"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Şiddet sarmalına karşı teyakkuz

M. Latif SALİHOĞLU
22 Ocak 2021, Cuma
Şiddet hareketleri, bilâ teşbih, ânî bir şekilde kopup gelen sel baskınlarına benziyor. Kısa süre içinde çok ağır tahribata yol açıyor. Derin izler, unutulmaz acılar bırakıyor. Maddî-manevî faturası ağır oluyor.

Zaman zaman toplumlarda nükseden şiddet eğilimleri, son zamanlarda hem Amerika’da, hem Türkiye’de tehlikeli tabloların yaşanmasına sebebiyet verdi. 

Her iki ülkenin, üstelik Başkentlerinde can yakma raddesine kadar vardığı görüldü. İşin büyük tehlike arz eden yönü ise, bu şiddet hareketlerinin siyasî ve ideolojik tarafının ağır basması oldu.

Alınacak tedbirlerle bunun mutlak surette önüne geçilmeli. Aksi halde, iş çığrından çıkar ve birinin tetiklemesiyle hasıl olacak şiddet sarmalından hemen herkes zarar görmeye başlar.

Nitekim, yakın geçmişte bunun çok acı tecrübelerini yaşadık. Anarşi ve terörün hortladığı şehirlerin sokaklarından, Allah’ın her günü insan cesetleri toplanıyordu.

*

Bu meselede prensip olarak temel bakış açımız özetle şudur:

Masumlara zarar veren bir şiddet hareketi kimden ve nereden gelirse gelsin, onu yekten reddetmek, insanî, vicdanî bir vecibedir. Bu tarz bir şiddete başvuran, ister fert, ister örgüt, veyahut devlet-hükûmet olsun, hiç fark etmez. 

Bu cümleden olarak, özellikle 1924’ten itibaren, bu mazlum milletin dinî ve örfî değerlerini ortadan kaldırmak için devletin kuvvetini hoyratça kullanan geçmiş totaliter hükûmetlerin icraatını da reddetmek ve en ağır şekilde eleştirmek durumunda olduğumuzun bilincindeyiz. Nitekim, bu tür eleştirileri her vesileyle yaptık, yapmaya devam ediyoruz.

Bununla beraber, geçmişte yapılmış zulüm ve haksızlıklara, bir başka zulüm ve haksızlıkla mukabele edilmemesi gerektiğini; yani, bir yanlışın bir başka yanlışla telâfi edilemeyeceğini; ayrıca, böylesi bir rövanşist muamelenin kimseye bir hayır getirmeyeceğini de herkesin gayet net bir şekilde bilmesi icap ediyor.

*

Çoğu zaman devletin, hükümetin hataları da söz konusu. Siyasî otoritenin veya rejimin sakatlıklarıyla yapılacak mücadelenin de, yine  “menfî hareket”ten uzak ve mutlaka “müsbet hareket” dairesi içinde olması gerektiğini her vesileyle dile getirmeli.

Çünkü, menfî hareketle, bilhassa bu zamanda menfi olan fikri vurmuyor, vuramıyor. Vurma-kırma metodunun kurbanları, neredeyse yüzde 99’u hep masum ve mazlûm kimseler oluyor.

İşte, meselâ son otuz senedir öldürülenlerin tablosu ortada. Bunların mutlak ekseriyeti, mecburiyet tahtında hizmet mahalline gidip vurulan öğretmen, polis, asker gibi emir altındaki Türk, Kürt, Arap, vb. kökenli mâsum vatandaşlardır.

Hatta, denilebilir ki, bunlar senin benim kardeşimizdir, dindaşımızdır, candaşımızdır...

Dolayısıyla, tetiğe bastığın anda, aslında kardeşini, candaşını vurmuş oluyorsun. Bir başka deyişle, baltayı dizine vurmuş oluyorsun ki, bununla hiçbir yere varamazsın.

*

Bilvesile, şu hususu bir kez daha ifade edelim ki:

Dünyada kanunla idare edilen hangi devlet olursa olsun, öldürücü silâh kullanan bir kişiye veya bir örgüte eyvallah demez; ona karşı sessiz, mukabelesiz kalmaz, kalamaz. Silâh kullanıldığında, kan döküldüğünde, mutlaka müdahale eder ve üzerine tereddütsüz bir şekilde gider. Öyle ki, bunun aksi yönünde bir tek örnek dahi gösterilemez.

Devlet-hükümet, haklı ya da haksız, bu bir realitedir ve ayakta durduğu müddetçe, kànun dışı hareketlere göz yumamaz, onları serbest bırakamaz, “Hadi bakalım, istediğinizi yapın” demez, diyemez.

Bu istisnasız gerçek karşısında, bir tek meşrû mücadele yolu kalıyor: Hukuk ve demokrasi zemininde, fikrî ve siyasî mücadele...

Şüphesiz, bunun da bazı engelleri, zorlukları var; fakat, kan ve şiddet metoduyla kıyaslanmayacak ölçüde daha insanî, daha medenî bir yoldur bu.

Son olarak, şunu da eklemek istiyoruz: Biz, fikren taraftar olmadığımız ve asla tasvip etmediğimiz siyasî veya ideolojik hareketlerin de hukuk içindeki serbestliğinden ve kendini ifade etme imkânından, kendini rahatça savunma hakkından yanayız. 

ELHASIL: Fikrine güvenen, dâvâsına itimad eden kimse, farklı fikirlerin meydana çıkmasından veya birbiriyle çatışmasından asla korkmaz ve çekinmez. Korku ve çekingenlik, fikri zayıf, dâvâsı çürük olanların işidir. Esasen, böyle olduğu içindir ki, fikrine güvenmeyenler, çatışmayı daima kuvvet-şiddet arenasına taşımaya çalışırlar. Onlara hiçbir şekilde izin verilmemeli, müsamaha gösterilmemeli.

Okunma Sayısı: 1966
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Ali R. Yardimoglu

    22.1.2021 10:15:19

    ..zulme ugrayani, zalimin elinden, en kisa ve en hizli bicimde kurtarmaya hedefli, degil intikam vesaire, o zalimle mesgul dahi olmayan sogukkanli muslumanlar, elbette fikren ama inadsiz cevabdan da, isbatli muhavereden de aciz kalmaz, insafla kibrsiz tam hercumerc olmustur.....

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı