Sovyet Rusya’da, Devlet Başkanı, ülkenin doğusundaki bir garnizonu ziyaret eder. Soğuktan tir tir titreyen iki asker o sırada nöbet tutmaktadır. Askerlerden biri uzaktaki Devlet Başkanına bakar ve bir kahkaha atar.
Arkadaşı ona, “ne düşünüyorsun, niçin güldün” diye sorar. Güleç asker, “senin düşündüğünü düşünüyorum” der.
Öteki şöyle cevap verir: “O halde seni tutuklamak zorundayım.”
Bugünkü köşe yazımız düşünce hürriyeti hakkında olacak. Zaman zaman köşemizde kendisine yer verdiğimiz “Hürriyet” bize bir mail gönderdi ve şu bilmeceyi siz sayın okuyuculara sormamızı istedi:
“İşi düşünce arar beni, aşı pişince kovar beni. Bilin bakalım bu kimdir?”
Siz cevabı düşünürken biz yazımıza devam edelim. Bir sokak röportajında instagram yasağını eleştirdiği için tutuklanan ve kısa bir süre sonra tahliye edilen Dilruba isimli kişi yaklaşık bir aydır ülke gündeminden düşmedi.
Bu şahsın tutuklandığı günlerde, RTÜK Başkanı Ebubekir Şahin’in, sosyal medya hesabından bir paylaşım yaparak, “sokak röportajları takibimiz altında” mesajını vermesi elbette bir tesadüf değildi.
İrili ufaklı tüm medya kuruluşlarını elinde bulunduran iktidarın susturamadığı tek çatlak ses şimdilik sosyal medya ve sokak röportajları. İktidarın eleştirildiği bazı videoların milyonlarca kişi tarafından izlenmesi tek adam rejimini ürkütüyor.
Muhalif fikirlerin kelebek etkisinden çekinen iktidar, sokak röportajları hususunda taktik değiştirdi. Daha evvel yayıncıları tutuklayan ve onları türlü ceza davalarıyla muhatap eden iktidar, uğraştığı her bir yayıncının daha çok izlenmeye başladığını görünce, hedef değiştirdi.
Bundan böyle mikrofon uzatan kadar mikrofon uzatılanlar da iktidarın hedefinde:
-İktidarı eleştiren bir tweet mi atacaksın, atma. Düşün ki o bunu okuyor!
-Paylaşım mı yapacaksın, yapma. Düşün ki o bunu görüyor!
-Konuşma mı yapacaksın, yapma. Düşün ki o bunu dinliyor!
İktidarın kontrolündeki yargının radarına takılanların ise işi çok zor. Sanıldığının aksine hukuku oldukça iyi bilen ve her şeyin farkında olan hâkim ve savcılar, “sen de benim düşündüğümü düşünüyorsundur” dediği herkesi tutukluyor ve ceza veriyor.
Kimse yazmasın, konuşmasın, paylaşmasın isteyen tek adam rejiminin nihai hedefi şu: Kimse düşünmesin. Niye mi?
Meşhur çığ hikayesini duymuş, dinlemişsinizdir. Karlarla kaplı bir memlekette, çığ düşecek korkusuyla kimse yüksek sesle konuşamaz, herkes fısıltıyla konuşurmuş. Gürültü yapmasınlar diye bebeklerin ağlamasına dahi izin verilmezmiş. Bu öğrenilmiş/dayatılmış çaresizlik nesiller boyunca sürmüş. Ta ki çatlarcasına ağlayan ve hiç susmayan bir bebek doğana dek. Kendini yırtarcasına ağlayan bebek, çığın düşmediğini, çığ korkusunun yersiz olduğunu bütün bir memlekete öğretmiş.
İşte tek adam rejimi o bebeğin doğmasına izin vermek istemiyor. Ancak ne kadar uğraşsa da boş, elbet bir Musa, Musa’lar çıkacaktır.
Bilmecenin cevabını daha cesurca düşünmenin ve dile getirmenin tam zamanı, öyle değil mi?