Birini görmeye, biriyle görüşmeye lûgatımızda “ziyaret” deniyor. Bu fiilin tek kelimeyle ifadesi ise; görüşmektir.
Bir yeri görmeye gitmek; saygı göstermek, feyiz almak, duâ etmek maksadıyla bir makama, bir mekâna gitmek de, ziyarettir.
Enbiya, evliya türbeleri gibi devamlı ziyaret edilen yerlere ise ziyaretgâh deniyor.
Hastahane, hapishane ve mezaristan ziyaretleri, sevap olmanın yanında insanın gönül dünyasına menfez açan, ruhuna letafet kazandıran bir davranış biçimi.
Dostun dostu ziyareti, ilelebed, vecibe!
Hele ki bu dost, eskimeyen bir dost ise…
Peygamberimizin (asm) ahfâdından Muhammed el-Bâkır, “Yirmi yıllık arkadaşlık (dostluk) akrabalıktır” diyor.
Böyle olmakla birlikte, bir de irtibat kopmuş, unutulmaya yüz tutmuş bir kısım dostlar vardır ki, duraksama sebebini, gönlündeki ukdesini bir türlü ifade edemediği için dünyasına çekilmiş.
Bu insanlar ortalıkta yoklarsa, “yok” farz etmek olur mu?
Doğrusu: Kenarda köşede kim varsa, bulunacak; ahvali, sorulacak. Çünkü dost kazanmak kolay değil; kaybetmekse, bir fiskeye bakıyor.
Bir kalemde silip atmak, kardeşine, reva mı?
Yüzergezer kimseye de elbette kapılar açıktır; ama dargın kırgın dosta, bir şekilde gönlü mahzun olmuşa gitmek Hak namına ziyâret, bir insanlık borcudur.
Zira Peygamber Efendimiz (asm), “Seni ziyâret etmeyeni ziyâret et…” (Camiü’s-Sağîr, 2: 568) buyuruyorlar.
Derhal adım atmaya, böyle buyruk yetmez mi?
Lâtif bir kıssa:
Nasrettin Hoca’ya sorarlar:
“Hocam sen evliya mısın?”
“Evet evliyayım. İsterseniz şu karşıdaki ağacı çağırayım, yanıma gelsin?”
“Tamam, Hocam. Çağır da, görelim.”
Hoca üç kere çağırır, fakat ağaç gelmez.
“Gelmedi hocam” derler, çevresindekiler.
Hoca, gâyet rahat bir eda ile: “O gelmezse biz gideriz o zaman, evliyada kibir olmaz” deyiverir.
Bu kıssadan anlaşılan hisse şu:
Kâmil olan kimse de kibir olmaz, kem sözlere takılmaz.
“Gözden ırak olan gönülden ırak olur” atasözü her ne kadar bir gerçeği ifade etse de, biz, yönümüzü ve gönlümüzü -eski yeni demeden- sonuna kadar dostlarımıza çevirmeliyiz, her şeye rağmen.
Her hâlde, bize yakışan bu olsa gerektir.
Çünkü bizler, “Muhabbet fedaileri” değil miyiz?
***
Vefâkârlık, dostun dosta, borcudur
Değer verip, yüklendiği, hurcudur
Unutma ki, unutmasın, yârenin
Unutulmak; sönmesi, meş’âlenin.