Bu ifadeye gelince: “Beyan” tabiri ve “şimdilik” kaydı ile metnin devamında yer alan ve bu âyetin Risale-i Nur’a münasebeti mefhumiye remziyle “imaen” baktığını dile getiren “ima” kaydı ayrıca üzerinde durulmayı gerektiren hususlardandır.

Beyan kaydı müellifin kendisi değil “münzilül Kur’ân” olduğunu, şimdilik kaydının ileriki zamanlar için bu ve benzeri Kur’ânî işaretleri çalışmak için kapının açık olduğunu, “ima” kaydı da bu tür mesajların Kur’ân’ın temel mesajlarına uygun olarak daha özel anlam alanlarına ve delâlet vecihlerine işaret ettiğini düşündürmektedir.

Sonuç olarak Risale-i Nur, Kur’ân’dan aldığı iman nuru ile kopkoyu dalâlet zulümatlarının en yoğun olduğu ahir zamanda en güçlü, en parlak ve en muknî şekilde meselesini ortaya koymuştur.

Kur’ân-ı Kerîm’de başka âyeti kerimelerde de, olduğu gibi bu âyet-i kerîme ile de, bu mübarek Külliyata işaret ve beşaretler olup insanları Risale-i Nur’a talebe olmaya teşvik olabilir ve etmiştir. Fakat bazılarının izharı imtihan sırrını bozacağı için izin verilmediğini düşünüyorum. Zira Bediüzzaman, İmam-ı Ali’nin (ra) kendine manevî âlemde “Risale-i Nur’un 13 eserini zikredip de, diğerlerini neden etmediniz?” sorusuna “Hepsini etsem imtihan bozulur” diye cevap verdiğini biliyoruz ve bunu da, bu kabilden düşünmek icap eder. Çünkü; hadisât “Eyyamillah” ile işarete son derece uyumludur.

Evamir-i Kur’ân’ı imtisal tarihi

Burada belli bir tarih söz konusu olduğuna göre “evamir’i Kur’ân’ı imtisalden” her halde İslâmın beş şartı anlaşılmaz. O halde o târih İslâmın mukadderatı ile ilgili bir tarih olmalı ki, ona işaret edilsin.

Bu da, yine cifirle belirlenen 1932 olabilir ki, hakikaten o tarihde artık Kur’ân’ın aslı yasak edilip, etrafındaki surlar (Devlet-i Osmaniye gibi) yıkılmış, üstelik gayri müslimlerin İslâmı imha için yazdıkları “mealler” Kur’ân’ın yerine konulması felâketi başlamıştı. Bu aynı zamanda İngiliz müstemlekât nâzırı Gladiston’un talimatı olarak da değerlendirilmektedir. Hak dine karşı cihanı titreten bu hadiseler nasıl hafife alınabilir? Kur’ân-ı Kerîm iş olsun diye mi bunlardan bahsediyor? İnsan bir kıssa bile dinlese, ondan hisse alması gerekmez mi? Evet hem de hain bir insanın sözü, meal gerekçesi ile Kur’ân’ın yerine konacakken; Bediüzzaman “İ’caz’ı Kur’ân’ı beyan et!” emrine uyarak Kur’ân’ın tevafuk mu’cizesiyle o meş’um ve menfur zihniyete meydan okuyup, küfrün belini kırıp onları bu “meal ihaneti”nden vaz geçirip Kur’ân’ın aslını muhafaza etmekle bu kavmi zulmetten nura tekrar kavuşturmuş olan bir Mürşid-ı Ekmel ve o uğursuz 1932 kâbus günlerinin, kurtuluş günleri olan 1950’lere dönüşü dahi birer “eyyamillah”dır. 

Bu son ve hak dine vaki hadise; tarihde hiçbir döneme kıyaslanamayacak kadar önemli olduğu için Efendimiz (asm) “Hz. Adem’den kıyamete kadar ümmetim üzerine deccal fitnesinden daha büyük ‘fitne’ gelmeyecektir” (Muslim, Fiten. No: 126) buyurmuşlardır. Hem fitne hem olay bakımından emsalsiz olacaksın, hem de peygamberim dediğin fahri cihanın sözüne kulak asmayıp, sanki hiçbir şey olmamış gibi “eyyamillah”ı İslâmdan önceye hasredeceksin!

Bu müthiş hadise gafillerin gözünden kaçsa da, Kur’ân’ın ve onun mübelliği Hz. Muhammed’in (asm) gözünden kaçamaz ve kaçamamıştır! İşte zulmetten nur ve işte  “Eyyamillah!”.

GAYBİ İŞARETLERE İZİN MESELESİ   

Bu ifadeden de anladığımız: Demek bu harika eserlerdeki hakikatler de, izinle yazılmış olmasıdır. Fakat, bazılarının tam izharı imtihan sırrını bozma ihtimali olabilir veya zamanı gelmemiştir. Hz. Ali’nin, Risale-i Nur’un hepsini zikretmediği gibi. 

Bu gibi meselelerin en açık delili de, peygamberlerin her halinin mu’cize olmamasıdır. Zira insanlar o mu’cizeler karşısında o derece aciz bırakılırsa onların o peygambere inanmaları artık iman olmaktan çıkar, çünkü; zahir olur, o da, iman sayılmaz. Meselâ: Peygamberimiz(asm) bütün hali mu’cize olup hiç yeyip içmese, pazarda at pazarlığı yapmasa ve kendisine hiçbir darbe işlemeyip mübârek ağzı kanamasa ona iman denir mi? Demek bazen evliyalar içinde benzeri durumlar söz konusudur ve Risale-i Nurun başka yerlerinde de, bu tür ifadeler mevcuttur.

Şimdilik kaldı ne demek?

“Şimdilik kaldı” kaydının anlamı: Çok açık olup, ilerde bu mesele Risale-i Nur’un  talebelerince işlenip açıklanacak ve vuzuha kavuşacak demektir ki, Nur Talebelerinin bir görevi de, bu durumun takibi olup her fırsatta bu görevi ifa etmektir. 

Zaten başta bu konudaki acziyetimi itirafla işe başlayıp, işin bir tarafından da, ben tutayım dedim. Beni bilhassa bu dönemde gayrete getiren ulemaissuun ulu orta İslâm ve Müslümanları tezyif gayretleridir ki, İslâmî itikatla uğraşıp meseleleri devamlı sulandırmaları karşısında, âcizane maal kusur yazdım.

Münâfığın kâfirden çok daha eşed olduğuna, verdikleri zararlarla kâfire bile rahmet okuttuklarına dikkat çeken âyet-i kerimeleri de göz önüne alarak, sureti hakdan gözükenlerin, İslâma verdikleri zararların dehşetine dikkat çekmeye çalıştım. 

Yani bunlar; Tevrat ve İncil gibi bozamadıkları Kur’ân’ın içini boşaltarak, aynı maksada dolayısıyla hizmet etmektedirler. 

Biz de, onlara; “Risale-i Nurlar Kur’ânın zırhı ve kal’asıdır” onları çürütemeyen oraya ulaşamaz! diye âyet ve hadislerle, bir de ona mümasil olaylarla meydan okuyor, bir de müellifinin “Elinizden gelirse beni vicdanen tazip ediniz, yoksa dünyevî cezalarınız bana ceza değil şan ve şereftir” sözüyle ihtar ediyoruz. Biz de ona ittibaen böyle bir “NUR” mücahedesi ile hayatımızı nurlandırmak istiyoruz vesselâm.