Yürürlükteki kànun gereği, Türkiye Cumhuriyeti döneminde yapılan nüfus sayımları Osmanlılar zamanında da yapılıyordu.
Ancak, eski tarihlerdeki nüfus sayımları, daha ziyade orduya lâzım olan erkek nüfusunu belirlemek için yapılıyordu. Erkek sayısı belirlendikten sonra da, genel nüfus hakkında doğruya yakın bir tahmin yürütülmeye çalışılıyordu.
Cumhuriyet'ten sonra ise, ilk genel nüfus sayımı 1927'de, ikincisi ise 1935 yılında yapıldı.
28 Ekim 1927'de yapılan ilk genel nüfus sayımına göre, Türkiye'nin o tarihteki toplam nüfusunun 13 milyon 650 bin, 1935'te ise 15 milyon civarında olduğu tesbit edildi.
Daha sonraki dönemlere gelince...
1935'ten itibaren her beş yılda bir olmak üzere, genel nüfus sayımları yapıla geldi.
20 Ekim 1940’ta Cumhuriyet döneminin 3. genel nüfus sayımı yapıldı. Toplam nüfus 17 milyon 895 bin olarak tesbit edildi.
4. genel nüfus sayımı 21 Ekim 1945’te yapıldı. Türkiye nüfusunun 18 milyon 871 bin olduğu açıklandı. (Bu tarihteki İstanbul il nüfusunun ise 1 milyon 71 bin olduğu kayıtlara geçti.)
Daha ileriki tarihlere ait olmak üzere Türkiye'nin toplam nüfusu yuvarlak rakamlarla aşağıdaki şekilde ilân edile geldi:
1950'de 20 milyon 900 bin.
1960'ta 27 milyon 700 bin.
1970'te 35 milyon 600 bin.
1980'de 44 milyon 700 bin.
1985'te 50 milyon 600 bin.
1990’da 56 milyon 473 bin.
2000'de 67 milyon 845 bin
Günümüzde ise, Türkiye nüfusunun 75-80 milyon arasında olduğu tahmin ediliyor.
Bu arada, Devlet İstatistik Enstitüsü (DİE) tarafından yapılan açıklamaya göre, 1990-2000 döneminde yıllık nüfus artış hızı binde 18.3 olarak gerçekleşmiş.
2012 yılı itibariyle tesbit edilen nüfusu en kalabalık on vilayetimizin derecelemeye göre sıralaması şöyledir:
İstanbul: 10 milyon 850 bin.
Ankara: 4 milyon 960 bin.
İzmir: 4 milyon 100 bin.
Bursa: 2 milyon 690 bin.
Adana: 2 milyon 125 bin.
Antalya: 2 milyon 100 bin.
Konya: 2 milyon 50 bin.
Gaziantep: 1 milyon 800 bin.
Şanlıurfa: 1 milyon 770 bin.
Mersin: 1 milyon 700 bin.
Nüfus ve aile plânlaması
Türkiye’de nüfusun artış oranı vasat bir seyir takip ediyor.
Dünyada ve bilhassa Avrupa’da birçok ülke vardır ki, nüfusları ileri gitmek, hatta yerinde saymak yerine, yıldan yıla gerisin geriye gidiyor.
Evliliklerin azalması ve kadınların bencilce kendi fiziğini düşünerek çocuk yapma cihetine gitmemesi, nüfus artışını engelleyen temel hususlardır.
Ayrıca, şunu da bilmek gerekir ki: Bugünkü dünyada çok çocuk yapmak yerine, ahlâkî değerler çerçevesinde hayırlı evlâtlar yetiştirmek en mühim mesele haline gelmiş durumda.
Nüfusun geriye gitmesi riskine karşılık, devletçe elbette ki bir nüfus plânlaması cihetine gitmek icap ediyor.
Ancak, aile nüfus plânlaması yapılırken, eğitim, sağlık ve ahlâkî terbiye gibi temel hususların da mutlak sûrette dikkate alınması gerekiyor.
Fuad Köprülü
Sadrâzam olamayınca DP ile köprüleri attı
Dışişleri eski Bakanlarından Fahrî Profesör M. Fuad Köprülü, 28 Haziran 1966’da İstanbul Baltalimanı Hastanesinde vefat etti. (Doğum tarihi: 4 Aralık 1890)
Osmanlı döneminde Sadrâzamlık yapan Köprülüzâdelerden olan Fuat Köprülü, Çemberlitaş'taki aile mezarlığında (Köprülü Türbesi) babasının yanıbaşına defnedildi.
Fuad Köprülü, tarih ve edebiyata olan merakı sebebiyle, hukuk tahsilini yarıda bırakarak, II. Meşrûtiyetin ilk senesinden itibaren (1909) tarih ve edebiyat dergilerinde çalışmaya başladı.
İlk başlarda ırkçılıktan, milliyetçilikten uzak durmaya çalıştı. Ancak, 1910'lu yılların başlarında meşhûr Türkçü "Kürt Ziya" ile tanıştıktan ve onunla yakın çalışma arkadaşı olduktan sonra, kendini Türkçülük cereyanına kaptırdı.
İttihatçı iktidarın bu cereyana kuvvet vermesi sayesinde, Ziya Gökalp gibi Fuad Köprülü de en gözde fikir adamlarından biri haline geldi. Basın ve üniversite çevrelerinde, şân ve şöhretleri, makam ve mevkileri yükseldikçe yükseldi.
Köprülü, 1934'te siyasete atıldı. Kars milletvekili olarak Meclis'e girdi. Aynı anda, İstanbul Ünivesitesi Edebiyat Fakültesinde üstlenmiş olduğu çeşitli görevlerini de devam ettirdi.
M. Kemal'den sonra İsmet Paşa ile zıtlaşan ekibin içinde yer aldı. 1945'te Bayar, Menderes ve Koraltan'la birlikte CHP'den ayrıldı. Dörtlü Takrir'e imza atarak DP'nin kurucularından biri oldu.
DP'de, Bayar'dan sonra kendini "ikinci adam" konumunda gören Köprülü'nün hayali, tıpkı dedeleri gibi Sadrâzam, yani Başbakan olmaktı.
Ne var ki, 1950 seçimlerinden sonra oluşan konsept içinde Dış İşleri Bakanlığıyla iktifa etmek durumunda kaldı.
Bir sonraki seçimde (1954) de Başbakan olamayacağını anlayınca, bu kez kurucusu olduğu partiden ayrılmanın bahanelerini aramaya koyuldu. 1956'da resmî görevinden ve hemen ardından partisinden de istifa ederek, CHP himayesi ile yeni kurulan Hürriyet Partisine geçti.
1957 seçimlerinde milletvekili dahi seçilemeyince, herşeyi bırakıp kurucusu olduğu Demokrat Parti aleyhtarlığı yapmaya başladı.
Hem, öyle bir aleyhtarlık ki, 27 Mayıs Darbesinden sonra kurulan Yassıada Cehennemi hengâmesinde dahi, Menderes ve DP'lilerin aleyhine konuşmaktan, hatta gazetelere beyanat vermekten çekinmedi.
Türkçü Fuad Köprülü, Yassıada duruşmaları esnasında, darbecilerin isteği doğrultusunda ifade vererek, eski dâvâ arkadaşlarını sırtından hançerledi.