İktidardakilerin “Türkiye yüzyılı” sloganıyla piyasaya sürdüğü “yeni anayasa” iddialarının hiçbir ciddiyetinin olmadığı; tek amacın mevcut Anayasadaki “iki kez seçilme” kaydının kaldırılarak Cumhurbaşkanı’nın ömür boyu koltukta kalması olduğu açıkça tezâhür ediyor.
Bilindiği gibi bakanlıkların “sekretarya”, bakanların “sekreter” durumuna düşürüldüğü “ucûbe sistem”de bütün işler Saray’dan “tek imza” ile kotarılmasına rağmen, en son Anayasa Mahkemesi’nin altı yıl sonra Cumhurbaşkanı’nın bazı üst düzey yöneticileri atamasını “kanunsuz” bulup iptal ettiği vetirede, 31 Ağustos 2024 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan kararname ile “üst kademe kamu yöneticileri ile kamu kurum ve kuruluşlarında atama usulleri değiştirilerek” vali yardımcılarına varan atamaların doğrudan yapılmasına gidildi.
Görünen o ki “koordinasyon” adı altında partili Cumhurbaşkanı’nın tek başına bütün yürütmenin yanısıra yasamayı ve yargıyı dizayn etmesine dair geniş yetkilere yenilerinin eklenmesine “anayasal kılıf” geçiriliyor.
“DİKTA”YA “HUKUKÎ MEŞRUİYET” KAZANDIRILIYOR
Parlamentonun bütçe hakkıyla denetim işlevini gasbeden, temel haklarla hürriyetleri KHK’lerle sınırlayan ”tek kişilik otoriter rejim”in tahkimi ve takviyesi amaçlanıyor.
Ve hâlâ karanlıktaki “15 Temmuz Hâdisesi” bahanesi ile dayatılan 20 Temmuz OHAL darbesi altında yapılan 16 Nisan 2017 referandumunda “tehditlerle, korkularla, hileler”le geçirilen “tek kişilik hükûmet”in devamı hedefleniyor.
Saray danışmanlarının “yeni anayasa’da maksadı Cumhurbaşkanı’nın bütün devlet organlarını koordine etmesini sağlama” gerekçesiyle geçiştirirken, anayasada nelerin düzeltileceğine dair tek kelime sarf etmemesi bundan.
Bundandır ki Bahçeli’nin “madem Cumhurbaşkanı Anayasaya uymuyor, o halde Anayasayı partili cumhurbaşkanına uyduralım” çarpıklığı peşine düşülmüş; halka karşı söylemlerin tam tersine demokrasiyi, hukuku, temel hak ve hürriyetleri, basın ve ifade özgürlüğünü berhava eden emrivakilerin “anayasa teminatı” altına alınmasına, dünyada benzeri olmayan “Türk tipi ucûbe sistem”e, “sivil dikta”ya “hukukî meşruiyet” kazandırılmaya çalışılıyor.
ORTADA TARTIŞILACAK BİR TASLAK YOK…
Gerçek şu ki iktidardakilerin “yeni anayasa” ihtiyacı yok. Kendi imzasıyla kendine “ek yetkiler” bahşeden Cumhurbaşkanı’nın yapmak isteyip de yapamadığı bir şey yok.
Kısacası, siyasi iktidar güç kaybettikçe daha da “otoriterleşme”ye yöneliyor. Zira iktidardakiler iktidardan düşmekten fevkalâde korkuyor. İktidardan düşülmesi halinde özellikle ABD’nin Kongre’den geçirdiği “yaptırımlar” çerçevesinde başta “Cumhurbaşkanı ile ailesinin Amerika ve yurtdışındaki mal varlığının araştırılması” olmak üzere bütün engellemelere rağmen Sayıştay raporlarına da yansıyan yolsuzlukların, hırsızlıkların, rüşvetin, kamu malını yandaşlara peşkeşin, ihaleye fesat karıştırmanın sorgulanmasından çekiniliyor.
Keza tek imzalı OHAL KHK’larıyla yüz binlerce vatandaşın sahte ihbarlarla, hiçbir hukukta geçerli olmayan istihbarat jurnalleriyle kamu görevlerinden ihracı, on binlerin hiçbir mahkeme kararı olmadan “yargısız infaz”la tutuklanması, iktidarın yanlışlarını eleştiren bir tweet attığı için “Cumhurbaşkanı’na haraket”ten on binlerin sorgulanıp cezalandırılması benzeri vahim haksızlık ve hukuksuzlukların hesâbının sorulmasından kaçınılıyor.
Özetle, “yeni sivil anayasa” propagandasıyla kamuoyunu oyalama algı operasyonu atraksiyonuyla demokrasinin temel vasfı olan “kuvvetler ayrılığı”nı esas alan demokratik hukuk devleti yerine millet irâdesinin temsilcisi Meclis’i devre dışı bıraktıran, yargıyı güdümüne alan “kuvvetler birliği”ni ikamenin komplosu kuruluyor.
Zira ortada tartışılacak bir taslak yok. Bediüzzaman’ın “Meclis-i Mebusân’ın hâkim, Meclis’in içinden çıkan hükûmetin hâdim ve hizmetkâr olduğu; adâlet, meşveret ve kanunda inhisar-ı kuvvet”le hukukun üstünlüğünün temel alındığı demokratik hürriyetçi “Meclis sistemi”nin hâkim kılınmasından eser yok. Bu yüzden “yeni anayasa”da neyin değişeceği bilinmiyor; bu yüzden tam bir kör dövüşü sürüyor…