Deprem kuşağında olan Ülkemiz, geçmişten bugüne büyük sarsıntılar yaşamıştır. Zaman zaman vuku bulan bu gibi hadiselere maddi ve manevi her noktada hazır olmak gerekir. Bu noktada yaşanan hadiselerin hikmetini düşünmek büyük teselli verecektir.
Geçen günlerde yine büyük tahribatlar bırakan deprem hadisesiyle karşılaştık. Yakınlarımızın bu hadiseye maruz kalması bizi derinden üzdü. Yıkımları, enkaz altında kalanları, feryatları çaresizce izledik. Bizden kilometrelerce uzak olan kardeşlerimize dualarımızı gönderdik. Aynı hadisenin başımıza gelebilme ihtimalini düşünerek metanetle depremin hikmetini okumaya çalıştık. Kâinatı harekete geçiren, musibette hayrı gösteren hikmeti düşündükçe teselliyi bulduk. Sivri sineğin bile boşuna yaratılmadığı kâinatta, hiçbir şey hikmetsiz, faydasız olamaz.
Evvela deprem kâinatta olan her iş gibi İlahî emirle husule gelen bir fiildir. Onu tetikleyen sebeplerin arka planında her şeyin yaratıcısı olan Allah var. Semavat denizinde saniyede 30, saatte 108 bin km yol alan Dünya, sonsuz kudret sahibi bir Yaratıcının idaresiyle dönüyor. Her dönüşünde 10 bin civarında sarsıntı oluyor. Zilzal Sûresinin tefsiri olan şu hakikatler adeta durumu özetliyor: “Küre-i arz, hareket ve zelzelesinde vahiy ve ilhama mazhar olarak emir tahtında depreniyor, bâzan da titriyor.” Bu hakikat, adeta bizlere zelzele olayının neden vuku bulduğunu beyan ediyor. Allah’a imanın ne kadar lazım ve elzem olduğunu gösteriyor. Çünkü iman tam olmadığında korkular, endişeler artıyor. O zaman cereyan eden hadiseler, insana zarar veriyor. Ama iman ile, kâinatta yaratılan her hadisenin arkasında bizi gözeten sonsuz kudret sahibi bir Yaratıcı olduğunu bildiğimizde, kederden emin olabiliyoruz. Allah’tan geldiğini bilip, hikmet ile baktığımızda hayrını görebiliyoruz.
Medyada deprem uzmanlarının yaptığı değerlendirmelerde, depremin sadece jeolojik bulgular ile sebepler dairesinde gerçekleştiği söyleniyor. Bu maddeci anlayış, toplumun sosyal yapısına büyük zarar verdiği gibi, manevi olarak da büyük çöküşlere gitmesine yol açıyor. Maddi ve manevi olarak tüm sebepleri görebildiğimizde, insanlar ihtiyaç duydukları moral değerlere kavuşacaklardır.
Depremin Rahmanî boyutunu düşünürsek, bilhassa ehl-i imanın yaptığı şirk, zulüm ve isyanlar neticesinde kâinatın hiddete gelmesiyle meydana gelen depremler, aslında insanı gafletten uyandırıyor. Zahirde musibet gibi gözükse de netice itibariyle büyük rahmetlere dönüşebiliyor. Bu gibi hadiselere meydan vermemek için azami gayret göstermeliyiz. Başa geldiğinde ise, sabırla hikmetini okursak, hayrını göreceğiz inşaallah.