"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Koruyucu hekimlik ve Risale-i Nur

Dr. Aytekin COŞKUN
08 Aralık 2019, Pazar
23-24 Kasım 2019 tarihinde, ‘’Risale-i Nur ve Tıp’’ konulu Kongre, ‘’Söz Asrın Tabibinde’’ sloganı ile Dedeman Otel/ Konya’da düzenlendi.

İki gün süren kongrede asıl olanın ‘’BİREYE, yani İNSANA HİZMET ETMEK’’ olduğu bütün masa çalışmalarınca tesbit edildi. Kâinattaki en önemli varlığın hayat olduğu, hayata hizmet etmenin kâinatta var olan en büyük hakikat olduğu bir kez daha yinelendi. Bu konu ile ilgili olarak bilgi-belgeler eşliğinde, yapılan oturumlar sonucunda ve masa çalışmaların da harika sonuçlar çıktı. Biz de kongredeki verilerden aldığımız şevkle yola çıkıyoruz.

Öncelikle sağlığın Uluslararası tanımını yapalım. DSÖ, (Dünya Sağlık Örgütü) “Sağlık sadece hastalık ve sakatlığın olmayışı değil, bedence, ruhça ve sosyal yönden tam iyilik halidir” diye tarif eder.

İlimlerin en güzelini bizlere öğreten, yaşayan ve her hali ile örnek olan Peygamberimiz de (asm), aslında yaşantısı ile konumuz olan ‘’KORUYUCU HEKİMLİK’’ noktasında ‘’PİR’’ olmuştur. “Vebalı bir hasta varsa, uzaklaşınız” demesi ile ilk karantinayı, “cüzzamlı hastalardan bir mızrak boyu uzak kalarak konuşun” demesi ile bulaşıcı hastalıklı olanlara temas edilmemesi gerektiğini 1400 sene önce ifade etmiştir. Ayrıca hayatı boyunca, az yeme, az uyuma, dinç kalma ve oruç tutma ile ‘’VÜCUD DETOKS’’unu ondan öğreniyoruz. ‘’TIBBI NEBEVÎ’’ olarak da hatırlanan bu hal ve tavırların koruyucu hekimliğin temellerini, bin dört yüz sene önce attığını da görmüş oluyoruz. Asıl olanın bugüne ışık tutan Tıbbı Nebevî’nin de hekimler tarafından farkında olunması ve en güncel olan bu yaklaşımların benimsenmesini diliyoruz.

Bediüzzaman ise Risale-i Nurlar’da, aklın, kalbin, ruhun, bedenin, nefsin, heva ve heves ile beraber insanda derc edilmiş bütün sırlarla beraber ferdî ve içtimaî iyilik hali olarak sağlığı ele almıştır. Tıbbı bir ‘’Fen ve Sanat’’ olarak tanımlayarak, insan denen bu varlığın, kâinat’ın küçük bir örneği ve yaratılanlar arasında en şerefli mahlûkatı olarak isimlendirmiştir. Tıp ilmini ve hekimi, insana hizmet eden ve Allah’ın (cc) Şafi isminin fertte tecelli etmesine yardımcı olan, hakikî tesiri Allah’tan (cc) bekleyen ve bekleten sorumlu olarak görmüştür. Hekimleri, zeki dostum olarak vasıflandırmış, Kâinatı da bir eczaneyi kübra olarak tariflemiştir. Bütün hastalıkların bu eczaneden tiryak misal ilâçlarla tedavi edileceği müjdesini de ayrıca vermiştir. İnsanların bunları bularak ortaya çıkarması gerektiğini ve hastalık öncesi koruma amaçlı, hastalık anında ve sonrasında ise tedavi amaçlı kullanılabileceğini ifade etmiştir. Koruyucu Hekimliği iki yönden incelemek istedik. 

Tıbbî açıdan ve Risale-i Nur açısından

1- Tıbbî Cepheden: Koruyucu hekimlik; bedensel, ruhî ve aklî hastalıkların yani, maddî ve manevî hastalıkların oluşmaması adına yapılan ön çalışmaların toplamına denir. Bu yöndeki çalışmalar,

A- Ferde yönelik olarak: Sağlıklı fert olarak kalabilme adına yapılan faaliyetlerdir. Temelde sağlığın korunması, hastalıkların (aklî, kalbî, ruhî, bedenî) gelmeden önlenebilir olması ana hedeftir. Bunun için tedbir almak ve erken teşhise götüren işlemlerin rutin olarak yapılması temel esastır.

1- Primer (Birincil) Koruma ise: Ferdî ya da toplum düzeyinde sağlığı geliştirmek için, aşı programları, dengeli ve yeterli beslenme alışkanlıkları, çevrenin güvenli hale getirilmesi, ferdin, fizikî, ruhî, duygu ve beden yönünden iyi durumda olması için tedbirlerin alınması,

2- Sekonder (İkincil) Koruma: Sağlığın kaybedilmesi ile gelişen süreçte, hastanın yanında olabilmek, teşhis ve tedavi yöntemlerini belirlemek, bunları ferdî ve/veya toplumsal düzeyde yapabilmek,

3- Tersiyer (Üçüncül) Koruma: Geçirilen hastalık sonrası kalıcı hasarların minimuma indirgenmesi, uyum süreci, kabullenme aşaması, aile içinde birlikte yaşama kalitesinin arttırılması ve rehabilite edici hizmetlerin planlanması olarak bilinir.

B- Çevreye yönelik olarak: Ferdin çevresinde sağlığını olumsuz etkileyebilen biyolojik, fizyolojik ve kimyevî etkenlerin yok edilmesi ve/veya uzaklaştırılması, temel esastır. Bunun için su kaynaklarının, katı atıkların denetimi, zararlı canlılarla mücadele, hava ve gürültü kirliliğinin önlenmesi, radyolojik ışınların zararlarının önlenmesi, iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması, besin zincirinin kontrolü, sağlıklı ve dayanıklı konut planlarının yapılmasını ihtiva eder.

2- Risale-i Nur Cephesinden: Risale-i Nur; Manevî ve ruhî hastalıkların oluşmaması için yapılan ön çalışmaları destekler, hedefler ve yollar öğretir, gösterir.

A- Ferde: Şer olarak algılanan şeylerin öncelikli def edilmesini, faydalı olanı tercih etmekten daha kıymetli olarak görür ve uygulanmasını ister. Kısacası Def-i şer, celb-i nef’a râcihdir der. 11

B- Çevreye: Öncelikle zararlı ortamı ve çevreyi tarif eder. Hali hazırdaki mimsiz medeniyetin yetiştirdiği; hazza dayalı, enaniyeti yüksek, ben merkezli, narsist ve sefahat ortamı içinde, hevesleri peşinde koşan, fertler oluşturduğunu ifade eder. Sağlıklı olmayı ve sağlıklı kalmayı, ölümsüzlük olarak araştıran bir yapıyı reddeder. Çünkü İnsanı, Allahın (cc) yarattığı eşrefi mahlûkat olarak görür. Tahribatın ve şerlerin kaynağı olarak da; 

a- Sefahati b- Cazibedar hevesat’ı gösterir. Akla, kalbe, ruha ve bedene ferdî ve içtimaîyi hayatta zararların buralardan gelebileceğini ifade eder.

Ferdin korunması için ise takva’yı ön plana çıkarır. ‘’Takvayı, menhiyattan ve günahlardan içtinap etmek’’kötülüklerden, kötü alışkanlıklardan uzak kalmak olarak açıklar. ‘’Def-i mefasid’’yani uzak kalmayı, reddetme ve def etmeyi birlikte ister.

Kısacası: 1- Takva; 2- Def-i Mefasid; 3- Terk-i Kebair ile adeta ferdi ‘’KORUYUCU HEKİMLİKLİK’’ yapar. Ferdi korumak adına bu şıkları esas alır. Kötü alışkanlıklardan uzak durmayı, zamanla bu davranışların alışkanlık haline dönüşmesini bekler. Dolayısıyla ferdi ve toplumu zarar gelmeden önce korumuş olur. Ayrıca bir diğer koruma yöntemi ise pozitifleri hayatımıza sokmaktır.

C- Pozitif (Helâl) Yaklaşım: İnsanın hayatı boyunca, negatiflerden yani kendine, çevresine ve topluma zararlı olabilecek her türlü fiil ve girişimden uzak kalması esastır. Dünya nimetlerinden, pozitiflerinden uzak kalması anlamı taşımaz. Dolayısıyla pozitiflerin insan hayatına sokulması, bir yönü ile Koruyucu Hekimliğin bir nebzesini oluşturur. Kişi her daim negatiflerden uzak kalarak yaşaması mümkün değildir. Bununla beraber, kendine ve çevresine zarar vermeyen, geçmiş insanların deyimi ile ‘’Nefsini köreltmek’’ amacı ile helâl dairesinde birçok şeyi yapabilmesi gerektiğini ifade etmek de doğru bir yaklaşımdır. Risale-i Nur’da ‘’Helâl dairesi geniştir, keyfe kâfidir, harama girmeye hiç lüzum yoktur’’ 12 ibaresi Risalelerde geçen pozitif koruyuculuğu ifade eder.

Anahtar cümleler

A- Kısacası Def-i şer, celb-i nef’a râcihdir. 11 Koruyucu Hekimliğin ana prensibi,

B- Helâl dairesi keyfe kâfidir, hiç harama girmeye lüzum yoktur. 12 Pozitif Koruyucu Hekimliğin ana prensibi.

Sonuç: Öncelikle ferde ve çevreye zarar vermemek esastır. Her iki yaklaşımda; temel olarak insanın sağlıklı bir birey olarak kalmasını (aklen, kalben, ruhen ve bedenen) tarif eder, tedbir alır, yol gösterir ve toplumun bu fertlerden oluşmasını ister.

Dipnotlar:

1- Kastamonu Lâhikası 103. Mektup (11)

2- Sözler, 6. Söz (12)

Fotoğraf: Erhan Akkaya

Okunma Sayısı: 2308
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı