Devlet de, hükümet de partidir
Tek parti döneminin en imtiyazlı Başbakanı İsmet Paşa, 18 Haziran 1936’da tarihte hiç emsâli olmayan bir genelge yayınlayarak, bundan böyle parti işleriyle hükümet ve devlet işlerinin birlikte yürütüleceğini duyurdu.
Bu benzersiz genelgeye göre yeni sistem şöyle olacak: İçişleri Bakanı, aynı zamanda CHP Genel Sekreteri, valiler de CHP İl Başkanı görevini üstlenmiş olacak.
Yapılan değişikliğin gerekçesi ise, şu şekilde açıklandı: Millet ve memleket için yapılan hizmetlerin daha rahat ve daha kolay olmasını sağlamak...
Bu tarih itibariyle, birleştirilen parti, hükümet ve devlet hiyerarşisinin ilk üç kademesi aşağıdaki sıralamaya göre şekillendirildi:
1) M. Kemal: Cumhurbaşkanı, aynı anda CHP Genel Başkanı.
2) İ. İnönü: Başbakan, aynı zamanda CHP Genelbaşkan Vekili.
3) Ş. Kaya: İçişleri Bakanı ve CHP Genel Sekreteri.
Yine aynı tarihlerde, il ve ilçelerde parti, hükümet ve devlet işlerinin uyum içinde yürütülüp yürütülmediğini denetlemek için kurulmuş bulunan "Parti Müfettişliği" de yine İşçileri Bakanlığına bağlandı.
Bu tarihten itibaren, Şükrü Kaya'nın çok önemli ve tesir gücü yüksek bir mevkiye getirilmiş olduğu anlaşılıyor.
1927'den beri zaten İçişleri Bakanı olan Şükrü Kaya, 18 Haziran 1936'dan sonra, aynı vazife ile birlikte ayrıca parti ve müfettişlik işlerinin de en yetkili ve sorumlu kişisi oldu.
Şükrü Kaya'nın bu "üçüncü adam"lık saltanatı, M. Kemal'in ölümüne kadar devam etti.
11 Kasım 1938'de Cumhurbaşkanlığı makamına oturan ve aynı anda CHP Genel Başkanlığı vasfını da kazanan İsmet Paşa, “M. Kemal’in sadık adamı” olarak gördüğü Şükrü Kaya'nın Dahiliye Bakanlığından derhal istifa etmesini istedi. İstifa, mecburen gerçekleşti.
Bu istifa ile birlikte, Şükrü Kaya'nın (1884–1959) siyasetteki yıldızı da sönmeye yüz tuttu.
Bu tarihten sonra devlet-hükümet idaresinde yıldızı parlayan ve daha üst makamlara getirilen şahıslar ise şunlar oldu: Refik Saydam, Şükrü Saraçoğlu, Recep Peker ve Hilmi Uran.
Yarı Bağımsız Mısır Cumhuriyeti
Mısır’da Cumhuriyet ilân edildi. Tarih: 18 Haziran 1953.
Ne var ki, bu ilânât, Mısır’ın tam anlamıyla bağımsız bir cumhuriyet haline geldiğini göstermez, yine de...
* * *
Yaklaşık üç buçuk asır boyunca Osmanlı idaresi altında huzurlu bir devir yaşayan Mısır, 1880'li yıllarda İngiltere’nin boyunduruğu altına girmesiyle birlikte sıkıntılı, çalkantılı günler yaşamaya başladı. (İngilizler'den kısa bir süre önce, Fransızlar da Mısır'ı bir dönem işgal altında tutmuşlardı.)
Sömürgecilerin baskısı, Birinci Dünya Savaşı boyunca daha da şiddetlenerek devam etti. 1922'de Mısır'da kurulan Krallık rejimi de ülkeyi huzura kavuşturamadı. Zira, bu rejim hem yeni dünya konjonktürüne uygun değildi, hem de İngiliz hakimiyetini tümüyle reddetmiyordu.
Çalkantılı gelişmeler, 1952 senesine kadar aralıksız şekilde devam etti. Bir yandan sömürgeci İngiliz güçlerinin müdahalesi, bir yandan Kraliyet yanlıları ve bir yandan da Cumhuriyet taraftarlarının çekişmesi, Mısır'ı kanlı bir kaosun içine doğru sürükledi...
Neticede, Cumhuriyeti savunan "Hür Subaylar Hareketi" galip geldi ve 1953 yılının 18 Haziran'ında "Bağımsız Mısır Cumhuriyeti" ilân edildi.
Burada bağımsızlığı kolaylaştıran en önemli sebeplerin başında, II. Dünya Savaşının dolaylı etkileri gelir. Almanya ile amansız bir savaşa tutuşan İngiltere, eski kuvvet ve satvetini büyük ölçüde kaybetti. Bu sebeple, sadece Mısır değil, birçok İslâm ülkesi sömürgeden kurtularak bağımsızlığa kavuştu.
1956'da Süveyş Kanalının millileştirilmesi üzerine Mısır'a bir kez daha müdahale etmek isteyen İngiltere ile Fransa, bu kez Rusya'nın tehditleri karşısında geri adım atmak mecburiyetinde kaldılar.
Cumhuriyet'in ilânından sonra da sıkıntılı ve çalkantılı dönemler yaşayan Mısır'da (Sosyalist Arap milliyetçisi Nasırcılarla İhvan-ı Müslimin taraftarlarının çatışması gibi), ne yazık ki ideal mânâda bir "demokratik cumhuriyet" hüviyetine bugün de kavuşabilmiş değil.
Demek ki, haricî etkiler, Mısır’da günümüzde de devam ediyor.
Gerek nüfusu ve gerekse coğrafî hacmi itibariyle Türkiye'den daha büyük olan Mısır, Müslüman Arap âleminin de en büyük ve en güçlü ülkesidir.
KISA KISA
1550: Süleymâniye Camiinin temeli atıldı. Mimar Sinan’ın “Kalfalık eserim” dediği bu muhteşem mâbed, yedi yıl sonra, yani 7 Haziran 1557’de tamamlanarak ibadete açıldı.
1800: Mısır’daki Fransız işgal kuvvetleri kumandanı General Klober, Halepli Süleyman isimli şahıs tarafından öldürüldü.
1815: Napolyon Bonapart, İngilizlere karşı Belçika Vaterlo’da yaptığı son muharebesinde mağlûp düşerek Paris’e geri döndü.
1941: Türkiye ile Almanya arasında saldırmazlık antlaşması imzalandı.
1952: Edirne dolaylarında deprem.
1988: Başbakan Turgut Özal’a ANAP Kongresi’nde sûikast yapıldı. Kartal Demirağ isimli şahıs, konuşma yaptığı sırada Özal’a ateş etti. Atılan kurşunlardan biri Özal’ın parmağına isabet etti.
@salihoglulatif’ten
Cumhurbaşkanı adayları hakkında şahsî görüş ve düşünceler, daha ilk günden de pekâlâ olabilir. Ancak, meşverete tabi olanların istişarî karardan evvel kendisini bağlayıcı sözlerle konuşup yazması doğru olmaz. Ferdî mânâdaki keskin çıkışlar, ekseriyetle işi ya inada, ya mahcubiyete doğru götürür.