    24.5.2023 14:20:51

    Erbakancılık ve akp Erbakan a , o da hocası M.Zahid Kotku ya dayanmiyor mu ?

  • HÇeşitcioğlu

    24.5.2023 11:58:39

    Eklemeszsek eksik kalır. Üçlü saçayağının; 2.cisi İskenderpaşa geleneği; 3.sü ise; İhvan ve Tebliğ geleneğidir. Bu 3ünün karması siyaset, ülkeyi dini ve ekonomik yönden çukura düşürdü.

  • Oğuz Yiğiter

    24.5.2023 05:12:23

    Yine yaptın yapacağını Salihoğlu Hocam. Sapla samanı karıştıranlara bu tarihî dönemeçte öyle bir projektör tuttun ki, insaflı gözlerin açılmaması imkânsız. Tevarüsen devam eden cereyanın bütün şifre ve kodları bu makalede mevcut. Elbette nasibi olanlar alacak... Tebrikler, dualar Salihoğlu Hocam...

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı