Bir önceki yazının devamı mahiyetinde olarak, vaki suâllere istinaden hemen ifade edelim ki, “Demokratlara nokta-i istinad olma” yönündeki tavsiye, bizzat Üstad Bediüzzaman’a aittir. (Bkz: Emirdağ Lâhikası, s. 271)
Bizler ise, Hz. Bediüzzaman’a ait olan böyle bir tavsiyeyi emir, hatta vazife telâkki ediyoruz. Ona uymak, uyabilmek, bizim için şereftir.
Bu noktada, başkası ne der, ne yapar, bizi yadırgar mı, yadırgamaz mı umurumuzda bile değil. Mühim olan, inandığımızı yapmaya çalışmaktır. Kaldı ki, bir partiye oy vermek, yahut destek vermek, demokrasilerde gayet normal bir vatandaşlık görevidir. Dolayısıyla, maddî ve dünyevî hiçbir menfaat beklemeksizin Demokratlara verilecek olan böyle bir desteğin “tarafgirlik marazı”yla hiçbir ilgisi yoktur ve olamaz.
Ayrıca, şu noktaları da ifade edelim ki:
1. Biz partili değiliz ki, tarafgir olalım? Bir gazeteci ve yazar olarak teşkilâtlarda ne bir kaydımız var, ne de bir üyelik sıfatımız.
2. Din adına siyaset yapılmasını savunmuyoruz ki, tarafgir olalım? Ayrıca, iyi adam–kötü adam tasnifini de kesinlikle parti bazında düşünmüyor ve böyle bir anlayışı doğru bulmuyoruz. (Kaliteli adamlar, karakterli insanlar başka partilerde de var ve pekâlâ olabilir.)
3. Şahsî, maddî, dünyevî, siyasî hiçbir menfaatimiz yok ki, tarafgir olalım?
Evet, şükürler olsun ki, tarafgirliği netice verecek ortada hiçbir sebep, vesile, gerekçe yok. Onun için, içimiz rahat, vicdanımız müsterih bir şekilde bildiklerimizi söylemeye, inandıklarımızı yazmaya devam ediyoruz.
*
Demokratları şiddetli müdafaamızın bir sebebi ise, onların gizli–açık hasımlarının şiddet–i muhalefetidir ve acımasız hücumlarıdır.
Evet, Demokratlara yönelik olarak Türkiye’de şu anda öylesine sinsî, haksız ve acımasızca bir saldırı ve aleyhte propaganda yapılıyor ki, tarihte eşine ender rastlanır cinsten. Öyle ki, mühim kısmında hukuk ve mahkemeler dahi alet ediliyor.
Dahası, geçmişteki o “dini siyasete âlet etme” damarı yeniden öylesine depreştirildi ki, sayısız insanın zihnini alabildiğine bulandırmış, hatta bazı kimseler “istibdad–ı mânevî” altına bile almış durumda.
İşte, zihinleri istilâ eden bütün bu hücumlar karşısında bizim nihayetsiz bir itidal ve metanetle durması ve kararlılıkla hakikati seslendirmeye devam etmesi gerekir.
*
Neredeyse azamüşşer derecesinde tahribat yapan bir siyasî anlayış, bundan sonra da artık hiçbir varlık gösteremeyeceği kanaatini uyandırıyor.
İyisi mi, bunun gitmesi, yahut düşüş trendine girmesi, şüphe edilmesin ki, en çok Demokratlara yarayacak. Evet, inşallah bundan böyle Demokratlar kuvvet kazanacak ve iktidara namzet hale gelecek. Esasen, geçmişte oe bunun misâlleri var. Demokratlar düşerse Milletçiler geldiği gibi, mefhum-u muhalifiyle, Milletçiler düşerse Demokratlar gelir demektir.
Hâsılı, netice ne olursa olsun, bizlerin vazifesi Demokratlara istinat noktası olmaya çalışmaktır. Muvaffak edip etmemek, Cenâb–ı Hakk’ın vazifesidir. Vazife–i İlâhiyeye karışmak hakkımız olmadığı gibi, haddimiz de değil.