"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Dinî cemaatlere çarpık bakış

Cevher İLHAN
13 Ocak 2022, Perşembe
Elazığ’da bir üniversite öğrencisinin psikolojik rahatsızlığını dile getirerek “intiharı” üzerinden alevlendirilen tartışmalarda 15 Temmuz’dan sonra- daha önce ortaya atılan dini cemaatleri karalama ve devlet kontrolüne alma kumpasının yeniden devreye sokulduğu görülüyor.

Çarpıcı olan, bir yandan “demokrat” ve “özgürlükçü” geçinip, tam bir sivilleşmeyi ve devletten azâde olmayı savunan “Türkiye solcuları”nın “din ve dinî cemaatler” sözkonusu olduğunda “amansız devletçi” kesilmeleri.

Bu çarpıklıkla bütünüyle mânevî bir birliktelik, kültürel – fikrî bir beraberlik olan cemaatleri tasfiye oyununda figüran olmaları.

Öncelikle sormak lazım; eğlence grupları, gezi turları, müzik, tiyatro ve diğer sanat faaliyetleri için bir araya gelen grupları “devletleştirmek” mümkün olmadığına göre, vatandaşların tamamen bir sivil toplum faaliyeti olan vakıflara yahut hasbi olarak tahsil gören çocuklarının ikameti ve barınmaları için ev kiralamalarının nesi hukuka, anayasaya, yasalara aykırı? 

Gerçekten, hâlâ “tek parti” döneminden kalma, otoriter yönetimlerin olduğu ve diktatörlerin hükmettiği İkinci Dünya Savaşı yıllarındakine benzer bir jakobenlikle devletin sivil toplumu kontrol etmesi özlemine dönmenin âlemi nedir?

MENHUS MİHKRAKLARIN İŞİ?

Sahi, her fırsatta “yerli” ve “milli” olduklarını ileri süren “siyasal İslâmcılar” gibi, her ağızlarını açtıklarında “özgürlükler”den, “evrensel demokrasi”den dem vurup temel hak ve hürriyetlerin olmamasından şikâyet eden seküler -laik kesimler ne ara bu denli “devletçi” oldular. 

Vatandaşların sivil ve hasbi gayretleriyle oluşan sözkonusu tâbirlerince “cemaat evleri”nde barınan müsbet ve sosyal bilim dallarındaki binlerce, on binlerce öğrenci mezun olup vatana, millete ve insanlığa hizmette bulundular ve bulunmaktalar. 

Bir olay üzerinden bütün dinî cemaatleri tezyife ve hatta linçe kalkışanlar düşünsünler; en ideal ve mâsum insan gruplarında bile olabilecek mevzii ve fevri olumsuzlukları serişte ederek, Enes’in fevkalâde müessif intiharından hareketle ortalığı velveleye vererek bu ülkede gençliğe, eğitime büyük hizmetleri olan, hiçbir ranta, menfaate, siyasi desteğe, devlet gücüne dayanmayan, tamamen şahsi fedakârlıklarla, emeklerle teşekkül eden sözkonusu vakıfların suçlanması, maddi ve mânevî yardımlarda bulunan insanların kötülenmesi kimin ve hangi menhus mihrakların işine yarar? 

Hakikaten, aynı dünya görüşünü paylaşan, aynı ahlâkî, mânevî ve fikri istikametteki insanların bir araya gelmesinin; veya kazandıkları üniversitelerden dolayı âileleriyle ayrı kalmak durumda kalan öğrencilerin bir araya getirilmelerinin, birlikte ev tutmalarının nesi “suç”?

Aynı meslekte, kültürde ve mefkûredeki vatandaşların yahut öğrencilerin aynı evlerde kalmalarının neresi kanunlara aykırı? Böyle bir durum başka ideolojiler, dünyevî – felsefi görüşler için suç değil de dinlerinin gereğini yaşamak isteyenler için “suç”?

Sonra insan hak ve hürriyetlerinin temel insanî değerlerin baş sırasına geçtiği, “sağ” - “sol” ideolojik kavramlarının artık anlamını yitirdiği, demokrasinin, adâletin, hürriyetin başat haline geldiği, düşünceyi ifade hürriyetinin olmazsa olmazların başında yer aldığı; ve devlet dahil bütün resmi - katı ve baskıcı organizasyonların sivil alandan - zorunlu bazı düzenlemeler dışında- çekildiği günümüzde hâlâ “dinî cemaatlere düşmanlık” neyin nesi?

İDEOLOJİK KALINTILARLA…

Yine soruyoruz; bu ikircikli hal, “tek kişilik yönetim”in otoriterliğinin ekmeğine yağ sürmez mi? Sırf dini cemaatleri eleştirme hesâbına düşmanlığa varan dengesiz – densiz lâflarla hangi mihraklara hizmet ediliyor? 

Neden, Bediüzzaman’ın ikazıyla “kendini ibka ettirmek (iktidarını sürdürmek) peşindeki istibdadın (tek kişilik otoriter yönetimin) oyununa geliniyor; hâlâ dini dünyaya âlet eden “din nâmına siyasetçiler”in değirmenine su taşınıyor? 

Niçin “tek kişilik ucûbe yönetim”e karşı çıkan ve demokratik parlamenter sistemi isteyen muhalefeti “din karşıtı” ve hatta “din düşmanı” gösterme telkinatlarına, çarpıtmalarına âlet olunuyor? “İktidar cephesi”nin “Bakın bunlar din dışı” ve hatta “din düşmanı” itham ve iftiralarına idrâksizce malzeme üretiliyor?

Hangi maksatla, iktidardakilerin şimdiye kadar hoyratça kullandığı “dışındakileri din karşıtlığı” isnadına fırsat veriliyor? Dini siyasi rant uğruna kullananların eline bahaneler veriliyor? 

Görünen o ki, eski ideolojik kalıntılardan kalma saplantılarla “iktidar cephesi”nin eline fütursuzca istimal edeceği kozlar sunuluyor. 

Tam da her alanda çöküşle eriyen, bütün kamuoyu yoklamalarında millet nezdinde dibe vurduğunun tescillendiği vartada “tek kişilik hükûmet”e can simidi atılıyor. 

Gerçekten, niçin ve neden? 

Okunma Sayısı: 3001
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • mustafa

    13.1.2022 10:07:00

    Allah razı olsun ağabey. Kalemine sağlık. Kaç tane dindarda bu soruları sorabilecek yüz kaldı o da ayrı bir konu tabi.

  • Zübeyir

    13.1.2022 08:57:09

    Allah razı olsun, Cevher Abi. Harika analiz. Dini ayin, ibadet hakkı anayasal bir hak olmasına rağmen bu olayda verilen tepkiler 1930 Türkiyesi gibi… Solcusu sağcısı her neyse, arkadaş kimse nasiplenmedi mi şu meşrutiyetten yahu!!!

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı