Siyasetli Cemaat Nedir?
Siyasetli cemaat siyasi fikirleri olan cemaat değil; siyasetle iş yapan, hedefleri içinde siyasetle bir yerlere gelmek isteyen, siyaseti atlama taşı olarak kullanan cemaattir.
Bediüzzaman siyasetli bir cemaat kurmamıştır, siyasetli bir cemaate girmemiştir ve siyasetli bir cemaatin kuvvetine dayanmamıştır.
Eğer siyasetli bir cemaatten kuvvet alsaydı veya kendisi siyasetli bir cemaat kursaydı, bu siyasetin kuvveti nispetinde insanlar dalga dalga Risale-i Nur dairesine girerlerdi. Böylece Risale-i Nur dairesi genişlenir, güçlenirdi.
Ama mesele siyasetin marifetiyle genişlemek ve büyümek değildir. Mesele sırr-ı ihlası korumaktır. Risale-i Nur güce, kuvvete ve cereyana değil, inayet ve Tevfik-i İlahiyeye dayanır. Risale-i Nur semavîdir, yerin ışıklarından medet almaz!
“İhlâs” Bizi Men Ediyor
Bediüzzaman’a ne soruyorlar: “Neden, ne dâhilde, ne hariçte bulunan cereyanlara ve bilhassa siyasetli cemaatlere hiçbir alaka peyda etmiyorsun? Ve Risale-i Nur ve şakirdlerini mümkün olduğu kadar o cereyanlara temastan men ediyorsun? Hâlbuki eğer temas etsen ve alakadar olsan, birden binler adam Risale-i Nur dairesine girip, parlak hakikatlerini neşredeceklerdi. Hem bu kadar sebepsiz sıkıntılara hedef olmayacaktın?”
Bediüzzaman cevap veriyor: “Mesleğimizin esası olan “ihlâs” bizi men ediyor… Hakaik-ı îmaniye ve hizmet-i Nuriye-i kudsiye, kâinatta hiçbir şeye alet olamaz. Rıza-yı İlahîden başka bir gayesi olamaz. Hâlbuki şimdiki cereyanların tarafgirane çarpışmaları hengâmında bu sırr-ı ihlâsı muhafaza etmek, dinini dünyaya alet etmemek müşkülleşmiş. En iyi çare, cereyanların kuvveti yerine, inayet ve tevfik-i İlahiyeye dayanmaktır.”1
İki Elimiz Var!
Bediüzzaman, neden siyasetli cemaat olmadığımızı şöyle açıklıyor: “İki elimiz var. Eğer yüz elimiz de olsa, ancak nura kâfi gelir. Topuzu tutacak elimiz yok!”2
Tokat gibi bir cümle! Buz gibi bir gerçek! Topuzdan maksat, siyasetin verdiği güç ve kudrettir. Bu güce ve iktidara güvenerek birçok insan toplanabilir.
Ama esas bu değildir. Esas, iman hakikatlerini gönüllere nakşetmektir. Bunun için de güce ve kudrete değil, ihlasa ihtiyaç vardır.
Demek, tokat yememek için, topuzu tutacak elimizin olmaması ve yüz elimiz de olsa nura ve ihlasa sarılmamız gerekiyor.
Süfyanî Bir Plan
Bediüzzaman’a soruyorlar: “Sana işkence eden bu mübtedi ve kısmen münafık baştaki insanların takip ettikleri siyaseti nasıl görüyorsun ki ilişmiyorsun?”
Bediüzzaman diyor ki: “Eğer siyaset topuzuyla hareket edilse, galebe çalınca, o kâfirler münafık derecesine iner. Münafık, kâfirden daha fenadır. Demek, topuz böyle bir zamanda kalbi ıslah etmez.”3
Evet, siyaset topuzu kalbi ıslah etmiyor. Fakat iktidar seviyesi yüksek olunca, dindarların, din hizmetinde, bu gücü kullanma hayalini ateşliyor.
Dindar olmayanlar da dindar gözükmeye başlıyor. Böylece, İslam’ın dağda taşta hâkim olduğu algısı doğuyor. Ardından, “Efendim, İslam siyaseten hâkim ya, o yeter!” deniyor. Din ve iman hizmeti, ihtiyaç kalmadığı vehmiyle, ihmal ediliyor.
Fakat bu işin, dinin insicamını bozmak ve Müslüman’ın hizmet iştiyakını tıkamak için Süfyani bir plan olduğu fark edilmiyor. Ümmet yeni bir fecaate sürükleniyor.
Siyasetli cemaat ise hizmet yerine hezimete uğruyor.
Dipnotlar:
1- Beyanat ve Tenvirler, s. 105, 106; Emirdağ Lahikası I, s. 37.
2- Beyanat ve Tenvirler, s. 101
3- Beyanat ve Tenvirler, 101; Lem’alar, s. 107