Türkiye’nin acil çare üretmesi gereken konulardan birinin de aile meselesi olduğu, üzerinde ittifak edilen konular arasındadır. Aynı zamanda ülkemizin şimdiki idarecilerinin bu konuda üzerlerine düşen işleri yapmadıkları da bellidir.
Çünkü idareciler ara sıra da olsa, “Aile, eğitim ve kültür konularında arzu ettiğimiz inkişafı sağlayamadığımızı da kabul etmemiz gerekiyor” demek mecburiyetinde kalıyorlar. (t24.com.tr, 21 Şubat 2021)
Nüfus artış hızının da düşmesiyle birlikte bu mesele yeniden gündeme geldi. Dolayısıyla ‘Aile Enstitüsü’ kurulmak suretiyle aile yapısının güçlendirileceği de ilan edildi. Buna göre aile yapısının korunması ve güçlendirilmesine ilişkin veri üretme ve politika geliştirmeye yönelik çalışmalar yapmak üzere “Aile Enstitüsü” kurulacak. Enstitü, kadın, çocuk, engelli, yaşlı, şehit yakınları ve gazilere yönelik de sosyal politikalar üretmek ve bunları hizmete dönüştürmek için çalışmalar yapacak. 2024-2028 yıllarını kapsayan “Ailenin Korunması ve Güçlendirilmesi Vizyon Belgesi ve Eylem Planı” 5 stratejik amaç, 15 stratejik hedef ve 100 faaliyetten oluşuyormuş.
5 stratejik amaçtan biri olan “Aile Odaklı Sosyal Politika ve Hizmetlerin Etkinliğinin Artırılması” hedefi, ailenin sorun çözme kapasitesi ve ailenin görevlerini desteklemek üzere uygulanan başlıca hizmet modelleri, aile odaklı eğitim, danışmanlık ve psikososyal destek hizmetlerini içine alıyormuş. Yine aynı projeye göre Sosyal Hizmet Merkezleri, çocuk yaşam merkezleri, aktif yaşam merkezleri ile gündüzlü bakım ve rehabilitasyon merkezleri yaygınlaştırılacakmış. (AA, 27 Mayıs 2024)
Ailenin korunması için bir ‘enstitü’ kurulması elbette doğrudur. Ancak bu adım çok geç kalmış bir adım değil mi? Aile harap olduktan sonra mı bu adım atılmalıydı? Geçen yılları bir yana bıraksak bile, 2021’deki itiraftan sonra bu adımlar atılmış olsaydı çok daha anlamlı olmaz mıydı?
Çok daha önemli bir nokta var: Aileyi muhafaza edecek adımların atılmasından önce, aileyi tahrip eden adımların engellenmesi icap eder. Günümüzde TV’lerde yayınlanan ‘kadın programları’ başta olmak üzere aile yapımızı dinamitleyen bunca sebep varken, gündeme gelen ‘çare’ler ne ölçüde aileyi koruyabilir?
Önce aileyi yıkan sebepleri ortadan kaldırmaya çalışalım...