Döviz kurundaki artışla bir defa daha duvara toslayan “ekonomi politikaları”nın sürdürüleceği ısrarıyla Dolar ve Euronun yeni tarihî zirvelerini görmesi “tek kişilik yönetim”in “ekonomi politikaları”nı yeniden tartışmaya açtı.
TL’nin son bir ayda yüzde 35, yılbaşından bu yana yüzde 60 değer kaybına uğramasıyla herkesin Dolara - dövize yöneldiği kırılganlıkta iktidardakilerin inadına yanlışta ısrarlarıyla oluşan vahim tablo ortada.
Ekonomistler, “Kasım 2021 krizi” olarak tarihe geçecek krizle dış borca bir günde milyarların eklendiğini, her ne kadar yüzde 20 gösterilse de gerçekte yüzde 50’leri bulan enflasyonun daha da azacağını belirtiyorlar.
Toplam mâliyetinin yüzde 77’sini bulan hammadde ve ara malın ithal girdilerde olmasıyla, kur artışıyla üzerine gelen zamlarla bütün sektörlerde fiyat artışına sebebiyet vereceğini, iğneden ipliğe her şeye zammı tetikleyeceğini; yüzde 48’i bulan enerji zammı ile meydana gelen zamlara yenilerinin ekleneceğini, özellikle gıdada büyük bir krizle bir nevi kısmî “kıtlık” ve “karne” dönemine benzer kısıtlamaların yaşanacağını bildiriyorlar.
Ve ekonominin tepetaklak olduğu, piyasaların bilinmezlik içinde durduğu vartada, zincirleme reaksiyonun sonunda gelecek nesilleri borçlandıran en büyük borç krizi ve zincirleme reaksiyonla bazı şirketlerin iflas edeceğini haber veriyorlar…
“EKONOMİK KURTULUŞ SAVAŞI” VERİLİYORSA
Her ne kadar “iktidara iliştirilmiş medya” yorumcuları sanki bir şey olmamış gibi kulaklarının üstüne yatıp duymazlıktan gelseler de, Doların kısa sürede 13, Euronun 14 lira sınırına dayanması ve TL’nin dünyada en çok değer kaybeden para birimlerinin başında gelmesi ürkütücü.
Mesela her ne kadar Cumhurbaşkanı “cebimizden, devletin kasasından bir kuruş çıkmıyor” dese de “yandaş şirketler”e “yap - işlet devret” kapsamında verilen dolar garantili ihalelere 2021’de ödenecek 31 milyar lira ile 2022’nin bütçesine konulan 41.5 milyar liraya dövizdeki yeni artışlarla milyonlar, milyarlar eklenecek.
Gerçekten, “madem ‘ekonomik İstiklal Savaşı’ veriliyor ve madem ‘seferberlik’ var, neden Londra’daki mahkemelerin tahkimde yetkili kılındığı Kamu Özel İşbirliği ihalelerinin TL’ye çevrilmesi gündeme getirilmiyor ve “iktidar cephesi”nden bu konuda en ufak bir talep olmuyor?”
Aslında AKP iktidarının “ekonomi öngörüsüzlüğü”yle içine düşülen çıkmaz her alanda açığa çıkıyor. Büyümede, kişi başına düşen millî gelirde, enflasyonda, istihdamda - işsizlikte, döviz, bütçe açığı, ithalat ve ihracat hedeflerindeki ciddi sapmalarla, faiz ve döviz sarmalına teslim edilen ekonomide TL’nin bütün dünya paraları arasında değerinin düşmesiyle meydana gelen çöküş “tek kişilik yönetim”in ekonomik öngörüsünün olmadığını ele veriyor.
Bir yıl içinde 878 bin 478 kişinin geçeceği hesabıyla yapılan Zafer Havaalanını ancak 5 bin yolcunun kullanmasıyla yüzde 95 sapma göstermesi, ekonomideki öngörüsüzlüğünün açık bir göstergesi oluyor.
Ve yirmi yıllık iktidarın sonunda iktidardakilerin, “ekonomik kurtuluş savaşı”ndan dem vurması, öncelikle “hani ekonomi uçuyordu, ekonomi şahlanacaktı; Türkiye dünyanın ilk on ekonomisi arasına girecekti? Uçan bir ekonomi nasıl olup da savaş verecek duruma düşmüş?” sorusunu sorduruyor.
ÂCİLEN ÇÂRE BULUNMALI...
Özetle, bir yıl içinde bir milyon vatandaşın işini kaybettiği, dört gençten ikisinin işsiz kaldığı, yüz binlerce esnafın kepenk kapattığı, icra dairelerindeki dosya sayısının 30 milyonu aştığı iflasta Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) “Türkiye yılın ilk çeyreğinde yüzde 7 büyüdü” iddiasına karşı Türkiye’nin son on beş yılda küçüldüğü, buna karşılık enflasyon, işsizlik, faiz ve dövizin sürekli arttığı bir tablo karşımızda.
Tam bir “algı yönetimi”yle ve “tâlimat”la açılanan “sun’i büyüme”nin Saray’ın “Orta Vadeli Programı”nda 2008’de 12 bin 600 dolar olan kişi başına milli gelirde 2023 hedefinin 25 bin dolar olarak ilânına karşı Saray’ın “Orta Vadeli Programı”nda 10 bin 700 dolar olarak aşağıya çekilmesi gerçeğin açık ikrarı oluyor.
Vaziyet şu ki Doların – dövizin ne zaman ve ne kadar sıçrayacağının bilinmediği karambolde piyasalar durmuş. AKP iktidarının altın ve dövizle borçlanma politikaları sonucunda, gelinen noktada değeri düştüğünden ve güven vermediğinden kimse TL ile borç vermiyor; Dolar –döviz üzeriden borç veriyor. Devlet yüksek faizle gittikçe daha ağır borçlanıyor. Geçen sene sadece Ocak-Ekim arasında 119.5 milyar lira faiz ödeyen Türkiye bu sene aynı dönemde 156 milyar faiz ödemiş.
Özetle “tek kişilik yönetim”in “dolarizasyon politikaları” Türkiye ‘yi daha da fakirleştiriyor; ve âcilen buna çâre bulunmasını zorunlu kılıyor…