"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Mahir Yenemuk Ağabeyin ardından

Yasir Özer
07 Kasım 2021, Pazar
Kendisi ile ilk defa Ankara Maltepe dershanesinde karşılaşmıştım.

15 Temmuz sonrası Nureddin Tokdemir Ağabeyin de bulunduğu bir ders grubunun başlattığı ‘Divan-ı Harb-i Örfi’ dersinde, sorulmadan söylemeyen tavrı, daha ilk cümlesinde bütün nazarları onda kilitliyordu. Bu sebeple etrafındakiler onu az konuşan birisi olarak tarif ediyorlardı.

Nureddin Tokdemir Ağabeyin yanında öyle kıymetli idi ki, bir çok meseleden sonra onun tasdikini bekliyor, birçok günler onun evinde buluşuyorlardı. Her sıradan sohbet ortamı, Mahir Yenemuk Ağabeyin dahil olması ile bir ilim meclisine dönüyor, yanlışları tashih ediyor, doğruları ise detaylandırıyordu. Yani selâm veren kazançlı çıkıyordu.

Bu sebeple daima bir yerlerde denk gelebilmenin arzusu içinde oluyorduk. Hatta Cumartesi ders aralarında bile hemen yanına gidiyor bir şeyler soruyor ve not alıyorduk.

Mesaisini Risale-i Nur’un içtimaî ve siyasî hakikatlerini şerh ve delillendirmek üzerine yoğunlaştırmıştı. Çok yoğun çalışıyordu. Bunlardan özellikle gençlerin istifade etmesini istiyordu. Üzerinden tozunu kaldırdığı bir hakikati bir gence duyurmak onun için başlı başına bir heyecan idi.

Gençlik hizmetleri ile ilgilendiğimiz 5 senelik süreçte devamlı gençlere duâ ediyordu. Gençlerin fikirlerine özellikle önem veriyor, dertleri ile yakından ilgileniyordu. Öyle ki Münâzarât’ta geçen bir ibare ile alâkalı kanaatimi ifade ettiğimde, “Kardeşim, ben bundan sonra bu meseleyi dediğin gibi anlıyorum ve 30 senelik kanaatimi değiştiriyorum” demişti.

Bu hale çok şaşırmakla beraber zaten herkesçe bilinen bir şeyin hakikatini o an kavradığımı hissettim. İlmî tekâmül sürecinde ‘ben’ dediğiniz ve bir hükümde kendinizi sabitlediğinizde aslında ilerlemenizi durduruyor, gelişiminizi inkıtaa uğratıyordunuz. Bunu bana lisan-ı haliyle ifade etmişti. Bu aslında ‘sen de böyle ol’ demekti.

Mahir Ağabeyin bu ve benzeri tavırları genç kardeşlerimiz açısından çok güzel hizmetlere kapı açtı.

Önce Eski Said Dönemi eserleri gibi nispeten lisan açısından ağır bir eser genç dimağlar tarafından 2 sene boyunca notlarla, sorularla, yazılarla kayıt altına alınıp derinden derine işlendi.

Sonra Müdafaalar dersi başladı. Müdafaalar detaylı bir şekilde hangi kaynakta ne geçiyorsa onlar da eklenmek sureti başlamış ve zaman geçtikçe dolu dizgin bir derse dönmüştü. Öyle ki haftalık video derslere Türkiye’nin her tarafından yoğun katılımlar oluyor ve katılanların yaş ortalaması 30’u bulmuyordu bile. Çoğu zaman ders biter bitmez genç kardeşler yanıma gelip bir sonraki haftanın hazırlığını yapmak üzere gecelemek istediklerini söylüyorlardı.

Dahil olduğu derslerdeki şefkatli, ama bir o kadar da ciddî tavrı ders halkasını genişletiyordu. Çünkü muhatabını hakikatle öyle güzel karşı karşıya bırakıyordu ki herkes derslerde kendisinden bir şeyler buluyordu.

İnandığı bir doğruyu katiyyen hiçbir şey için feda etmiyor, fakat bunu yaparken üslûbuna öyle hassasiyet gösteriyordu ki onun bu halini gözlemleyen ben, ileride tebliğdeki üslûbun en az hakikatin kendisi kadar önemli olduğunu keşfedecektim. Bu keşif; “hakikati söyle de nasıl söylersen söyle”den daha sorumlu bir davranışı ifade ediyor, adımları daha dikkatli atmak gerektiğini ihtar ediyordu.

Öyle ya, Bediüzzaman Hazretleri 23. Lem’a’nın haşiyesinde hakikat mesleğinin yolunu nezih, nazik ve kavl-i leyyin taşlarından döşediğini söyleyip bunu da bir meslek olarak ifade etmiyor muydu? Yani Nur’un bir kısmını inkâr etmekle, hepsini kabul edip üslûbuna dikkat etmemek aynı kapıya çıkıyor, meslekten sapmayı netice veriyordu. Emirdağ Lâhikası’nda Mustafa Oruç Ağabey üzerinden verilen bir derste, münakaşa çıkarmak, nurdan kazanılan makamı kaybetmeye bir sebep olarak gösterilmiyor muydu?

Buraya kadar anlatılanlar onun hizmetler açısından saymakla bitmeyecek olan müşahedelerden sadece birkaç tanesi. Diğer taraftan bir de hususî hayatı vardı. O dairenin içerisine girdikçe fark ettim ki onun az konuşur olarak bilinen tavrı aslında dışarıya karşı idi. Ve bu dar daireye adım attığınız anda sizi şefkat ve ilimle donatan bir iklime girdiğinizi hissediyordunuz.

Her hafta arar; çıkan köşe yazılarını, bunlara yaptığı yorumları, katılacağı derslerdeki durumları uzun uzadıya konuşur kimi zaman genel, kimi zaman da hususî bazı şeylerden bahseder ve istişare ederdi. Sık sık, “Siz, gençlerle ilgileniyorsunuz ve ağabeylerisiniz. Size yirmi dört saat telefonum açık” diyor ve hemen ismimin arkasına ‘ağabey’i iliştiriveriyordu.

Ancak onun âlâmet-i farikası ‘zaman’dı. Ali Vapur Ağabey ve kendisi ile yürüttüğümüz kitap çalışmasına bir kere geç geldiğine rastlamamıştım. Bir gün bana “Kardeşim, zamana olan hassasiyet, Üstad Hazretleri’nden Zübeyir Ağabey’e, oradan Nureddin Tokdemir Ağabey’e, ondan da bana emanet. Ben de sana emanet ediyorum” demişti. Bunu söylerken o kadar net ve ciddî söylemişti ki hâlâ üzerimde tesirini hissediyorum.

Vefatını duyan genç kardeşlerin ‘gerekirse araba tutup cenazesinde bulunma’ teklifleri beni tesiri altına alan başka bir hadise idi. Bir çoğu vefatına şaşırmıştı. Halbuki onların bir anda etkisi altına girdikleri ruh halinin, ben birkaç gündür etkisi altında idim. Çünkü, herkesin onun memleketinden dönmesini beklediği bir zamanda, o, yoğun bakımdaki halinin fotoğrafını göndermiş ve hastalığını kimse ile paylaşmamamı sıkıca tembih etmişti. Onu tanıyanların zihinlerinde hizmet dışında bir meşguliyet oluşturmak istemiyordu.

Kendisine mesajla sorduğum bir soruya ilk defa biraz geç dönmüş ve vefatından bir kaç saat önce bana karşı son sözleri olarak şunları söylüyordu. “Kardeş sözümüzü tutamadık...”

İhlâs Risalesi ile ilgili sorduğumuz bir sorunun izini sürerken ömür dakikalarının tükenmiş olması da inşallah ihlâsına bir emaredir.

Elhasıl, hayat nihayeti ölüm olan umumî bir cadde. Kimsenin hariç kalamadığı ve durduramadığı bir yolculuk. Bu yolculukta ilk ezan ile son namaz arasında hayatlarımız sürekli birileriyle kesişiyor. Kimileri ile imtihan oluyoruz kimileri ise bizde derin izler bırakıyor.

Bugün özellikle onu tanıyan herkes “demokrat, müdakkik ve müstakim bir Nur Talebesi” ifadesini ona en uygun vasıf olarak görüyor.

Cenab-ı Hak hem yardımcı olduğu hizmeti, hem birçoğumuzun dünyasında daha ehemmiyetli hale gelmesine vesile olduğu hakikatleri hem de bu hakikatlerin yerleştiği zihinleri ahirette ona şefaatçi, taksiratına kefaret eylesin inşallah. 

Okunma Sayısı: 1542
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Bülent BİÇER

    22.11.2021 14:20:52

    Hayat, melaikeler bu dünyadan göçünce sizlerin vesilesiyle bir makalede haberdar olmakla geçiyor...Tanışamamış olmak ise haketmediğimiz için ödediğimiz bir bedel gibi...Allah rahmet eylesin...

  • Bahtiyar Ç.

    7.11.2021 23:40:42

    Yasir kardeşim, istifadeli ve bir açıdan da hüzünlü bir yazı olmuş. Yüreğine sağlık, Tebrikler.

  • Mehmet Çetin

    7.11.2021 13:31:20

    Yasir kardeşim, tebrik ediyorum. Rahmetli Mahir Ağabey hakkındaki hizmet-yoğun bu hatıra bilgi çok yerinde ve isabetli oldu. Rahmetli hakkında benzeri hatıraları kaleme almanız ricasıyla.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı