"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Anlatım bozuklukları-16 - Şapka Deyip Geçmeyin-35

Nahit TOPALOĞLU
12 Ocak 2025, Pazar
Mecbûrî bir açıklama:

Değerli bir yazarımıza, yazısında yaptığı bir şapka sehviyle ilgili özelden yazmıştım: “… kardeşim, ‘Fikirleriyle başkalarını etkilemeye çalışanlar çoğalmalıdır. Buna kamuoyu (efkar-ı amme ) denir.’

Şapka deyip geçmeyiniz. ‘Efkar’ çok fakir demektir. ‘EFKÂR’ olmalı. Bâki selam ve muhabbetler kardeşim. Fî emânillâh!”

Yazarımızın cevâbı:

“Eyvallah abicim, yazdığım şekildekini [efkar-ı amme] umumun çok fakirleri olarak anlayacak ve dolayısıyla yazımı yanlış anlayacak okuyucum yoktur diye düşünüyorum.”

***

Şapka Deyip Geçmeyin-1 ve 2’de (28 Mayıs ve 4 Haziran 2024) şapkanın mutlaka kullanılacağı durumlarla kat’iyyen kullanılmaması icap eden yerleri ifade etmiştik. Zaman zaman da karşılaştığımız hatâlı misalleri dikkatlerinize sunmaya devam ettik.

Üstadımız gibi “…ya mütalâa olunmamış veya sû-i tefehhüme uğramış olduğundan, tekrarına mecbur oldum.” diyerek tekrarlıyoruz.

Değerli yazarlarımız! “Şapka deyip geçmeyin!” diye başınızı ağrıtmamız, sadece mânâ yanlışı için değildir. Sözünü ettiğimiz cümleyi [Fikirleriyle başkalarını etkilemeye çalışanlar çoğalmalıdır. Buna kamuoyu ( efkar-ı amme ) denir.] okuyanların káhir ekseriyeti şapkasız “efkar” lafzının “çok fakir” anlamına geldiğini bilmeyebilirler. Bilenler de mezkür cümlede “kamuoyu” lafzına parantez olarak yazıldığı için “efkar” sözüne “çok fakir” diye mânâ vermezler. Fakat işin bir de telaffuz ciheti var:

K,g sessizlerinden sonraki sesli harflerin üzerine şapka konursa bu heceler ince; konmazsa kalın okunur: gâvur (ince), gálip (kalın uzun); kâtip (ince uzun, kefle), kátil (kalın uzun, kaf ile).

İnce okunmasın diye k,g’den sonraki sesli üzerine şapka konulamadığı durumlarda ilk hece kalın ve uzun okunacaksa, k,g’den sonraki sesliye özel işâret koyulur. Nurlarda bu kabil kelimeleri eskiden özel işaret koyulmuş olarak kádir, kátil, gálip, gáye diye yazılmış görürdük. Şapkalar uçunca bu kabil hususî işaretler zaten mevtâ olmuştu. Kardeşlerin ikaz ve tespitleriyle bu özel işâretler gün be gün Ba’sü ba’de’l-mevte mazhariyetle Nurun kelimelerinde yerlerini almaya başladılar. Fakat yol uzun, kelimeler de hayli fazla.

“Efkar”ı şapkasız yazarsanız “k” ünsüzü kalın okunur. “Efkâr” diye şapkalı yazarsanız, ilk mektebi bitiren bir talebe bile manasını bilmese dahi k’yi ince, kelimeyi de doğru okur.

Bir yazarımız da şöyle yazmış:

“…bizim şu halk dilinde “gâvur” diye nitelediğimiz, öylece “tesmiye” ettiğimiz, şu “kâhir” ekseriyeti Hristiyanlardan “müteşekkil” bir devlet olan,(Güney Afrika Cumhuriyetine) nasip oldu.”

Kullanılmayacak yerlere şapka koyup diksiyon hatâlarına sebep olmaktaki sebâtı(!) dikkat çeken bu yazarımız, “KÂHİR” diye yazarak ciddî bir diksiyon pürüzüne yol açmıştır.

Gene aynı yazarımız bir diğer yazısında “...onun için, âyet-i kerimede, kelime onu ifade etmek için şu ‘Ma’rife’ olarak değil, şu ‘Nekrâ’ olarak gelmiştir ki, bu ‘bilinçli’ bir tercihtir ...” diyerek şapkasız yazılması gereken kelimeye -bilinçli bir tercihle- NEKRÂ diye şapka giydiren yazarımız, şu hatâyı, şu inatla, şu yapmaktadır nedense.

Şapka meselesinin bir yönü mânâ ile ilgili olabiliyorsa da diğer ciheti telâffuzla alâkalıdır. Şapka ihmalinin nasıl bir telaffuz hatâsına yol açtığının en bâriz misalini Nur derslerinde HAŞİYE lafzında görmekteyiz.

Düzce’de, ders esnasında şapka kaynaklı telaffuz hatası olduğunda –muhatap hazmedebilecekse- kardeşlerden biri “Orada şapka var mı?” diye lâf atar ortaya. Bu ikazla, dağılmaya yüz tutmuş dikkatler tazelenir, hem de hatâlı bir telaffuz söz konusuysa düzeltilir.

İşte şapka hassasiyetinin yüksek olduğu Düzce’mizde bile yıllarca kelimeyi şapkasız görmüş olmanın neticesi zuhur eden alışkanlığın tesiriyle HAŞİYE kelimesinin ilk hecesi kısa okunabilmekte. Bu telaffuz hatâsını yapanların hepsi müptedî de değil. Nurları, mezkür kelimenin HÂŞİYE diye doğru yazıldığı Sinan matbaası basımıyla okumaya başlayan, kelimeyi 80’lere kadar HÂŞİYE diye şapkasıyla doğru okuyan kardeşlerimiz dahi, kelimenin başından şapkayı uçurduğumuzdan beridir, HAŞİYE’nin ilk hecesini diksiyon sehviyle kısa okumaktalar. Yeni basımlarımızda kelimeye şapkası iade edilmiş ise de yerleşen hatalı telaffuzlar kolay terkedilmiyor. Hele kişi uyarılmazsa kendi hatâsının farkına bile varmıyor.

Ben, ABD’den söz ederken AMARİKA diyormuşum. Farkında değilim tabii. Hatun uyarmıştı:

-Niçin AMARİKA diyorsun, bir sebebi mi var?”

- ?… (“Aa öyle mi diyorum?” anlamına geliyor!)

Bir yanlış telaffuz dile yerleşti mi, kolay düzelmiyor. Ağzımdan hatalı kaçırıveririm diye ABD demeyi tercih ediyorum genellikle.

Elhâsıl, nasıl olsa mânâ anlaşılıyor diyerek şapka ihmâlini sürdürmeyelim. Kur’an’ın tecvidli okunması ne kadar müstahsen ise, onun mânevî tefsiri Nurların da düzgün diksiyonla okunması o ölçüde güzel değil midir?

***

Şapkadan bahsediyorken sanırım pek bilinmeyen bir hususu da izah edelim. Aynı kelimeyi bazı yerlerde şapkalı, bazı cümlelerde şapkasız yazmam bir edebiyatçı kardeşimizin dikkatini çekmişti:

- Aynı kelime, niçin cümlenin birinde şapkalı, diğerinde şapkasız yazılıyor?

Ek almamışken şapkasız yazılan fakat sesli ile başlayan ek alınca başına şapka takan kelimeler vardır ki sayıları epeyce fazladır: “hesap, hesâb-ı; hayat, hayât-a; sual, suâl-in; hal,

hâl-im; derman, dermân-ım; ferman, fermân-a; hitam, hitâm-ın; israf, isrâf-ı ; husus, husûs-u ; vuzuh, vuzûh-a; an, ân-ı; zaman, zamân-ın; cevap, cevâbı, sebat, sebâtın…”

Bu kelimeler sessizle başlayan takı aldıklarında şapkasız yazılırlar: hal-den, hesap-ta, hayat-lar…

Bir de görünüşte bu açıklamalara uymayan, ek almadığı halde bir yerde şapkasız, başka yerde şapkalı görebileceğiniz kelimelerle karşılaşabilirsiniz. Bu kabil kelimelerin başında -Nurlarda da en çok karşılaştığınız- “sıfat-sıfât” gelir. Sesli ile başlayan ek de almadığı halde niçin bir cümlede sıfat, değerinde sıfât?

Bunun sebebi, Arapça “sad,fe,te” diye 3 harfle yazılan, “nitelik, hal, vasıf” anlamdaki SIFATın şapkasız; aynı kelimenin çoğulu olan “sad, fe, elif. te” diye 4 harften oluşan “sıfatlar” anlamındaki kelimenin SIFÂT diye şapkalı olarak yazılıyor olmasıdır.

Asâ-yı Mûsâ’dan iki misal:

“… bütün isimleriyle ve SIFATlarıyla ‘Evet âhiret vardır ve sizi oraya sevk ediyorum’ ferman ediyor.”

Bu cümledeki SIFAT tekil olduğundan çokluk anlamı için –lar eklenmiş.

“… ve vahdetine ve SIFÂT ve esmâsına deliller ile isbat suretinde öyle şehadet etmiş ki…”

Bu cümlede ise kelimenin çoğulu olan SIFÂT (sıfatlar anlamında) kullanıldığından şapkalı yazılmış.

İşte böyle!

Ne diyorduk? Şapkadan geçin, şapka deyip geçmeyin!

Okunma Sayısı: 960
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Nahit Topaloğlu

    13.1.2025 04:19:08

    Yağmurdereli kardeşim, Şapka Deyip Geçmeyin serisi hizmet içi eğitim kabilinden bir çalışmadır. Anlatım Bozuklukları konusunu misaller vermeden nasıl anlatacaksınız. Misalleri de elimden geldiği kadar eskitip üzerinden zaman geçtikten sonra neşrine gayret ediyorum. Yazarın ismini de yazmıyoruz. Serideki misallerin epeycesi özelden yazarına ulaştırılmış örneklerdir. Mail adresi olmadan yazıyı göndermişse özelden yazma imkânı bulamıyorum. Sehivleri gazetede neşredilince görmüşsem , ilk fırsatta e postasına, varsa telefonuna whatsApp’tan yazarım hiç olmazsa internet sayfasında düzelttirin, diye. Ve düzelttirirler genelde. Fakat o hatalar internet sayfasında düzelttirilmiş olsa bile, e gazetede de matbu gazetede de maalesef duruyor tabi. İkazlarınıza, tenkitlerinize muntazır olduğumu bilesiniz değerli kardeşim. Fî emânillah!

  • Nahit Topaloğlu

    13.1.2025 03:34:22

    A. Aydın kardeşim, "Dâhi" kelimesini "dahi"den ayırmak için şapka koymamız kâfi. Bile anlamındaki "dahi" için "i"ye şapka konmaz. Bu kelime eski Türkçede tak-ı > dakı > daġı > daḫı > dahi şeklinde bir serüven izlemiş. Yâni i'ye şapka gereksiz ve hiçbir dönemde de kullanılmamış diye biliyorum. Kelimelerin telaffuzunda esas derdimiz Risâle-i Nur'dur. Mümkün mertebe titizlikle, düzgün telaffuza dikkat edecek tedbirler almak iyi olur, kanaatindeyim. Meselâ "fevkinde" i ile yazmak yerine "fevkınde" diye "ı" ile yazılsa, kelimeyi kefle değil de kafla okutmayı sağlarız. Kelimeleri Arapça asılları gibi değil, Türkçeleşmiş şekilleriyle kullanıyoruz zaten. Sıradaki "galat" ile ilgili 4 günlük yazımda bu hususta bazı misalleri mevzu gereği ele aldık. Bâki selamlar kardeşim.

  • Ali Kiren

    12.1.2025 17:05:31

    Şapkalı-şapkasız yazılarınızı baştan beri takip etmeye çalışıyorum ve çok ilgimi çekiyor. Edebiyat Profesörü Rahmetli Abdülkadir Karahan Hoca'nın "Bu eserler, Türkçe'nin kaynağıdır,klasiğidir ." diye vasıflandırdığı Risale-Nurları okurken belirttiğiniz hususlara dikkat etmek çok önemlidir. Selamlar.

  • Said Yüksekdağ

    12.1.2025 13:32:01

    Allah razı olsun Nahit ağabeyim. Bu tarz yazılarınızla önemli bir boşluğu dolduruyorsunuz. Ben de bu imlâ konusunda hassas olan birisiyim. Risale-i Nur'un en güzel, en sağlıklı imlâ ile basılması için uğraşmış ve bu konuda Yeni Asya Neşriyata tashih konusunda destek olmuş bir kardeşiniz olarak sizleri tebrik ediyorum. Devam inşaallah.. // Yazarlarımız yazıları ile meydana çıkıyorlarsa her türlü eleştiriye ve yoruma açık olmalılar. Ben dahil bütün yazarlarımız yazım konusunda çok daha dikkatli olmaya çalışmalı ve kendilerine yapılan bu ikazı dikkate almalılar.

  • Yağmur Darendeli

    12.1.2025 13:03:31

    Hocam bu şekilde yazarlarımızın hatalarını bulup ortaya dökmeniz doğru mu? Mail hesaplarına yazsanız daha etik olmaz mı?

  • Müjdat Bayar

    12.1.2025 10:14:04

    Eşkâl kelimesini maalesef ''eşgal'' şeklinde telaffuz eden çok kişi var. Bu, " İzmir" yerine "Izmır" demekten farksız. Özellikle, anlatma mevkiinde olanlar doğru telaffuz etmeli ki kulaklara doğru yerleşsin.

  • A. AYDIN

    12.1.2025 04:00:37

    Şapka bağlamında derinlemesine ele aldığınız bu telaffuz konusuyla ilgili bazen tartışılan bir mesele daha var ki, ona da temas ederseniz memnun oluruz. O mesele de şudur: Asılları Arapça veya Farsça olan kelimeler, asıllarındaki harfleri ihsas eder şekilde mi telaffuz edilmeli, yoksa "Türkçeleşmiştir" diyerek Türkçe harflerin mahreç ve seslerine göre mi söylenmeli? (Yazarsanız şimdiden teşekkür ederiz.😊)

  • A. AYDIN

    12.1.2025 03:46:21

    Sevgili Hocam! 😊Kur'ân'ın ilk resm-i hattında bırakın harekeyi, nokta dahî yoktu. Yine de hatâsız okunuyordu. Ne zaman ki Acemler acemice okumaya ve çok hatalar yapmaya başladılar. Bunun üzerine önce noktalar, sonra da harekeler icad edildi. Şimdi de Risaleleri doğru okumak için hiç olmazsa şapkaya dikkat etmek gerekli hâle geldi. Evet, bilhassa şu "dahi" kelimesindeki î'ye şapka koymak gerekiyor. (İkisinin de gözünüzden kaçması imkânsız! Bilerek mi koymadınız, bilemedim. Ama bunu bir kusur olarak değil, latîfe olarak zikrettim.☺️) Evet, bu telaffuz sorununun giderilmesi, öncelikle yazımdaki imlânın düzeltilmesine, sonra da Düzce'nin yaptığı gibi yanlış telaffuzlara da -mümkün mertebe- müdahale edilmesine bağlıdır.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı