Sosyal medyada çok beğeni gören anonim şöyle bir vecize yer alıyor: “Huzuru haramda ararsan, huzur sana haram olur.”
Bu söz, fert ve aile kadar toplum hayatı için de fevkalâde önemli ve aynen geçerli.
Zira, beşer tarihinde harama giren(ler)in huzur bulduğu asla vâki değil; dolayısıyla, mümkün de değil.
O vecize, bize de şu sözü söylettirdi: İstikrarı haramda ararsan, istikrar sana haram olur.
* * *
Ülke ve toplum olarak huzura, sükûna hasret durumdayız.
Nice zamandan beri ve hâlen Allah’ın hemen her günü, huzurumuzu bozan, dünyamızı karartan, içimizi kan ağlatan hadiselerle sarsılmaya devam ediyoruz. Özetle, huzur bize haram oldu.
Demek ki, dünyamızda birikerek yekûn tutmuş ve belki de hâlen devam edegelen dehşetli haramlar, hatalar, günahlarımız var.
Dolayısıyla, bu haramlar ve günahlar sebebiyle, huzur bize haram olmuş durumda. Allahu a’lem...
* * *
Yine ülke ve millet olarak, “huzur” gibi çoktandır “istikrar”a da hasret kalmış durumdayız. Yani, istikrar da bir türlü gelmek bilmiyor.
Çoğu insanımız, bilhassa son genel seçimlerden (1 Kasım) sonra ülkeye esaslı bir istikrarın geleceğini tahmin ediyordu. En azından, bu yönde ciddî beklentiler vardı.
Ne var ki, umulan ve beklenen “istikrar” daha da bozulmaya yüz tuttu. Türkiye, daha evvel hiç görmediği ve yaşamadığı çatışmalara, çalkantılara, muhaceretlere ve hatta şehiriçi kanlı cepheleşmelere sahne oldu.
* * *
Terör örgütleri, gerek sınır ötesinde ve gerekse sınır berisinde her türlü saldırı ve direniş plânlarıyla harekete geçerek, Türkiye’ye karşı adeta kudurma noktasına geldi.
Bunlar, mutlak ekseriyetle mâsumların kanına girdiği ve hiçbir şeyden habersiz sivil ahalinin huzuruna darbe vurduğu için, faaliyetleri de “terör ve anarşi” karakterlidir.
Ama, terörün dışında, gizli başka pâyandaları veya başka türden bağlantılı oldukları farklı unsurların da elbette ki farkındayız.
Esasen, işin en zor tarafı da budur. Yani, bunlar hakikaten birer terör örgütüdür; fakat, heyet-i mecmuasıyla bunlar sırf terörden ibaret değiller.
Mücadelenin çatallaşıp ağırlaşmasının bir sebebi de budur.
Şayet, sırf terörden ibaret olsalardı, halktan taban bulabilmeleri de, ikide bir taktik değiştirmeleri de pek kolay veya mümkün olmazdı.
O halde, tabloyu olduğu gibi görüp tarif etmeli ki, yanılgılar da bir yerde sona ersin.
* * *
Özetle, huzuru bozan, istikrarı zedeleyen zahirî sebeplerin yanı sıra, hakiki ve manevî sebepleri de düşünmek ve ona göre tedbir almak durumundayız.
Zahirî sebepler belli: Türkiye’yi sıkıntıya sokmaya ve milleti demoralize etmeye çalışan iç ve dış şer odaklar.
Mânevî sebepler ise: İşlenen ciddi hatalar, haramlar, günahlardır.
Kuvvetle muhtemeldir ki, bu hata ve günahların mühim bir kısmı sırf “istikrar” adına işlendi, yahut irtikap edildi.
Eğer öyle ise, şu sözü de başucuna serlevhâ yapıp ondan gerekli dersi çıkarmalıyız: “İstikrarı haramda ararsan, istikrar sana haram olur.”
GÜNÜN TARİHİ: 22 Şubat 1950
Yüksek Seçim Kurulu
Bugün ismi “Yüksek Seçim Kurulu” olarak bilinen teşkilat, 22 Şubat 1950 tarihinde kuruldu.
Bu tarihten evvel, seçim işleri doğrudan siyasî iktidarın inisiyatifinde ve onun keyfî tasarrufuna göre yürütülüyordu.
Öyle ki, bir önceki seçimde, yani 1946 yılı genel seçimlerinde “açık oy, gizli sayım” rezaleti dahi işlendi.
14 Mayıs 1950 seçimlerinden önce ise, birçok konuda olduğu gibi, seçim işlerinden sorumlu ve aynı zamanda tam yetkili bir heyet mânasında Yüksek Seçim Kurulu ihdas edilmiş oldu.
* * *
Yüksek Seçim Kurulu, halen yapılacak bütün seçimlerin yönetimi, denetimi ve hukukî itirazlar ile verilecek nihaî kararlar noktasında tam yetkilidir.
Muhtarlık seçiminden Cumhurbaşkanlığı seçimine, en küçük bir mahallî seçimden en geniş hacimli bir referanduma kadar, ülkede yapılacak bütün seçimlerin zamanı, mekânı, sandık görevlileri, seçilecek adayların durumu ve hatta seçmen kütüğünün tanzimi dahi bütünüyle YSK tarafından yapılmakta olup, bu kurul aynı zamanda en üst adlî merci statüsündedir.
Kurulun 7’si asıl, 4’ü yedek toplam 11 üyesinin 6’sı Yargıtay’ın, 5’i de Danıştay'ın kendi içlerinden çıkardığı üyeden oluşur.
Bu üyeler, çoğunluk esasına göre ve gizli oyla aralarından bir başkan ile bir başkanvekili seçerler.
Kurul üyelerinin vazife müddeti altı senedir. Süresi biten üyeler, yeniden ve tekrâren de seçilebiliyor.
@salihoglulatif:
BSN: Risâle-i Nur'un mesleği uhuvvettir. Uhuvvetteki makam geniştir. Kardeş kardeşe peder olamaz, mürşidâne vaziyet takınamaz; olsa olsa muâvin olur, hizmetini tekmîl eder.
Hürriyet ve adâletin zayıfladığı yerde, maddî-mânevî diktacılık (istibdad-ı mütenevvi) kuvvet bulur. İstibdat atmosferinde ise, yaranmacılık, müdahanecilik, imtiyaz ve iltimas türü mazarrât yeşerir.
Gıybetin haram, yalanın merdut, dedikodunun yanlış, didişmenin hata olduğunu bilmek-inanmak yetmiyor. Asl'olan, bunları fiilen terk etmektir.