Amel-i salihi işlemekte bir gayreti vardı.
Çoğu zaman Sünnet-i Seniyye yaşantısı üzere takva derecesinde dinî vecibelerini yerine getirmesinde de gayreti vardı. Şahsî ibadet ve taatlarında çoğu zaman ruhsatla değil azimetle amel ediyordu. Dâvâ arkadaşları deyim yerinde ise ona imreniyor, ona iltifat ediyor, zaman zaman övgüler yağdırıyorlardı.
Meşreben içe kapanık, münzevî bir mizaca sahip bu talebe, zamanının çoğunu şahsî ibadetlerle geçiriyordu. Çoğu zamanını Nurlar’daki imanî konulara zaman ayırıyordu.
Kendisindeki bazı güzel hasletler ve meziyetlerden dolayı dâvâ arkadaşlarının taktir ve iltifatlarına hep mazhar olan ehl-i hizmetde zamanla ucb, gurur gibi tavırlar belirlemeye başladı.
Halbuki güya rehber ittihaz ettiği Üstadının gıptakârane faziletlerine, okyanuslara sığmayan ilmine, nümune-i imtisal olmaya lâyık imrenilecek onca meziyet ve istidadlarına rağmen, onun bütün talebelerine “aziz sıddık, fedakâr kardeşlerim..” diyerek iltifatlarda bulunmasını dikkate alıp örnek alsaydı dâvâ arkadaşlarıyla arasına mesafe koymaktan şiddetle kaçınırdı.
Yine kendisinde bulunduğu bazı meziyet ve özelliklerin sevkiyle şahıs odaklı hizmeti tercih eden ehl-i hizmet hadim Üstad gibi bir dahinin; “zaman şahıs zamanı değil; şahs-ı manevî zamanıdır.. Ben demeyiniz; biz deyiniz..” gibi mesajlarını dikkate alsaydı değerli hadim ferdi bir hizmete değil; şahs-ı maneviyi esas alan cemaat ile beraber hizmeti tercih ederdi.
Halbuki kendisinde var olduğuna inandığı güzel hasletleri sahiplenmeyip, bunların birer ihsan-ı İlâhî olduğunu derk edebilseydi Nur hadimi maruz kaldığı bu çetin imtihanı başarı ile bitirirdi.
Kaldı ki Hz. Peygamber’in (asm); “Cenab-ı Hak isterse bu dini bir fasık-ı facir eliyle de güçlendirir..” hadis-i şerifini hatırlasaydı yaptığı hizmetlerle öğünme vartalarına her halde tevessül etmezdi.
Yine Üstad Bediüzzaman’ın “Ben kendimi beğenmiyorum, beni beğenenleri de beğenmiyorum..” gibi nice tevazu ve mahviyet dolu ifadelerinden dersi alabilme basiretini gösterebilseydi her halde gereksiz tavırlar takınmazdı.
Görünen o ki hadim, Üstad’ın; “bu hizmet-i Kur’âniyede bulunan kardeşlerinizi tenkit etmeyiniz..” tavsiyelerini de dikkate almamış olmalı ki dâvâ arkadaşlarını tenkit etmeyi alışkanlık haline getirmezdi.
Yine belli ki Üstad’ın Nur hizmetlerinin selâmeti ve istikameti için meşveret-i şer’iyenin önemine işaret eden tavsiyelerini de unutmuş olmalı ki hatalarda ısrar ediyordu.
Her şey bir tarafa iyi niyetlerle hizmetlere talip olan bazı hadim ve hadimler Üstad’ın; “bir meziyetin varsa hafa türabında (gizlilik toprağında) kalsın..” tavsiyelerini dikkate alıp, o çerçevede yüce Allah’ın bahş ettiği meziyetlerini, bazen kamufle ederek Nur hizmetlerine tevcih etselerdi her halde her zaman için muhtemel olan bazı tuzaklara düşmeden hizmetlerine devam ederlerdi.