"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Perdelerin ardındaki sonsuz güzellik: Cemâl-i İlâhî - 2

Abdurrahman AYDIN
10 Ekim 2019, Perşembe
Geçen yazımızda bir güzelin gölgesi, aslını çok az yansıtabildiği halde gölgeye nasıl da aşık olduğumuzdan bahsetmiştik.

Bir Cemîl-i Mutlak ki, hadisin tabiriyle “yetmiş bin hicap arkasında” 1 olduğu halde, O’ndaki güzelliğin kâinata düşen gölgesi bizi mest etmektedir. O’nu saklayan bu hicaplar nelerdir? Niçin konulmuştur? Bu hicapları kaldırmak mümkün müdür? 

Süleyman Çelebi’nin:

“Ref olup (kaldırılıp) ol şaha yetmiş bin hicap (perde)

Nur-u tevhid açtı vechinden nikap (peçe)

Âşikâre gördü Rabbü’l-İzzeti

Âhirette öyle görür ümmeti.”

mısraları ne demektir?

Evvelâ, şunu belirtelim ki, Cenab-ı Hakk’ın Zatı hakkında tefekkür yasaklanmış, şuûnâtı 2 hakkında tefekkür ise tehlikeli bulunmuş ve sınırlandırılmıştır. Sıfat ve esmasını tefekküre gelince bu, teşvik ve emredilmiştir. 3

O halde biz de Cemîl-i Mutlakın Zatına değil, ama O’nun, perdelere yansıyan güzelliğine bakabilir, sonra da bu perdeleri aralayıp Cemâl-i İlâhîyi müşahede etmeye çalışabiliriz. Perdelere düşen gölgelerin güzelliğinden, ardındaki Cemal’in güzelliğini tefekkür edebiliriz. Her perdenin ötesi daha açık, daha nurlu ve daha lâtiftir.

Evet, Cenab-ı Hakk’ın zâtî güzelliği, şuûnatında tecellî eder. Şuûnatı, sıfâtında tecellî eder. Sıfatları esmâsında görünür. Güzel isimleri ise evâmirinde tezahür eder. (Haşiye 1) Her biri öncekinin bir nevi perdesidir. Nihayet O’nun emirleri, önce yedinci kat göğün üstünde olup Arşta ve Hz. İsrâfil’in gözleri önünde bulunan Levh-i Mahfûza yansır. Arş ve Levh, o nurla nurlanır ve güzelleşir. Levh-i Mahfûz, Allah ile melekleri arasında bir vasıta, bir perdedir. Allah Teâlâ bir şeyi yaratmayı dilediği zaman bu, levh-i mahfûz aracılığıyla Hz. İsrâfil’e (as) intikal eder ve gerçekleşmesi için Hz. Cibrîl’e emir verilir. 4 Bu emirler ondan ilgili meleklere ve âvanelerine iletilir. 5 (Haşiye 2)

Daha böyle nice nûranî perdelere şeref ve ziynet verdikten sonra melekûtiyet-i eşyaya ulaşan bu güzellik ve nur, burada zulmânî “esbap” perdesiyle setredilir. Onun üstüne üç boyuttan mamul “maddî ve ekvânî” bir perde daha konur. Bu da yetmez, en üste “kesret” zihni dağıtan bir başka perde olarak serilir. Öyle ki, kesret insan zihnini külliyet-i tecelliyatı ihatadan engeller, 6 onu cüz’îde hapseder. (Haşiye 3) Oysa bütünde var olan bir güzellik elbette parçada çok noksandır.

Evet O “Kâinatı acip bir tertiple tanzim etmiş. En küçük tabakat-ı mahlûkattan olan zerrattan, tâ semavata ve semavatın birinci tabakasından, tâ Arş-ı A’zama kadar birbiri üstünde teşkilât var.” 7

Her bir tabaka, bir tecelliyat aynası olduğu kadar aynı zamanda bir perde niteliğindedir. Böylece insan, binler perdeden ve tabakalardan geçirilip tabiri caizse çözünürlüğü düşürülen bir güzelliğin, kâinat aynasındaki yansısını, üstelik sadece bazı karelerini görmeye başlar.

Bunca perdelere rağmen yine de bu güzelliğin yansıması o kadar şiddetlidir ki, bu “şiddet-i zuhur” başlı başına farkındalığı körelten başka bir perde olur. Ne garip! Halbuki tam tersi olmalı, zuhuru şiddetli olan bir güzellik daha belirgin hale gelmeliydi. Ama bu “şiddet-i zuhur ve azamet-i kibriya” sınırsızlığı kavrama yeteneği zor olan insan için bir hicaba dönüşür. Evet, bütün zaman ve mekânları kaplayan bir güzelliğin fark edilmesi, göz önünde olsa bile, gerek “ülfet” sebebiyle, gerekse “adem-i zıddıyyet” sebebiyle, sanılanın aksine çok kolay değildir. “Yeknesaklık” algıyı köreltir. Bu yüzden Kur’ân “mevcudat üstündeki âdet ve ülfet perdesini keskin beyanatıyla yırtıp” ardındaki harikalığı fark ettirmek için yüzlerce âyet sevk etmiştir. Bunlar gibi daha çok perdeler vardır. (Mühim hikmetler için verilen enaniyet ve yaratılan şer/kötülük ve benzeri gibi.)

İşte bütün bu hicaplar, Habib-i Ekreme (asm) Mi’raçta kaldırılmış, o bu tabakaları/perdeleri ve onlarda yansıyan güzellikleri görerek geçmiş ve en son bütün bu güzelliklerin kaynağı olan cemal-i İlâhîyi müşahede etmiştir. “Mi’raç, Allah Rasûlünün (asm) yetmiş bin perde tabir olunan berzah-ı esmâ ve tecellî-i sıfât ve ef’al ve tabakât-ı mevcudatın arkasına kadar kat’-ı merâtibidir.”  8

Peki, perdeler bu kadar çok konulmasaydı neler olurdu? Mi’raçta Peygamberimize (asm) açılan bu perdeler biz ümmetine de açılabilir mi? Bunların cevaplarını da sonraki yazımızda arayalım inşallah!

HAŞİYE 1: Burada “Esmadan sonra ef’al gelmesi gerekmez miydi” denilebilir. Doğrudur. Ancak burada anlatılan, esmâ ile ef’al arasındaki detaydır. Sonuçta melekler de aslında İlâhî kudreti fizik âleme ulaştıran şuurlu ve muti’ iletkenler mesabesindedir denilebilir. Yani iş yapan ef’al, kudret-i İlâhiyedir. İzzet perde, saltanat ve haşmet-i Rubûbiyet de tezahür etmek istediklerinden perdeler ve vasıtalar kullanılmıştır. Yoksa O’nun umûmiyet-i rububiyeti muinsiz, şumûl-ü tasarrufatı şeriksizdir. “Umum envar ve bütün nuraniyat, (melekler dahil) O’nun envar-ı kudsiye-i esmasının bir kesif zilâli” olabilir. 

HAŞİYE 2: “Peygamberlik ve vahiy dönemi sona erdiğine göre vahiy getirmekle görevli olan Hz. Cibril (as) şimdi ne yapıyor” şeklindeki sorunun bir cevabı da budur. Hz. Cebrail’in (as) Dıhye sûretinde huzur-u Nebevîde bulunduğu bir anda, aynı zamanda huzur-u İlâhîde ve arş-ı azam önünde, şarktan garba kadar geniş ve muhteşem kanatlarıyla secde ettiği ve hesapsız başka yerlerde başka sûretlerde evâmir-i İlâhiyeyi tebliğ ettiğiyle ilgili bk. 16. Söz, 1. Şuâ; 28. Mektup, 2. Risale, 1. Meslek. 

HAŞİYE 3: “Lâkin, Hâlıkın bütün masnûatı def’aten bir nazarda görünebilirse, siyah perdeler kalkar, nûranîler kalır.” (Mesnevî-i Nûriye, 10. Risale.)

Dipnotlar:

1- “Cenab-ı Hak yetmiş bin hicap arkasındadır.” için bk. 16. Söz, 3. Şuâ; Gazâlî, İhya, I/1. 

2- 30. Lem’a, 6. Nükte, 4. Şuâ; 24. Mektup, 1. Makam, 2. Remiz.

3- Aclûnî, Keşfu’l-Hafâ, I/357-358, 449. 

4- İbn Abbas’a atfedilen rivayetlere dayanan bu görüş Ehl-i Sünnet çoğunluğuna aittir. TDV İslâm Ans. “Levh-i Mahfuz.” 

5- 28. Mektup, 2. Risale, 2. Meslek.

6- 16. Söz, 3. Şuâ; 24. Söz, 1. Dal. 

7- 31. Söz, 2. Esas. 

8- 31. Söz, 2. Esas.

Fotoğraf: MUSTAFA TUNA

Okunma Sayısı: 3163
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Uğur aran

    20.10.2019 08:01:59

    Çok istifade ettik. Bizi farklı alemlere götürüyorsunuz.

  • Naci

    12.10.2019 03:22:34

    Çok istifade ettik hocam. Devamını bekliyoruz İnşallah.

  • Recep Tuna

    11.10.2019 12:38:08

    Yüreğinize kaleminize sağlık hocam anlayışımızda ki kasvet perdeleri kaldırdınız selamlar

  • Rkara

    11.10.2019 07:44:42

    Bu güzel yazının açmış olduğu Zengin duygu ve düşünce yoğunluğun da devamını da bekliyoruz. Abdurrahman Hocam. Allah razı olsun.

  • Züleyha

    10.10.2019 20:25:05

    Bu yazı, bir çok perdeyi aralamış elhamdülillah.

  • Nilgün Yılmaz

    10.10.2019 19:30:32

    Saygıdeğer abi Bilmem hiç 12d sinema filmi izlediniz mi ? Yazıyı okurken sanki öyle bir sinema filmine girmiş gibi hissettim ! O filmleri net bir şekilde ve keyifle izlemek içinse bu filmler için tasarlanmış gözlükleri kullanmak şart ! Görünen ve görünmeyen âlemde bu sinema filminden kesinlikle farksız.Bu filmi net izlememizi sağlayacak gözlükler ise Risale-i nurlardır vesselam... ARO

  • Şevki Adem

    10.10.2019 15:09:37

    Tefekkür dünyamıza katkılarından dolayı yazara teşekkür ederim. Devamını büyük bir arzu ile bekliyoruz.

  • Ömer Yavuz

    10.10.2019 15:06:15

    Şahs-ı manevimizin her konuda bir Üstad-ı küll ve bir nevi Mehdi oluşu sırrı.. İman, şeriat ve hayat dairelerinde tam bir istikameti hakikati.. Hem İman, marifetullah ve muhabbetullah'a dair yüksek bir ders; fıkıh, ilmihal ve hakikat-i şeriat hakkında bir ilim; hem sosyoloji, psikoloji, sağlık gibi ayine-i Samed olan insana hizmet alanlarında bir yol gösterici; hem siyaset aleminde nazar-ı iman bakış açısıyla bir halife; hem bir fikir, hem bir hürriyet, hem bir adalet, hem bir davetçi, hem bir abid, hem bir velî, hem bir muhakkik, hem bir profesör... Rabbim herkese böyle bir şahs-ı maneviye intisab nasip etsin.. Bizleri de bu şahs-ı manevî içerisinde tam bir ihlas, sadakat ve takva ile sebat edip sırra vakıf olanlardan eylesin.. Cenab-ı Hak(c.c.) başta Resulullah (s.a.v) efendimiz ve peygamberlerin sonra sahabi, asfiya evliya ve üstadımızın davası olan bu davamız üzerr bizleri yaşatsın, öldürsün ve haşretsin inşallah..

  • Harun

    10.10.2019 14:02:59

    Gayet güzel bir yazı dizisi.Rabbim muvaffakiyetler nasip etsin inşallah.Hocamızın yeni ufuklar açan yazılarını bekliyoruz.Selam ve dua ile.

  • Fikret KABA

    10.10.2019 08:55:09

    Cemal-i İlahîyi gösteren Risale-i Nurları anlamada da aslında bir çok perde var. Bu yazı yine diğerleri gibi bazı perdeleri açmış. Anlaşılması için dikkat gerekiyor.

  • A. AYDIN

    10.10.2019 01:41:30

    Çünkü sıfâtın mebdeleri, o şuun-u zatiyedir. Ve şuun-u zatiyenin kemali ise biilmelyakîn zat-ı zîşuunun kemaline ve öyle lâyık bir kemaline delâlet eder ki o kemalin ziyası, şuun ve sıfât ve esma ve ef'al ve âsâr perdelerinden geçtiği halde, şu kâinatta yine bu kadar hüsnü ve cemali ve kemali göstermiş. (32. Söz, 2. Mevkıf, 3. Maksat)

  • Msaydinl

    10.10.2019 00:58:16

    Maşallah, çok güzel bir yazı olmuş, devamını merakla bekliyoruz

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı