İşte o Kurul beş bin hâkimin görev yerlerini değiştirdi. 

Bu son derece rutin bir uygulama. Yargı âlemindeki adı “yaz kararnamesi”.

Müzevir medya bu kararnameye “mal bulmuş mağribî” gibi saldırıp didik didik ediyor. 

Güya neymiş? 

Gezi davasında verilen ceza kararına şerh düşen İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin “kıdemli” üye hâkimi Kürşad Bektaş, bu kararname ile İstanbul’dan Tokat’a sürülmüşmüş.

Halbuki yok öyle bir şey! Sırası geldi HSK onu attı. Yok yok neydi? Atadı, yani atandı. 

Zaten yaşı da genç. Hem adı da gezmeye ve gezdirilmeye uygun. Hakimlikte bölge var, sınır var. Hem Turhallının da o mert hâkime ihtiyacı var. 

Güya neymiş? Hâkim Bektaş, Gezi Davası dosyasında dinlemelerden başka delilin olmadığını, dinlemelerin de hukuka aykırı kararla yapıldığını vurgulamış ve “üstelik hukuka uygun kabul edilseler bile somut kanıtlarla desteklenmiyor. Dosyada mahkûmiyet için yeterli delil yok. Beraat verilmeli” demişmiş mişmiş mişmiş.

Hepsi yalan. (Muhalefet şerhi yazdığı doğru da o muhalefeti yazdığı yalan). Öyle bir şey yazsaydı …öcü olduğu anlaşılmış olmaz mıydı? Meslekte kalabilir miydi? O kıymetli hâkim “daha fazla ceza verilmeliydi, bu az oldu” diye muhalefet etmişti. 

Müzevir haberciler işte, n’olacak.

Hem başka türlüsünü bu devletin hakiminden beklemek kadar büyük bir hıyanet olabilir mi? Neyse. 

Aynı kararname ile bir güzellik daha olmuş: Bir zamanlar başörtülü stajyer avukata zulmeden başörtüsü düşmanı avukatların yargılandığı davanın hâkimi iken “başörtüsü lehinde köşe yazısı yazdığı için” dosyadan reddi istenen ve bu iddiayı “denetlenebilir” bulan İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Nimet Demir de Kahramanmaraş Hâkimliğine sürülmüş. 

O da yalan. Elbette kendisi bu atama ile terfi etti. 

Hem o da hiç kıdemli değil zaten. Beş bin kişilik kararnamenin kıdem sırasına göre ancak sekizinci sırasında. (Sondan sekiz mi baştan sekiz mi anlayamadık!) Bu ödül atamayı hak etmiş. 

Müzevir basının yazdığına göre o da Arabistan Konsolosluğuna sağ girip ölüsü bile çıkmayan (naaşı oracıkta yok edilen) ve adaletli Cumhurbaşkanımızın “bizim namus meselemizdir” diye yazdığı Kaşıkçı dosyasının Suudi Arabistan’a devri kararına muhalefet etmiş.

Ama “o basın” tarafından o muhalefet şerhi de çarpıtılmış. 

Yok neymiş? “Bu dosyanın yargılaması Türkiye’de yapılmalıydı” demişmiş mişmiş mişmiş. 

Halbuki o güzide hâkim de muhalefetinde dosyanın Arabistan’a gönderilmesini ama en hızlı şekilde ve mümkünse İletişim Başkanlığının özel uçağıyla gönderilmesini istemişti. Başka türlüsü beklenebilir mi Hazretlerinin hâkiminden. 

Basın işte. Hep o muhalif basın… Olmasa ne güzel olacak olan o basın…

Zaten HSK 1. Daire Başkanı Muhterem Halil Koç, sosyal medya hesabından bu kararnameyi “Meslektaşlarımızın yeni görevlerini tebrik eder, başarılar dilerim, Hayırlı olsun” diyerek paylaşmış.

Yani her şey normal. Yeni bir açıklama yapmaya da gerek yok. 

O halde haydi söyleyelim Cem Karaca’nın o türküsünü: 

“Düştüm mapus damlarına öğüt veren bol olur.

Toplasam o öğütleri burdan köye yol olur.

Hep bir hallı Turhallıyız biz bize benzeriz.

Yüz bin kere tövbe eder gene serap döşeriz.”