Mehmet Nur Yalçınkaya: “Allah’ın kâfire ebedî Cehennem vermeyeceğini, bunun Allah’ın rahmetine uymadığını söyleyenler var. Bu konuyu açıklar mısınız?”
Küfr-ü Mutlak Nasıl Bir Cinayettir?
Küfr-ü mutlak’ın nasıl bir cürüm ve cinayet olduğunu anlamaya dün başlamıştık. Bugün devam edelim: Küfr-ü mutlakta dehşetli bir hukuk aymazlığı vardır. Şöyle ki: Bütün varlıklar Allah’a ve Allah’ın esmasına şehadet ederler. Allah’ı zikrederler. Harfiyen Allah’ın emirlerine uyarlar. Bu şehadetleri yalanlama ve inkâr etme imkânı yoktur. Çünkü herkes biliyor ki her şeyde muhteşem bir emre bağlılık ve itaat vardır. Hiçbir şeyde tesadüf yoktur.
Güneşin her gün hiç şaşırmadan saatinde doğması ve saatinde batması, gece ve gündüzün oluşması vs. Sayısız tecelli!... Hangisini buraya alalım? Milyonlarcası sıraya girer ve sütunlarımız patlar.
Bu bir şehadettir. Her şeyin O Yüce Kudrete boyun eğmesinin şehadetidir. Bu şehadeti kâfir inkâr etmiştir: Bediüzzaman’ın ifadesiyle kâfir, “O esmaya şehadet eden mevcudatın şehadetlerini tekzip ile hukuklarına tecavüz etmiştir. Mahlûkatın o esmaya karşı tesbihkârâne yüksek vazifelerini inkâr etmekle hukuklarına tecavüz etmiştir.”1
Kâinatın bunca şehadetini inkâr etmek, kâfirin başını içinden çıkılmaz bir bataklığa sokar. Bu bataklığın hakkından ancak ebedî cehennem gelir.
Bir Kere Teşekkür Bile Etmedim
Öte yandan, kafir-i mutlak, “kâinatın gaye-i hilkati ve bir sebeb-i vücudu ve bekası olan tezâhür-ü rububiyet-i İlâhiyeye karşı ubûdiyetlerle mukabelelerini ve ayinedarlıklarını tekzip ile hukukuna bir nevi tecavüz” etmiş oluyor.
Kafirin bir hukuk faciası da burada söz konusudur. Şöyle ki: Kâinatta hiçbir şey başıboş değildir. Hiçbir şey tesadüfî değildir. Hiçbir şey ucuz değildir. Hiçbir şey kıymetsiz değildir. Hiçbir şey kişiliksiz değildir. Hiçbir şey istihfaf edilecek bir basitlikte değildir.
Aslında insanın, kainattaki her şeyin önünde, sırf orijinalliği için şapka çıkarması lazımken, insan daha ulvî bir makama yerleştirilmiş ve insanın sadece Yaratıcı önünde eğilmesi istenmiştir.
Geçtiğimiz yıllarda Corona hastalığı nedeniyle oksijen tüpüne bağlandıktan sonra iyileşen ve kendisinden para istenen İtalyan’ın ağlaması üzerine, neden ağladığı sorulunca verdiği cevap örnek olarak alınabilir. İtalyan demiştir ki:
“Ben 90 yıldır Tanrı’nın havasını kullanırım. Bir kere Tanrı’ya teşekkür bile etmedim.”
Büyükler, insanın her nefeste, -biri alırken, biri verirken- iki büyük nimete ulaştığını boşuna söylememişler. Ne var ki, teşekkür etmemek bile neticede affedilmez değildir. Şükürsüzlük bile gerektiğinde affedilir günahlardandır.
Ancak İnkâr ve Küfran Olunca
Ancak teşekkür etmemekle beraber, inkâr ve küfran olunca… İnkâr ettiğiniz kâinatın aksamı sayısız olunca… İşin neticesini düşünmek bile tam bir facia oluyor!
İnsan bunların ve daha binlerce nimetin farkında bile değildir. Bir de küfür ve küfran içinde inkâr ettiği düşünülürse, insan kâinata büsbütün borçlu olarak yaşamış oluyor. Kâinata bu dehşetli borcun hakkından ise ancak ebedî Cehennem gelmektedir.
Kâfirin bunca sayısız davacıdan sonra, başını Cehennemden çıkaramaması adalet gereğidir. Bediüzzaman der ki: “İşte o davacılar Cehennem’in vücudunu istedikleri gibi İzzet-i celal ve azamet-i kemal dahi kat’î isterler.”2
Dipnotlar:
1- Asa-yı Musa, s. 59
2- Asa-yı Musa, s. 59