Son yıllarda siyasetin en çok şikâyet ettiğimiz yönü, kavgacı bir üslubun kullanılması oluyor. Bu “siyaset dili”nin sakıncalarını sık sık dile getirsek de, bunu bir politika yapma tarzı olarak gören siyasetçiler bu davranışlarından bir türlü vazgeçmiyorlar.
Böyle olunca da yapay bir gündem oluşturulup birçok şey milletten ya kaçırılıyor ya da sorunların üstü örtülüyor. Bu dil zaman zaman öyle hâl alıyor ki, bariz küfürler havada uçuşuyor. Birbirine hakarette yarışılır hale geliyor.
Millete kötü örnek olan ve millet içinde de bir “ayrışma” ve karşılıklı hakarete neden olan bu siyaset çeşidinin son günlerde insanları nerelere getirdiğine şahit oluyoruz. Dün bu konuya genel bir bakış yapmıştık bugün de bu işin insanları nerelere getirdiğine bir bakalım.
* * *
“KENDİMİ ZOR ZAPTEDİYORUM”!
Önce siyasetçilerden başlayalım.
Erdoğan ile Kılıçdaroğlu’nun son grup toplantılarındaki üslupsuz tartışmalarını değerlendiren AKP Gaziantep Milletvekili Şamil Tayyar, CHP’li bir milletvekilinin konuşmaları sırasında hissettiklerini (!) şu cümlelerle anlattı. Bir yandan siyasetteki üslubu eleştiren Tayyar, diğer yandan Meclis’te Kamer Genç’e karşı kendisini zor zaptettiğini söylüyor ve “Bu üsluba da yansıyor. Ama insanın gerçekten kendini kontrol edebilmesi de çok zor. Geçtiğimiz gün mecliste oturuyorum şimdi… Kamer Genç kürsüye çıktı. İnan insanın içinde öyle bir fırtına kopuyor ki… Alıp böyle yere çakasın geliyor…” diye de konuşmasını sürdürüyor.
Siyasetten başka bir örnek daha verelim…
Anayasa Komisyonu Başkanı Burhan Kuzu, katıldığı bir televizyon programında bugüne kadar komisyonda yaşanan kavgalara ilişkin ilginç hatıralarını anlatırken, insanı tedirgin eden şu ifadeleri kullanıyor: “Anayasa Komisyonu’ndaki çalışmalarda işleyiş önergeler ile sekteye uğratılmak istendi. Meslektaşım olan Oya Araslı beni yumrukladı. Bir başka milletvekili de geldi bana ceketinin içinden silâh gösterdi…”
* * *
BAŞKAPAN, BAŞBAKAN…
Tabiî ki bu durumun millete yansımaları da oluyor.
Hafta başında onlarca polis tarafından korunan ve sokakta araç trafiğinin olmadığı yayaların da rahatça geçemediği Başbakanlık ana bina önünde elinde kuru sıkı bulunan birisi üç el ateş edebilmişti. Karga tulumba gözaltına alınan Nuri Başkapan, sorgusunda işsiz olduğunui sesini duyurabilmek için böyle bir eylem yaptığını söylemiş.
Başbakan’ı belediye başkanlığı döneminden beri tanıdığını söyleyen Başkapan, meğer Başbakan Erdoğan tarafından da tanınıyormuş. Başkapan, Başbakan için canını bile vermeye hazır olduğunu ve onu çok sevdiğini de söylemiş!
Pazartesi günü gerçekleşen ‘kuru sıkı tabancalı’ saldırı girişiminin ardından Başbakanlık önünde bu kez de bir kişi üzerine benzin dökerek kendini yaktı. O vatandaş da, “Yaktılar beni, hayatımı bitirdiler” diye feveran etmiş…
Bu dört örnek bile siyasetteki üslubun hem siyasetçileri hem vatandaşın hal ve davranışlarını nerelere götürdüğünü anlatmaya yetiyor.
* * *
DARISI BAŞIMIZA!
Sonra da kalkıp bu üslûptan şikâyet ediyorlar. ABD’de Obama’nın tekrar başkan seçilmesinin ardından, hem Obama’nın hem de rakibi Romney’in birbirlerine sıcak mesajlar vermesini “darısı başımıza” diye değerlendiren Tayyip Erdoğan, ikilinin tartışmalardaki üslûpları çok iyiydi. Obama’nın “artık mavi, kırmızı eyaletler yok sadece ABD var” açıklaması çok önemliydi. Kucaklama mesajıydı bu. Romney’in “her şey Amerika için” demesi de çok önemliydi” açıklamasını yaptı.
Peki o zaman insanın aklına şu geliyor. Başta kendin yapacaksın ki, sonra karşıdan bunu bekleyeceksin… Öyle değil mi?
Siyasetin uzunca bir zamandır sürdürdüğü kavgacı tutumunun sonucu olarak, kimse birbirini anlamıyor, karşılıklı diyalog kopuyor. Karşı taraf haklı da olsa bunu kabul edemiyor. İlla da kendi dediğinin doğrulunu ispata çalışıyor.
Artık siyasetçiler millete kötü örnek olduklarının farkına varmalı. Siyasete bir seviye gelmelidir…