Bilhassa Avrupa’lı siyasetçiler bulundukları ülkelerde seçim kazanmak için ‘İslâm korkusunu yaymak ve bu yolla iktidara gelmek ya da istiyorlar. İnsanları ‘korku’ ile yönlendirmek çoğu zaman siyasetçilerin müracaat ettiği kirli bir silâh maalesef.
Bilindiği üzere “İslâmdan korku”yu teşvik eden vasıtalardan biri ve en önemlisi medya organlarıdır. Gazete ve televizyonlarda hemen her gün bu korkuyu yaymak için haberler yer alır. Müslüman denildiğinde akla ‘terör’ün gelmesi bu olumsuz haberlerin neticesi değil mi?
Ankara’da düzenlenen “1. Uluslararası Medya ve İslamofobi Sempozyumu”nda bu konular gündeme gelmiş. Toplantıda konuşan Filistin’in Ankara Büyükelçisi Faed Mustafa, İsrail’deki siyasî partilerin seçimde başarı elde etmek için İslamofobiye başvurduklarını belirterek, “İslâm’ı büyük bir tehlike olarak lanse etmeye, İslâm’ı büyük bir tehdit olarak göstermeye çalışıyorlar ve o yolla seçimde bir başarı elde etmeye çalışıyorlar” tesbitinde bulunmuş.
Müslüman dünyasının İslamofobiyi iyi anlaması gerektiğine de dikkat çeken Filistin’in Ankara Büyükelçisi Mustafa, “Bu olguyu derinden anlamalı, durdurmalı, yayılmasını engellemeli, İslâm’a ve Müslümanlara karşı bir tehdit olarak kullanılmasının önüne geçmek zorundayız” demiş.
Esasında bu tesbitler, sadece İsrail’deki siyasî hayatla sınırlı değil. Başka pek çok ülkede maalesef siyasetçiler bu yolu tercih edip insanların İslâmdan korkmasına ve ürkmesine yol açıyorlar.
Yunus Emre Enstitüsü (YEE) Başkanı Şeref Ateş de bu tür sempozyumların düzenlenmesinin çok kıymetli olduğunu belirterek, Türkiye’de 28 Şubat döneminde de bir İslamofobi uygulandığını hatırlatmış. İslamofobinin bir virüs olduğuna da işaret eden Ateş, kurum olarak Türkiye’nin ve Yunus Emre’nin insanın özünün ve varlığının sebebini bütün dünyaya anlatarak bağ kurduklarını, bu bağ kurmanın İslamofobi’ye karşı en önemli araçlardan biri olduğunu ifade etmiş.
İslâm İşbirliği Teşkilâtı (İİT) Bağımsız Daimî İnsan Hakları Komisyonu İcra Direktörü Marghoob Saleem Butt de konuşmasında, “11 Eylül, İslâm’ı ‘aşırılıkçı ideoloji’ ve Müslümanları ‘terörist’ olarak kalıplaştırarak İslâm’a ve Müslümanlara karşı düşmanlığa olağanüstü bir itici güç veren bir dönüm noktasıdır” tesbitinde bulunmuş. (aa, 25 Mayıs 2021)
“İslâmdan korku”yu bertaraf etmenin en etkili yolu, Müslümanların “İslâmı doğru yaşaması ve tanıtması” ile doğrudan ilgilidir. Bu noktada ortaya konulan “güzel örnek”ler dünyadaki “İslâm korkusu”nu ortadan kaldırmaya yardımcı olur.
Elbette bu çalışmalar yapılırken medya vasıtaları gözden uzak tutulamaz. İslâm ülkeleri ve Müslümanlar söz konusu olduğunda ‘terör fotoğrafları’nı tercih edip onları yayınlayan ‘dünya medyası’nın hakperest olduğu söylenebilir mi?
İslâm dünyası ‘Doğru İslâmiyeti ve İslâmiyete lâyık doğruluğu’ fiilleriyle ortaya koymayı başarabilirse İslâm korkusunun bertaraf olacağı kesindir. İnşallah o günler de yakındır.