Fıtratında yakmak olan ateş, Rabbinin emrini aldığında nasıl “serin ve selâmetli” oluyorsa, taşı ortadan şakk eden bıçak, İlâhî bir emirle Hz. İsmail’i (as) kesmiyorsa, sivrisinek, Hâlıkının emriyle Nemrut’un burnundan girip ölümüne sebep oluyorsa, deniz emr-i Rabbani ile Hazreti Musa’ya geniş bir cadde olup, ona yol vermesi gösteriyor ki; her şey; “Bizi yaratan Hâlıkımızın emri altındayız.”
Aynen bunun gibi “zaman” da, Cenab-ı Hakk’ın yarattığı bir mahlûktur. Onun üzerindeki tasarrufta ancak onu yaratanın olacaktır. Ashab-ı Kehf kıssasındaki bast-ı zaman mu’cizesi bunu çok açık bir şekilde göstermektedir.
Zalim hükümdarın zulmünden kaçan yedi mü’min, yanlarındaki bir köpek ile mağaraya sığınırlar ve uykuya dalarlar. Sabah uyandıklarında “İçlerinden söze başlayanlardan biri, ‘Bu halde ne kadar kaldık?’ diye sordu. ‘Bir gün yahut daha da az’ dediler” (Kehf Sûresi, 19)
Oysa o mağarada, dünya zamanı ile üç yüz dokuz (309) yıl geçmişti. Geçen 309 yıllık zaman zarfında sadece bir günlük açlıktan başka, ne bedenlerinde, ne de kıyafetlerinde hiçbir eskime ve yıpranma olmamıştı.
Hafîz-i Hakîm olan Allah (cc) dünyanın her tarafına 309 yıl zaman geçirirken, sadece o mağaraya mahsus olarak bir günlük zaman vermişti, mağaradaki mübarekleri muhafaza ederken, “zaman” üzerindeki kudretini ve tasarrufunu da göstermiştir. Bir gün eşittir Üç Yüz Dokuz yıl.
Resulullah (asm), Mi’rac Gecesi’nin sabahında, Mi’racını Kureyşe haber verdi. Demişti ki; “Yolda giderken sizin bir kafilenizi gördüm. Kafileniz yarın filan vakitte gelecek.” Sonra o vakit kafileye muntazır kaldılar (Beklediler). Kafile bir saat teehhür etmiş (gecikmiş). Resul-i Ekrem’in (asm) ihbarı doğru çıkmak için, ehl-i tahkikin tasdikiyle, güneş bir saat tevakkuf etmiş (durdurulmuş). Yani arz onun sözünü doğru çıkarmak için, seyahatini bir saat tatil etmiştir ve o tatili güneşin sükûnetiyle göstermiştir.”
Bast-ı zaman hakikati Risale-i Nur’un telifinde de apaçık kendini göstererek, aynı zamanda Risale-i Nur’un bu asırdaki vazifesini tasdik etmiştir.
Eskişehir hapsinde tecrid-i mutlakta yazdırılan “Tefekkürname” Risalesi olan Yirmi Dokuzuncu Lem’a ve İsm-i Azam Risalesi olan Otuzuncu Lem’a.
En münkire dahi ilzam ve ıskat eden Cennetin ispat edildiği Yirmi Sekizinci Söz, sadece Yirmi dakikada, orucun hikmet ve faydalarının anlatıldığı Ramazan Risalesi kırk dakikada,
Yirmi Altıncı Lem’a olan, İhtiyarlar Risalesi iki saatte, Risale-i Nur’un bu asırda telif edileceğini, 2-3 saatte yazdırılan Birinci Şuâ, içinde seksen yıl olan Kadir Gecesi’nin, Allah’ın kullarına aynı zamanda bereketli ve feyizdar bir tek gece içinde ikram edilmesi, eski zamanda medreselerde 20-30 yılda ancak elde edilebilen iman-ı tahkikiyi bazen 40 dakikada veren Risale-i Nur’un tamamı, bast-ı zamanın en bariz tezahürüdür.