Eşini Boşama!
Zeynep Binti Cahş, şahsında bir cahiliye âdetinin hükümden kaldırıldığı; Peygamber Efendimiz’in (asm) ahlak, edep ve zekâ timsali pak zevcelerinden. Peygamber Efendimiz’in (asm) halası Ümeyme’nin kızı.
Peygamber Efendimiz (asm) bu halası kızını bizzat dünürcülüğünü kendisi yaparak evlatlığı bulunan Zeyd bin Harise ile evlendirmişti. Oysa ne Zeynep, ne de Zeyneb’in ailesi bu evliliğe razı değillerdi. Fakat Peygamber Efendimiz’i (asm) kıramamışlardı.
Evliliklerinin üzerinden henüz bir yıl geçmişti ki, Hazret-i Zeyd (ra) Peygamber Efendimiz’e (asm) gelerek: “Ya Resulallah! Ben eşimden ayrılmak istiyorum.” Dedi.
Peygamber Efendimiz (asm) de: “Eşini elinde tut! Onu boşama! Allah’tan kork!” buyurdu.1
Fakat Hazret-i Zeyd (ra), kendini Hazret-i Zeyneb’e (ra) denk bulmuyordu. Onunla evli bulunmaktan son derece rahatsızdı. Aralarında mizaç farklılıkları vardı. Bu yüzden geçimsizlik yaşıyorlardı. Nihayet onu boşadı. Yürümeyen bu evlilik Peygamber Efendimiz’i (asm) çok üzdü. Ailesi ve akrabaları da buna çok üzülmüşlerdi.
Nefsânî Bir Tasarruf Değildir
Hazret-i Zeyneb’in (ra) Zeyd’den boşandığı günden itibaren dört ay geçmişti. İddet süresi henüz bitmişti.
Bir gün Peygamber Efendimiz (asm) Hazret-i Âişe (ra) ile oturup sohbet ettikleri bir sırada, kendisine vahiy indi. Mealen şu ayetler indi:
“Zeyd o eşiyle ilişkisini kestiğinde, biz onu sana nikâhladık; ta ki oğullukları eşleriyle ilişkilerini kesince onlarla evlenme hususunda mü’minler üzerine bir vebal ve sakınca olmasın. Allah’ın emri mutlaka yerine gelir.”
“Allah’ın, kendisine farz kıldığı şeyleri yerine getirmesi konusunda peygambere bir vebal yoktur. Daha önce gelip geçen peygamberler hakkında da Allah’ın kanunu böyledir. Allah’ın emri, kesinleşmiş bir hükümdür.”2
Ayetlerin nüzulü bitince Peygamber Efendimiz (asm), hemen yanı başında bulunan Hazret-i Aişe’ye (ra) şöyle buyuruyor: “Allah’ın, bana kendisini nikâhladığını Zeyneb’e kim söyler?”
Görüldüğü gibi, Hazret-i Zeyneb’i bizzat Cenab-ı Hak Kendisi, Peygamber Efendimiz’e (asm) nikâhlamıştır. Bu nikâh, Bediüzzaman’ın ifadesiyle, örfün ve geleneklerin çok ötesinde, bir akd-i semavidir. Arş’ta kıyılmıştır. Allah’ın fiiliyle ve emriyledir. Peygamber Efendimiz (asm) sadece emre boyun eğmiştir. –Hâşâ- Nefsânî bir tasarruf değildir.
Cahiliye Dönemi Âdeti
Bediüzzaman bu ayete şöyle mana veriyor: “Peygamber rahmet-i İlahiye hesabıyla size şefkat eder, pederane muamele eder ve risalet namına siz onun evlâdı gibisiniz. Fakat şahsiyet-i insaniye itibariyle pederiniz değildir ki, sizden zevce alması münasip düşmesin? Ve sizlere “oğlum” dese, ahkâm-ı şeriat itibariyle siz onun evlâdı olamazsınız.”3
Cahiliye dönemi âdetine göre evlatlıkların boşadıkları hanımlarla baba konumunda bulunan kişilerin evlenmeleri yasaktı. Evlatlık sahipleri, evlatlıkların babası sayılıyordu. Bu ise gerçekte doğru değildi ve nesillerin kaosuna sebebiyet verirdi. Her yanlış âdeti değiştiren ve yerine doğru hükümler getiren İlahî inkılâbın, bu âdeti değiştirmeden bırakması düşünülemezdi.
İşte İlahî inkılâb, bu cahiliye âdetini yanlış uygulamalara meydan verilmesin ve hüküm zihinlere iyice kazınsın diye, bizzat Resulullah’ın, Hazret-i Zeyneb’in ve Hazret-i Zeyd’in şahsında değiştirmiştir. Şu ayet bunu bildiriyor:
“Allah bir adamın içinde iki kalp yaratmamış; ziharda bulunduğunuz eşlerinizi anneleriniz kılmamış, evlâtlıklarınızı da öz oğullarınız yapmamıştır.”4
Dipnotlar:
1- Tabakât, 8:101; Tirmizî, Sünen, 5:354; İbn-i Kesir, Tefsir, 3:491.,
2- Ahzab Sûresi, 37,38, 40.,
3- Mektubat, s. 29.,
4- Ahzab Suresi: 4