Ümmetin, bizlerin, inanan kitlelerin bir handikabı mı desem, bilgi noksanlığı mı desem! Bilemiyorum. Bir konu üzerinde durmak istiyorum.
“CERBEZE, HAKPERESTLİK VE TOPTANCI ZİHNİYET” nedir? Toplum bu konuyu nasıl anlıyor? Bu yanlış anlama ve tarzın açtığı yaralar nedir? Tabii ki yol haritamız, yine bizim için Kur’an’ın mucizevi tefsiri Risale-i Nur kaynaklı hakikatlerinden iktibasla olacaktır.
“Sual: Cerbeze nedir?
Cevap: “Müteferrik (farklı) büyük işlerde yalnız kusurları görmek cerbezeliktir; aldanır ve aldatır. Cerbezenin şe’ni, (özelliği) bir seyyieyi (günah ve kusurları) sümbüllendirerek hasenata (sevap ve güzelliklere) galip etmektir.”
Bu tespit doğrultusunda: Meselâ, bir kişi, cemaat veya kurumun herhangi birinin bir hatasını, alakası olamayan, bütün şahıslara, ailelerine, cemaatlerine atfetmek, hepsini suçlamak hadisesine dönüşebiliyor.
Yıllarını birlikte geçirdiği arkadaşı ve kardeşinin sadece küçük ve önemsiz basit bir hatası için onun bunca yıllık bütün güzel hasletlerini göz ardı etmek, dahası bunu istikbale de yayarak, bunca değerleri görmezden gelip inkâr etmek, hiçbir akla, vicdana hakperestlik sığacak bir hüküm olamaz. İşte bütün bunlar hakperestlikten uzak cerbeze hastalığının insafsızlığındandır. Yanlış bir kıyas ve değerlendirmedir ki: bu çok zararlı ve çürümüş, kokuşmuş bir toplam ve insanlık zehridir. Hak almak ve iftiradır. Safi vicdan, akıl, kalp ve hayal böyle bir hatayı ve cinayeti kabul edemez.
Bediüzzaman bu cerbeze hastalığı hakkında: “acayip bir tavırla, zaman ve mekânda müteferrik (farklı) şeyleri toplar, bir yapar. O siyah perde ile her şeyi temaşa eder. Hakikaten, cerbeze, envaıyla garaibin makinesidir.” diyerek tespitini yapar. Cerbeze tutkunu bir aşıkın nazarında umum kâinat birbirine muhabbetle cezbeyle dans ettiğini zannederken, çocuğunun vefatıyla matem tutan bir anne de o üzüntüyle umum kâinatın hüzün tuttuğunu düşünür.
Cerbezeci bir ruh; yalnız bir saat gezinti yapmak üzere, süslü ve çiçekli bir bahçeye girse, her mükemmelliğe bir noksanı karıştırma hastalığı ile o bahçenin ücra köşelerindeki bazı pis ve murdar şeylere dikkat çekmesi ancak bir mizaç sapmasıdır. Bütün güzellikleri yok sayıp, sanki bahçenin o pis şeylerle dolu olduğunu iddia etmek ıslahı zor bir bunalımım belirtisidir.
Bu cerbeze hastalığı, hayali hakikatle karıştırıp devamlı kara bir tablo, menfilik ve tahribatla uğraşmayı marifet sanır. Bu da bütün insanlığın lezzet-i hayatını zehir eden dermansız bir hastalık halidir.
Bu nokta çok önemlidir diye düşünüyorum: günlük yaşantılarımızda, farkında olarak veya olmayarak yıllarca beraber omuz omuza olduğumuz akraba, kardeş, dost, dava adamı, sorumluluk taşıyan şahsiyetler, güzel insanlarda, maalesef en ufak bir hata ve kusur görünce, onların bütün değerlerini reddeden bir acayip savrulmayla ve cerbezeyle, tenkide, gıybete giden bir yola girebiliyoruz! En ufak şahsi menfaatimize uygun görmediğimiz anlık bir yanlış, hata, fevri harekete karşı; elin tersiyle o insanı itip, toptancı bir zihniyetle: Adam değilmiş! Yıllarca seninle birlikte olarak yanlış yapmışım! Hadi oradan! gibi insanlığa yakışmayan beyan, tavır ve hareketler iç acıtıyor. Bütün bu tavırlardan ve cerbeze hastalığından uzak durup bir geri dönüş ve tevbe yeni kapılar açabilir.
Netice olarak: basit hataları büyüterek mübalağa ve cerbezeye dönüştürmek, iyilikleri kötülüklerinden daha fazla olan insanları dışlayıp hakperestlikten uzak kalmak hiç kimseye yakışmaz! Daha dikkatli olup bu “cerbeze ortamına” meydan vermemeli ve “hakperestliği” elden bırakmamalıyız. İnsaf ölçüleri: “hasenat-seyyiat” insaf düsturudur.
Bunun da en güzel çaresi: Güzel gören güzel düşünür. Güzel düşünen hayatından lezzet alır. İki cihanın lezetin yayıp, yaşatmak ümit ve temennisiyle.