Başta genç kardeşlerimiz olmak üzere, birçok arkadaşımız, zaman zaman yazdığımız hatıralarımız münasebetiyle, artık tarih olmuş ve gelecek kuşaklara ışık tutması bakımından, diğer hatıralarımızın da kayda geçirilmesini istiyorlar.
Biz de onlara “ inşâallah!” diyerek, Cenab-ı Hak ömür verdikçe, o hatıraları, yazmaya çalışacağımıza dair söz vermiştik.
İşte onlardan, bu meyanda, bizim hayatımızda mühim bir yer işgal eden 1977 seçimlerinin sene-i devriyesinde onu anlatalım istedik.
5 Haziran 1977 seçimleri, Türkiye tarihinin en acâip ve kritik bir seçimiydi. İşte, Üstadın söylediği hakikat tam da o ‘77 seçimlerinde tahakkuk etmiştir. O seçimde, iç içe geçmiş birçok hadise yaşadık.
Seçimden önce, sandık seçmen listesi yenilenecekti. Haber aldık ki, Ankara’nın Çinçin ve Yenidoğan semtleri tarafına devlet, sayım memuru gönderecek adam bulamıyormuş. Sebebi de 12 Eylül öncesinin o kargaşa döneminde oralar Maocu komünistlerin hâkimiyetinde olduğundan, can emniyeti bakımından kimse korkudan kabul etmiyormuş.
Bizler, o seçimde serden de candan da geçmiştik. Şükür gözümüzde korku yoktu. İki arkadaş, daha doğrusu, iki Nur kardeş, Altındağ ilçe seçim kurulu başkanı hâkimin yanına gittik. O zaman 25 yaş civarındaydık. Hâkim ile aramızda şöyle bir diyalog geçti:
“Buyurun gençler, ne istiyorsunuz?”
“Hâkim bey, duyduk ki, Altındağ’daki bazı yerlere sayım memuru ihtiyacı varmış, biz onun için geldik.”
Der demez, adam şöyle bir doğrulup, bizi yukarıdan aşağı süzerek;
“Eee, ne istiyorsunuz?”
“Biz, oralara sayım memuru olarak gitmek istiyoruz.”
Şaşırarak, şöyle bir daha bizi süzdü;
“Siz, oranın tehlikeli yerler olduğunu bilmiyor musunuz?”
“Biliyoruz.”
“Ya yavrum, sizi orada öldürürler, korkmuyor musunuz?”
“Hayır, korkmuyoruz.”
Neyse, neticede ikimizi de birbirimize yakın yerlere vazifelendirdi. Ne yapacağımızı, nasıl muamele edeceğimizi anlatıp, ‘73 seçim öncesi seçmen listesini verip ona göre yenilemeyi yapacağımızı ve ayrıca sayım günü sokağa çıkma yasağı olacağından, bize birer tane de “görevli” kartı verdi.
Defteri alıp, akşam eve gidince hem inceleme hem de şöyle kaç kişilik bir liste olduğuna bakayım dedim.
Aman Allah’ım! Şok olmuştum. İki yüz elli kişilik kadar defteri incelediğimde, küçük dilimi yutuyordum. Bir kişi, yüz iki defa kendisini yazdırmıştı. “Ali Aslan” diye bir şahıstı bu. Hani her sayfada ayrı ayrı olsa iyi, öyle de değil. Aynı sayfada iki üç defa yazılmış. Acaba, aynı isim, soy isim olur da ana-baba ismi, doğum yeri, tarihi filân farklı olur mu dedim, o da değil, hepsi aynı şahıs.
Demek ki, bu “ mükerrer oy kullanıldı” feryatları boşuna değilmiş.
Sayım günü evleri tek tek dolaşıp, o tehlikeli girdaba girdik, ama bizim ne görüşte olduğumuzu sezdirmiyorduk. Bize evinde olmayan kaç kişiyi yazdırmaya çalıştılar, kafa sallasak da sonradan onların hepsini sildik, doğrusunu kaydettik. Acâip kılıklı Maocular, her gittiğimiz eve peşimizden gelip, âdeta bizi tehditvâri bakış ve hareketleriyle yönlendirmeye çalışıyorlardı. Meşhur “yüz ikilik” Ali Aslan ile de tanıştık.
Yâni, biz kendi gayretimizle bunu yaptık. Demek ki memleket çapında yapılan listeler, hep böyle mükerrer oy getiren cinstendi. Ve bu listeler, 77 seçimi neticesinde, CHP’ye, tarihinde olmayan (tek parti hariç) bir oy patlaması yapmış, haram ve hileli oylarla % 42’ye yakın bir oranla birinci parti olmuştu.
Ve seçimden evvelki günler... Bu seçim çok mühimdi. Abiler, bize tahşidat yapıp, “Bu seçimde eğer gayret gösterilmezse, Allah muhafaza, komünist kuvvetin Halk Partisi kanadı altında bu vatana hâkim olacağını” söyleyip, harekete geçirdiler.
O mevsim, bizim imtihan zamanımızdı. Normalde, 1975 senesinde üniversiteyi bitirmemiz îcab ederken, bazı sebeplerle uzatmaları oynuyorduk. Ama artık, her şeyi bir yana bırakıp sahaya indik. Arkadaşlarımızla, köy köy dolaşıyorduk. Vatandaşa şunları söylüyorduk; “Bizim asıl işimiz particilik değil, biz büyük bir tehlikeyi sizlere anlatmaya geldik. Bizim esas gayemiz bir bina yapmak. Ama haber aldık ki, yukarıdan bir sel kopmuş geliyor. Biz bina yapmayı bırakıp, hemen etrafına, sed yapmaya başladık” tabiî, çeşitli şekillerde, aynı zamanda, insanlara, Risale-i Nur hakikatlerini de anlatıyorduk. (Halbuki o zaman haksız kanunla “Nurculuk propagandası yapıyorlar” diye, şikâyet de edilebilirdik) Şükür, aldırmıyor ve korkmuyorduk. Anlattıklarımız, insanların çok hoşuna gidiyordu. Bir tanesi dedi ki; “Ya gençler, siz şimdiye kadar neredeydiniz? Ne güzel şeyler anlatıyorsunuz böyle. Ben 40 yaşındayım, şimdiye kadar hiç böyle güzel şeyler duymadım.” Biz de biraz lâtifeli olarak “ Abi, biz o zamanlar çok küçüktük, şimdi 25 yaşındayız” diye cevap verdik.
Neyse, köy kahvelerinde ahaliyi toplayıp anlatıyoruz, tehlikenin büyüklüğünü söylüyoruz. “Hangi partiden olursanız olun, oyları bölmeyin” filân diyoruz. Bir iki kahvede, CHP ve MSP’lilerle karşılaştık. İkisi bir olup, bize vurmaya çalıştılar. Ama millet, hep bizi haklı gördü. Hattâ hiç unutmuyorum, bir tane CHP’li, ismini söylemişti orada, yanılmıyorsam, “Bekir Adıbelli” idi ismi ve Kızılcahamamlı idi. Seçimden sonra bir baktık, milletvekili yeminlerinde, o zat yemin ediyordu. Meğer o milletvekili olacakmış, propaganda yapıyormuş.
Neyse, olan olmuş, haram mükerrer oylar bir noktaya kadar gelip durmuştu. CHP, her şeye rağmen, 213 milletvekilinde kalmıştı.
Hayret! Asrın Bediisi nasıl da, seneler evvel bilmişti? Bir asır evvel gelen o asrın kutbu Mevlânâ Hâlid’in talebelerini anlatırken ne demişti? O zaman, meşhur ‘93 (1877-78) Osmanlı- Rus muharebesini kastederek, meâlen şöyle diyerek büyük bir işarette bulunmuştur: “Bu muharebede Rus kuvvetlerini, Mevlânâ Halid’in talebeleri, Ayastefanos (Yeşilköy) önlerinde durdurduğu gibi, ‘bundan bir asır sonra zulümatı dağıtacak zâtlar ise, Hazret-i Mehdînin şakirtleri olabilir.” Bir asır sonraki şer, ‘77 seçimiydi Allahu âlem. Rusların durdurulduğu Yeşilköy’ün, İstanbul’un merkezine uzaklığı 13 km. olduğu gibi, Mehdî’nin şakirtlerinin gayretiyle o seçimde CHP, 13 milletvekili noksanı ile seçimi gasp edip, tek başına iktidara gelememişti. Her iki hadisedeki benzerlikler manidar olduğu gibi, her ikisindeki “13” rakamı da çok acâipti.
Daha sonra, Demirel’i Güniz sokaktaki evinde ziyaretine gittiğimizde, yanındaki kurmayları ile otururken, biz içeri girince ayağa kalkarak, onlara bizi işaret edip, “Beyler, bu gençlere iyi bakın! Bu gençler, adsız kahramanlardır. Bunlar, ülkeyi Halk Partisi’ne teslim etmeyen gençlerdir” demişti.