Mekke’de on yılı aşkın bir süre içinde Müslümanların çektikleri acılar ve ızdıraplar artık bitmiş, ehl-i iman Medine’ye hicret etmişti... İlk mescid yapılmıştı ve Müslümanların o mescide namaza davet için bir vasıta bulunmaları gerekiyordu...
İlk çağrıyı işte Bilal-i Habeşî yapmıştı. Bir minare başında değil, Mescid-i Nebevî’nin yüksek bir yerine çıkarak miladi 622 yılında ezan okudu... Bu ilk ezan idi...
Mekke fethedilince de Kâbe’nin üzerine çıkarak okudu. Bu ulvî terennüm asırlarca dünyanın bütün beldelerinde, ülkelerinde, şehirlerinde okundu; okunuyor ve kıyamete kadar da okunacaktır inşallah...
Bu ulvî terennümü doğan çocuklarımızın kulaklarına okuduk. Bir dönem geldi ve 1950 öncesi ezanı aslı ile okumak yasaklandı, hem de 18 yıl boyunca. Ama ezan, 1950 yılında Demokrat Parti’nin iktidara gelmesi ile aslî şekli ile okutulmaya başlandı... Merhum Menderes’in ilk icraatı bu oldu...
Cumhurbaşkanı Celal Bayar’a giderek arzusunu iletmişti... Celal Bayar, “Sayın Başbakan bu işe daha sonra bakarız, hükümet henüz yeni kuruldu” tavsiyesinde bulunmuştu.
Menderes, Celal beyden böyle bir cevabın geleceğini tahmin ederek; istifa dilekçesini cebinde götürmüştü...
Menderes’in, “Cumhurbaşkanım! Ben halkıma söz verdim ve bu sözü yerine getirmem şarttır, o halde istifamı buyurun” demesiyle Celal Bayar durumun ciddiyetini anlayarak bunu kabul etmek mecburiyetinde kalır.
Meclise Demokrat Parti’nin teklifi ile gelen genelge, CHP milletvekillerinin de ekserisinin oyları ile kabul edilir ve ezanlar, yıllar sonra camilerden; sevinç gözyaşları ile huşû içinde dinlenmeye başlanır.
Bunu yaşlı birçok insanımızdan dinlemişsinizdir...
Demek bu ezan, “şeair-i İslamiye”den olduğu için önemlidir.
Bu anlamda müezzin efendilerin okudukları; sabâ, raks ve diğer makamlardaki ezanlarımız dinmesin, bayraklarımız dalgalanmaya kıyamete kadar devam etsin inşallah...