Ama şartı var! Yaratıcının tahkiki imanla kabulü ve tasdikiyle!

Çünkü, insan, tevhid sırrıyla, bütün mahlûkat içinde büyük bir kemal sahibi, kâinatın en kıymettar meyvesi, en bahtiyarı ve en mes’udu ve Hâlik-ı âlemin muhatabı ve dostu. Ancak bu şuur ve itikadla idrak edilebilir ve karşılığı verilebilir. Tevhid inancı, daima insanın imdadına yetişen, hakikatleri gösteren bir güvencedir. 

İnsandaki âcizlik ve fakrı tedavi edecek, ancak bütün kâinatı kabzasında tutan Zât-ı Ehad olabilir. İnsandaki, kalbin selâmet ve istirahati ve saadetini, büyük, geniş ve küllî maksatları var ki, onları kudreti sonsuz bir Zat verebilir. 

İnsanın bütün cihazat ve hissiyatları, sırr-ı vahdetle yüksek bir kıymet alır. Meselâ; insandaki akıl, sırr-ı tevhidle, kâinat hazinelerini açan bir anahtarı olur. 

İnsanda, Rahîm isminin tecellisi olan, şefkat, aşk ve muhabbetten çok keskin ve parlak ve ulvî ve nezihtir ve makam-ı nübüvvete lâyıktır. Özellikle, musîbetzedelere karşı merhameti hissettirir. Acıma ve yardım ve duâya götürür. Herbir şefkat sahibi, başkasını mesrur etmekten memnun olur. İnsandaki muhabbet, tevhid sırrıyla, insanı, kâinat kadar büyütür ve mahlûkata nazenin bir sultan yapar. 

Bütün yaratıklara sultan ve halife makamında, “insan” olarak yaratılmak ne kadar büyük bir ikramdır! Bir damla sudan, mu’cizâne yaratılmak, kulak, göz, dimağ, kalp, ağız, dil gibi azalarla donatılmak. 

Bunun yanında, bütün Rahmânî hediyeleri, tartıp, bilecek yüzlerce ölçekleri ve Esmâ-i Hüsnânın cilve ve definelerini açacak, anlayacak binler âletlerle yaratılmak.

Hem de mükemmel bir intizamla bu kadar hassas duygu, his, mânevî lâtifeleri olan bir vücuda sahip olmak. Bütün bunların gayet sanatlı, mükemmel hikmetle yerleştirilmiş olmasına lâyık olmak. Nimetlerin bütün çeşitlerini tatmak, hadsiz esmâ tecellileri, duygu ve hislerle bilmek, zevk etmek. En büyük nimet olan vücuda hayatı verip o vücûdu, kâinata bir güzel takvim, bir nüsha, bir küçük misal, nimetlerinin her çeşidine talip bir müşteri bir fihriste ve hitabât-ı Sübhâniyesine anlayışlı bir muhatap yaratılmak. 

İnsaniyet nimetini, mânevî ve maddî âlemlerde inkişaf edecek duygularla, geniş sofralardan istifade etmek. İslâmiyetle ihsan edilmek. İman-ı tahkikîyi in’amına nail olmak. İmanda mârifet ve muhabbet nimetiyle şereflenmek.  

Geniş bir câmiiyetle yaratılmak. Yaratanın, ehadiyetine ve samediyetine tam bir ayna ve küllî ve kudsî rububiyetine geniş ve küllî bir ubûdiyetle mukabele edebilen bir istidata sahip olmak. Enbiyalarla insanlara gönderdiği bütün mukaddes kitapların ve suhufların ve fermanların ve bütün enbiya ve evliya ve asfiyanın ittifakıyla sahip olduğu emanet, hediyesi ve atiyesi olan vücudu, hayatı ve nefsi -âyet-i Kur’âniyenin nassıyla- Yaratan tarafından satın alınıyor olmak; ancak tam tahkikî ve mükemmel bir imanla mümkündür. (Kaynaklar: İkinci ve Dördüncü Şuâlar )

NOT: Çok değerli Merhume Mümine Güneş Ablamızın vefatı dolayısıyla hayat arkadaşı çok değerli Ramazan Çakır Ağabeyime, ayrıca, Avustralya Melbourne şehrinde yaşayan çok değerli, Ağabeyim Bilgin Alpay’ın kerimesi, Merih Necibe Bilgin’in vefatı münasebetiyle bu iki değerli ablamız ve bütün vefat eden Nur Talebesi ve ehl-i imana Cenab-ı Hak’tan af ve mağfiret diliyorum. 

Merhumelerin bütün aile efradı ve dostlarına sabırlar temenni ediyor acılarını paylaşıyorum. Makamları Cennet olsun inşaallah (Amin).