"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Bediüzzaman ve diğerleri

Şemseddin ÇAKIR
05 Temmuz 2019, Cuma 00:10
Bu başlıktan maksadım kimseyi ötekileştirmek veya küçük görmek değil, bilâkis normallikler içinde bir harika farka dikkat çekerek ihkakı hak nev’inden bir hakikate işaret etmek veya bir mazlûmun mağduriyetini ifade edebilmektir.

Şöyleki: Bilindiği gibi ismi üzerinde Bediüzzaman, Bediüzzamandır ve başlı başına bir ekol ve hayatını iman hizmetine adamış bir dâvâ adamıdır. 

Hakperest olanlara bu insanın, en ideal figürleri tekbaşına ifade ettiğini anlatmak fazla zor olmasa gerek. Fakat maniler bertaraf olmadan da, memnu avdet etmiyor. Bir de diğer bir handikap, bir dahiyi bir başka dahinin ancak anlayabilmesidir. Dolayısıyla bir harika dâvâ adamını anlatmanın engel ve zorlukları vardır. 

Ziya Paşa “Erbabı kemali çekemez nakıs olanlar; Rencide olur dide-i huffaş ziyadan” demiş Ziya Paşa. Haliyle dost düşman da zaten onun Bediüzzamanlığında  müttefiktir. “Fazilet odur ki, düşmanları dahi tasdike mecbur kalsın” Aynı zamanda bu mes’ele edille-i şeriyyeden olan icma-i ümmettir. Meselâ: 

Şark uleması ittifakla Bediüzzaman demiş, garp uleması (aynı zamanda Hilâfet merkezi olan İstanbul gibi) Bediüzzaman demiş. Arap uleması  (Hutbe-i Şamiye vesilesiyle eski hilâfet merkezi Şamda) Bediüzzaman demiş ve “Şam evliyasının Mehdiye biat edeceğine dair hadis-i şerifi de, M. Arabi nakletmiştir.  Dolayısıyla âlem-i İslâm Bediüzzaman diye ittifak etmiş. O halde bu bir icma-i ümmettir. 

Malûm Edille-i Şeriyede dörttür. Kitap, Sünnet, İcma-i Ümmet ve Kıyas-ı Fukaha olmak üzere. Başta ulema olmak üzere halkın icma-i ümmete bağlılığı diye bir de sorumluluğu vardır. Onun için ben diğerleri tabirini böyle bir durumu ifâde etmek için kullandım. İmam-ı A’zam içinde bu tabir kullanılır, yani başka müctehitlerde vardı, fakat maşeri vicdan İmam-ı A’zamda karar kılmış demektir. Kanaatim o ki bu asırda Bediüzzamanla kıyaslanacak bir âlim yoktur. 

Demek her şeyden önce bu sorumluluğun yerine getirilmesi lazım. Yani bir denklemin sonucu bir olur kişiler sayısınca olmaz.  onuda Bir hakikatı Bediüzzaman söyledi ise, onu tasdik etmemek için illa ipe un serip yanlışa mı saplanmak lazım? Bugünkü proje ulemasının yaptığı işte budur. 

Ceberut döneminin tortuları bir türlü temizlenemiyor, çünkü taktikler devamlı güncellenerek devam ediyor.  Ben bunu açıkca ilan etmekle vicdani ve imani sorumluluktan kurtulmak istiyorum. Zira bugünkü iman küfür mücadelesi budur. 

Meselâ bu zat; harama bakmak nedir bilmez, unutmak gibi bir arızadan azade ve korkmak nedir bilmeyen bir cesaret timsalidir. Bu gibi hususların değil tamamını, birini bile taşımaktan nasipsiz olanların Bediüzzaman’ı anlaması mümkün değildir. Zira, “menlem yezuk lem yarif” (tatmayan bilmez); denilmiştir. O halde Bediüzzaman’ı kiminle kıyas edeceğiz. Bu hususta hiçbir isim verilemez. Bilâkis bazı ulema bunu itiraf ederek şöyle söylemişler:

Ömer Nasuhi Bilmen: “Onun kulağına fısıldayan var, biz ise birçok gayretlerle bir tanzim yapabiliyoruz”.

M. Âkif;  “Değil İşaratü-l İ’caz gibi bir tefsir yazmak, onu anlamak bu devrin en büyük âlimi olmak demektir” demiş ve “Aristo; Sokrat ve Eflatunların Bediüzzaman’ın topuğuna ulaşamıyacaklarını” da, itiraf etmiştir.

 Konyalı M. Vehbi Efendiye bir zat sorar “‘Beni Bediüzzaman’ı ziyarete giderken yakaladılar sorgusuz sualsiz altı ay yatırdılar, sizi ziyarete gelirken de üstelik bana  yardımcı oldular. Nedir bu hal ve fark izahını istedim” deyince o zat derki; “Devlet Bediüzzaman’dan korkar, biz de devletten korkarız sebebi budur” diye bir gerçeği itiraf eder. Yani değil korkmak, devleti korkutan adam” der ve bu kabil emsaller çoktur.

Biz de haliyle Bediüzzaman ve diğerleri demek mecburiyetinde kalıyoruz. Yoksa başka bir maksadımız yoktur. Bediüzzaman’ın çok farklı olduğunu ifâde edebilmek için buna mecbur oluyoruz. Demek bu gibi sebepler için hep ayrı mütalâa edilmiş. 

Bazılarının zannettiği gibi Bediüzzaman’ın müntesipleri diğerlerini gerçekten sapık veya hain falan görüyor değil. Bu meselenin makul  bir izahı ise; diğer ulema da doğru söyler, fakat Bediüzzaman’ın doğruları ile onların doğruları arasında dağlar vardır. Zira; onlar maziye ait doğruları söyleyerek ceberrut devrinin hışmından kurtulur. Bediüzzaman ise hal ve istikbale ait doğruları söyleyerek müstebitlere meydan okudu.

Ben de diyorum ki, ittihad-ı İslâmı bugünün en büyük farz vazifesi gören ve ömrünü buna adayan bir insanın bu farklılık ve ihtilâf için elbette çok önemli zarurî bir izahı ve sebebi olsa gerekir. 

O halde bu husustaki gerekçeler neler olabilir, bir göz atalım:

1- Bediüzzaman İmam-ı ahirzamandır. İmam uymaz, imama uyulur, bu durumda problemi diğerlerinde aramak gerekir.

2- İslâm’ın bir de içtihad prensibi vardır. Bu içtihad unsuru, ortalama her asır ve bir problemin zuhurunda işletilmesi lâzım. Asrımız emsali olmayan bir felâketler ve helâketler asrı olduğu için, Bediüzzaman’dan başka hiçbir âlimin bu ihtiyaca cevap verecek ne bir içtihadı ne de görüşü yoktur. 

“Mutlak maslahatlar mevhum mazarratlara feda edilmez.” Ondört asırdır emsali vuku bulmamış anormallikler icra ediliyor, ulemanın gıkı çıkmıyor, meselâ 3 Mart 1924 tarihinde çıkarılan kanunları sıralıyayım.

1- Hilâfet-in ilgası.

2- Medreselerin (yani bütün dini okulların) kapatılması.

3- Osmanlı hanedanının yurt dışına sürülmesi.

4- Şer’iye evkaf ve erkânı harp daireleri gibi bütün dinî kamu kurumlarının kapatılması.

5- Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile din derslerinin eğitim ve öğretimden kaldırılması ve 1925 de ALLAH (cc) demenin bile yasak edilmesi gibi en dehşetli kanunlar çıkacak ve Bediüzzaman’dan başka kimsenin  sesi soluğu çıkmayacak ve ben “Bediüzzaman ve diğerleri” demiyeceğim öyle mi? Benim edebim böyle heriflere karşı susmaya  müsaade etmiyor vicdanlara havale ediyorum!.

Şayet böyle bir anormallik varsa zaten bu başlı başına bir içtihad sebebidir. O halde görevini yapmayan diğerleri olduğu için biz zorunlu olarak Bediüzzaman ve diğerleri demek mecburiyetinde kalıyoruz. Buna hiçbir ehli iman ve vicdan itiraz edemez ve onlar şairin “Kimki ahvale ederse tariz, Sürülür ağzına bal susturulur, Yine durmaz ederse israr, Dürülür defteri kan kusturulur” mazeretine sığınamaz. Şair bile bu duruma “Muini zalimin dünyada erbab-ı denaettir, köpektir zevk alan sayyadı bi insafa hizmetten” diye tepki göstermiştir.  

Demek diğer ulema yalan değil, fakat yanlış söylüyor. Bediüzzaman’ın farkı; onu zamanın tekzip edemeyişidir. İşte S. Kutup, Mevdudi ve Hasen El Benna. İşte Mısır, âlem-i İslâm ve Türkiye.

Eğer Türkiye o halde değilse sebebi: Türkiyede Bediüzzaman ve Nur Talebelerinin oluşundandır. Zira diğerleri çıkılmaz bir yola girmiş, herkesi kâfir ilân ederken, bunlar ise Cevheri hayat makamında bildikleri nimet-i meşrûtiyeti (şimdi demokrasi) şeriata tatbik edip, ehl-i hükümeti adalet namazında kıbleye irşad edip şeriatı meşrûtiyet kuvvetiyle ilân ve meşrûtiyeti şeriat kuvvetiyle ibka etmeye çalışmışlar.

                    

Okunma Sayısı: 1749
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Hüseyin Yılmaz

    10.7.2019 22:31:43

    Selamum aleykum, çok değerli Şemseddin abi. Acizane ben başka bir konuya değinmek istiyorum. Şu sıralarda son kitabınızı, 'Ahizaman Alametleri', okuyorum. 48. Sayfasında Muhammed Avad diye bir ismi zikrediliyor. Bu kişi hakkında malumat eksik, yada kaynak gösterilmeliydi, kanatindeyim. Baki selamlar.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı