Dostların attığı gül, her zaman düşündürücü olur.
Sosyal medya hesaplarından ‘yayla’ fotoğrafları paylaşmaya devam edince bazı ahbaplar; “Kıyamet kopuyor. Hâlâ mı ‘çiçek-böcek’ edebiyatı?” diye sormuş.
Evet, yine ‘çiçek böcek edebiyatı.’ Çünkü harekâttan milyonlarca kişi bahsederken hayattan, çiçekten ve böcekten bahsedenler olmuyor. Hayat devam ettiğine göre bazılarının da ‘çiçek’ten bahsetmesi icap eder.
Esasında bu meselede de yine kalıcı ve doğru ölçü Risale-i Nur eserlerinde vardır. Muhtemelen bazıları “Döndü dolaştı, işi yine Risale-i Nur’a getirdi” diyecek, ama nasıl getirmeyelim? Bugünkü tartışmalara da uyan şu soru ve cevap başka hangi eserde var?
Risale-i Nur Külliyatı’ndan “Asa-yı Musa” adlı eserde yer alan “Dördüncü Mesele”de çok hayatî bir soru ve cevabı yer alıyor. Şöyle: “Bir zaman bana hizmet eden kardeşlerim tarafından sual edildi ki: ‘Küre-i arzı herc ü merce getiren ve İslâm mukadderatıyla alâkadar olan bu dehşetli Harb-i Umumîden elli gündür (şimdi yedi seneden geçti aynı hâl [buradaki not, 1946 senesine aittir.]) hiç sormuyorsun ve merak etmiyorsun. Halbuki bir kısım mütedeyyin ve âlim insanlar, cemaati ve camiyi bırakıp radyo dinlemeye koşuyorlar. Acaba bundan daha büyük bir hadise mi var? Veya onunla meşgul olmanın zararı mı var?’ dediler.”
Bu soru ve soruya verilen cevap çok mühimdir. Risale-i Nur eserlerini okuyanlar dahil çoğu kişi hem sorudan hem de cevaptan haberdar oldukları halde bu hakikati bilmez gibi davranıyorlar. Bu durumu kıyamet alâmeti olarak yorumlamak yanlış mı olur?
Sarsıcı ve ibretlik bu soruya Bediüzzaman Hazretleri’nin verdiği cevabın bir kısmı şöyle: “Evet, bu Cihan Harbi’nden daha büyük bir hadise ve bu zemin yüzündeki hâkimiyet-i âmme dâvâsından daha ehemmiyetli bir dâvâ, herkesin ve bilhassa Müslümanların başına öyle bir hadise ve öyle bir dâvâ açılmış ki, her adam, eğer Alman ve İngiliz kadar kuvveti ve serveti olsa ve aklı da varsa, o tek dâvâyı kazanmak için bilâtereddüt sarf edecek. (...)
“Herkesin, iman mukabilinde, bu zemin yüzü kadar bağlar ve kasırlarla müzeyyen ve bâki ve daimî bir tarla ve mülkü kazanmak veya kaybetmek dâvâsı başına açılmış. Eğer iman vesikasını sağlam elde etmezse kaybedecek. (...) Acaba bu kaybettiği dâvânın yerini, bütün dünya saltanatı o adama verilse doldurabilir mi? O büyük dâvâyı yüzde doksanına kazandıran (...) Risale-i Nur’dur.” (http://www.risaleinurenstitusu.org/kulliyat/asa-yi-musa/dorduncu-mesele/20)
Herkesin başına ‘ebedî âlemi kazanmak ya da kaybetmek dâvâsı’ açılmışken bununla ilgilenmeyip hâkimiyet dâvâları ile gereğinden fazla meşgul olmak kime ne fayda verecek? Hem o dâvâlarla ilgilenenler pek çoktur. İhtiyaç duyulmayan yere takviye kuvveti göndermek her halde israf sayılır. Esas meselenin ‘imanları kurtarmak dâvâsı’ olduğunu akıldan çıkarmamak icap eder.
“Geniş daire”nin cazibedarlığı bizi yanıltmamalı. “Dar daire” olan kalp dairesini ayakta tutmak için ‘çiçek ve böcek edebiyatı’na her zaman ihtiyaç vardır.
Asa-yı Musa adlı eserde yer alan “Dördüncü Mesele”yi okumanın tam zamanıdır vesselâm.