"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Hz. İsa’nın (as) doğumu ve nüzûlü

Şemseddin ÇAKIR
07 Ocak 2022, Cuma
Hz. İsa’nın (as) doğum tarihinde kesinlik olmayıp, yıl başı doğumu tartışmalıdır. Batı kiliseleri bu doğumu 25 Aralık telâkki ettikleri halde doğu ve Ermeni kiliselerinde ise bu doğum 6 Ocak olarak kabul edilmektedir. Fakat bir hafta önce mi sonra mı olduğu pek önemli değil, bu tartışmalarla değişecek de, değildir.

Daha Hz. İsa’nın (as) doğumunu bile bilemeyenler onun semaya çıkışını ve nüzulünü nasıl anlayacaklar? Haliyle bunları dahi onlarla konuşmak fuzuliliktir. O halde Hz. İsa (as) ile ilgili meseleleri onu hiçbir sebebe bırakmadan kudretiyle var edip hikmetiyle idare eden Rabbine sormaktan başkası yalandır!

Bence bu kargaşanın bir sebebi de, bu hadiseyi siyaset malzemesi yapmak isteyip menfaat devşirenlerin araçlarıdır. Böylece onların oyununu da, bozmuş oluruz. Yani muarızların asıl meselesi, bu bahir mu’cizeyi karartarak insanlığı bu mu’cizenin neticesi olan ebedî saadedden mahrum etmektir.

Halbuki, aslolan; onun doğuşunun beşeriyete ne kazandırdığı ve ne kazandıracağıdır. İşte hizbüşşeytana gönüllü asker olanlar suyu bulandırmaya çalışıyorlar; onun için konumuzu bu mu’cizenin asıl maksadı olan “nuzul” meselesine, tahsis ederek, bu mu’cizenin maksadını izhara çalışacağız. 

Hakikat şu ki, rasyonalite ile mu’cizeler izah edilemez, teslimiyet şarttır. 

Şunu kesinlikle herkesin bilmesi gerekir ki, Hz. İsa’nın (as) gönderilişi, dinler manzumesinin bir dönüm noktası olmuştur. Çünkü o açıkça ahir zaman peygamberi, Fahr-i Kâinatı (asm) müjdelemek için gönderildiğini ve kendisinin bile, nasıl istihdam edileceğini de, ilân etmiştir. Yani son peygamberin gönderileceğini ve ona nasıl yardımcı olacağını ilân eden bir dellâldır. Bunu da bize en açık ve kesin ifade eden, onu kadir ismine mazhar eden Rabbinin gönderdiği Kur’ân-ı Kerîm’dir.

Biz de, bu gerçeği isbat sadedinde 13 âyetten iki üçünü, 100 küsûr hadisten de bir ikisini ilim, irfan ve vicdan sahiplerinin idrakine takdim edelim. 

Biz ulemanın Kur’ân ve Sünnetten getirdiği delilleri biliriz ve naklederiz. Şöyleki:

1. Âyet: 

“Hani Allah buyurmuştu ki, Ey İsa şüphesiz Ben seni teveffi edici ve kendime yükselticiyim. O kâfir olmuş kimselerden seni tertemiz ediciyim. Kıyamet gününe kadar sana uymuş olanları, inkâr etmiş olanların üstünde kılacağım. Sonra dönüşünüz ancak Banadır! Artık kendisinde ihtilâf etmekte bulunduğunuz şeyler hususunda aranızda Ben hüküm vereceğim. (Ali İmran. 3/55)

2. Âyet:

Bir de onların “Biz Allah’ın Rasulü (geçinen!) Meryem oğlu İsa Mesihi gerçekten öldürdük demeleri sebebiyle (onların kalplerini mühürledik) Halbuki ne onu öldürebildiler, ne de, asabildiler. Velâkin onlar(ın kafalarını karıştırmak) için. İyice benzetildi… Onların bu hususta zanna uymaktan başka hiçbir ilimleri yoktur. Ve onlar onu yakinen öldürmüş değillerdir. Doğrusu Allah onu kendisine yükseltmiştir. Allah azizdir Hakimdir (Nisa: 4/157-158)

Bu ahir zaman hadisatından olup, müteşabih ve ipham sırrına rağmen bu derece kesin ve sarih ifadeyle âyet-i kerîme “öldürülemeyip, Allah’ın katına yükseltildiği”ni haber verdiği halde, hâlâ daha tereddüt ve inkâr etmek gerçekten âyet-i kerîmede de, ifade edildiği gibi, kalbi mühürlenmişliktir.

3. Âyet:

“Şüphesiz ki, o (İsa Aleyhisselâm) kıyamet anı için önemli bir bilgi (âlâmet)dir. Öyle ise onun hakkında asla şüphe etmeyin. (Ey kullarım) siz Bana hakkıyla uyun. İşte bu dosdoğru bir yoldur. (Zuhruf: 43/61)

Demek Hz. İsa (as) kıyamet için bir âlâmet imiş. Öyle olunca Hz. İsa’nın (as) nüzulü ve diğer kıyamet âlâmetlerini de, açıkça inkâr, açıkça küfür olur. Biz böylece; kalbi mühürlenmiş olanla olmayanı, proje olanla olmayanı veya Hz. Ali’nin (ra) ifadesiyle “ulemaissu” olup olmayanı da, anlayabiliriz. İşte bu denklemin çözümü, Allah-ü â’lem budur, gerisi teferruattır. Tabiri caiz ise Allah (cc) hainleri böyle tuzağa bastırır ve onların anlaşılması için bu bir “mekri” İlâhidir demekten kendimi alamıyorum. Çünkü bu “proje” adamlar İslâma öyle zararlar veriyor ki, din düşmanları bunların yanında yaya kalır. 

Bunların bir âlâmeti de, işlerine gelmeyen bir şeyi “Kur’ânda yok” diye ilân etmektir. Böyle bir tabir Kur’ân-ı Kerîm için kullanılamaz ve saygısızlıktır. Çünkü Cenab-ı Hak “Yaş ve kuru herşey kitab-ı mübinde vardır” (En’am Sûresi, 59) buyuracak, biri de yok diyecek! Demek onların bu âyet-i kerîmeye de, imanları tam değil demektir. Peki ne demeleri lâzım denirse? “Mutlaka herşey Kur’ân-ı Mu’ciz-ül beyanda vardır ve o (camiül kelimdir) fakat bizim ilmimiz sınırlıdır, onu hakkıyla anlamaya yetmez” diye samimiyetle cehaletlerini kabul etmeleri gerekir. Fakat onlar iblisten ders aldıkları için, çok gururlu ve küstah olduklarından, böyle demeyi de, kendilerine yediremezler. Ancak Hz. Peygamberimiz (asm) ise “kim âlimim derse cahildir” (Hadis-i Taberani 1/186) buyurmakla foyalarını ortaya çıkarmıştır.

Aynı zamanda bunlar Hz. Ali’nin tehdit ettiği ahirzamandaki deccalın dalkavukları olan “ulemaissu” dur. Evet; âyet-i kerîme ve sahih hadislere, bir de icma-i ümmete rağmen kıyamet âlâmetlerini inkâr’a cür et ederler.

Bu bir zihniyet krizidir. Bunların kategorisi; Firavunun Belâmı, Cengiz’in Cafer Hocası ve Süfya’nın Börekcisi kabilesindendir. 

Bir Hadis-i Şerif:

Elbette bu derece açık âyetler olduktan sonra çok daha açık ve sarih hadisler de, olacaktır. Ancak ben mesele çok açık olduğu için fazla izahı zaid bulup müttefek-un aleyh bir hadisle yetineceğim.

Şöyleki: Buhari ve Müslimin rivayetinde, Said ibn. Müseyyepden nakledildiğine göre Ebu Hüreyre’den (ra) şöyle dediğini işitmiştir: “Nefsim yedinde olan Allah’a yemin olsun ki, muhakkak Meryem oğlu İsanın sizin içinize âdil bir hakem olarak inmesi, Hıristiyanların o haçını kırması, domuzu öldürmesi, cizye vergisini kaldırması, malın hiçbir kişinin kabul etmeyeceği kadar çoğalıp taşması yakın zamanda elbette vaki olacaktır. (Buhari, “Büyü”, No: 2109; Müslim, İman, No. 242)

Meselenin hülasası şu ki, bu mealde çok hadisler var ve onlar ancak kitap ebadında işlenebileceği için vicdan ve iz’an-ı olana bu kadar yeter diye Hz. İsa’nın (as) gelişi (veya nüzulü) hakkındaki ilgili diğer hadisler, tevatür derecesinde olduğu halde nakletme ihtiyacı hissetmiyorum.

Bir çok araştırmacı, âlimlerin çoğunluğunun bu görüşte olduğunu da aktarmaktadır.

Bu vesileyle Tevatürün de tanımını yaparak işin önemine dikkat çekmek isterim şöyle ki; sözlüklerde Tevatür: 

İçinde yalan ihtimali olmayan bir cemeate dayanan kuvvetli haberdir.

Seyit Şerif Cürcani:

 “Eğer lâfız ve mana tutuyorsa buna “Mütevatir’i lâfzi” denir. Şayet lâfızlar arşında ihtilâf bulunup manada birlik varsa ona da, “Mütevatiri manevî” denir.

Not: Hz. İsa’nın (as) tekrar geleceğini nakleden âlimlerin başında İmam-ı Azam Ebu Hanife gelmektedir. Ve Fıkh-ı Ekber isimli eserinin sonunda şöyle denilmektedir.

“Deccalın hurucu, yecüc ve mecücün çıkması, güneşin batıdan doğması, Hz. İsa’nın (as) gökten inmesi ve diğer kıyamet âlâmetleriyle sahih haberlerde vaki olduğu vechile haktır, olacaktır.”

Bütün ümmet de, Meryem oğlu Hz. İsa’nın (as) ineceği hususunda ittifak etmiştir. Şeriat ehlinden hiç kimsede bu hususa muhalif olmamıştır.

Netice olarak ehl-i iman, izan ve iyiniyetli birinin bu meselede şüphesi olmaması gerektiği halde birileri hâlâ diretiyorsa en hafifi ile enaniyetinin esiridir. Biz eğer muarızlarımızın sadece akıllarını değil, nefislerini de, iknaya çalışıyor isek, bu çok fuzulî bir gayret ve saflıktır, zira o hain nefis hayvanî hazlarından başkasına razı olmaz. Hz. Yusuf (as) bile nefsinden Allah’a sığınmıştır. Vesselâm.

Hz. İsa’ya (as) Yahudiler dünyayı zindan etmiş, insanlığın irşat ve idaresine imkân vermemişler. O da, Rabbine sığınarak bu vazifesini ahir zaman Peygamberinin (asm) ümmetinin imdadına yetişerek kullanmak istemiş. Ne var bunda? Bunun münkirleri ilgilendiren tarafı ne? Bundan neden rahatsız oluyorlar? Anlamak zor değil!. Yani “Nuzul-ü İsa” sembolik bir mesele değil, iman küfür mücadelesinin zirve yaptığı bir anda bir kurtuluş vesilesidir.

İşte bu gibi hakikî gerçekler Sansürlü İncilden ayıklanınca bu çelişkiler doğmuş oluyor, fakat bu sefer meseleyi Barnabas İncil’i apaçık, ifade ve itiraf etmiştir. Bu meseleye karşı çıkanlar; öncelikle Barnabas İncili’ndeki hakikatleri çürütmeleri gerekir. Yoksa gerisini tartışmak zaman gaybından da, öte hamakattir.

Hz. İsa (as) indirilmeyecek diyebilmek için indirilmeyeceğine dair açıkça Kur’ân’dan âyet göstermek gerekir o da, zaten mümkün olmaz, zira indirileceği âyet-i kerîmelerin işareti, bizzat sahih hadislerin de, beşaret ve sarahatıyla haber verildiği için, çelişki olur, Kur’ân da bütün çelişkilerden münezzehdir.

Hz. İsa (as) bizim anladığımız gibi inse ne olur? 1. Âlemi İslâm ile âlemi Hıristiyaniyet, barışır, birleşir. 2. Âlem-i İslâm bu perişaniyetten kurtulur. 3. Dünya barışı olur ve insanlık kurtulur.

Yani Asr-ı Saadetin ahirzamandaki versiyonu olur.

Peki, bu kadar büyük müjde ve hayr u hasenatı istemeyen kimlerdir?

1. Elbette bunları Siyonizm istemez.

2. Yahudiler istemez.

3. Materyalist ideolojiler istemez.

4. Dünyayı sömürüp, kanını emen emperyalist güçler istemez.

5. Onların taşeronluğunu yapan proje “ulemaissu” da, istemez.

Sonuç olarak; bu müjdeler herşeye rağmen tahakkuk edecektir. 

Rabbimiz bize nusretini yar ve bizi her iki cihanda da, bahtiyar etsin. Amin!

Okunma Sayısı: 2031
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Adem

    7.1.2022 23:30:24

    Ebu Cehiller aslında Hakem olmuş Devrinin gayette bilgili insanları.Ancak Nübüvvet Dolunay gibi ışıl ışıl olduğu halde İman etmeyerek Ebu Cehil lakabına mashar olmuşlar.Bugün dahi Hz. İsa nın Nüzulu iman Nuru ile tanınabilmesi Nasip durumu.Tanıyanların dahi işleri hiç kolay değil.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı