“Bir meziyetin varsa hafa türabında kalsın” buyuruyor Üstad Bediüzzaman.
Yani sıradan insanlardan farklı olarak, sende gıpta edilecek bazı hasletler, bazı özellikler, imrenilecek bazı kabiliyetler, varsa bunları olur olmaz yerlerde nazarlara verme, gerekirse sakla, kamufle et tavsiyelerinde bulunuyor Üstad Bediüzzaman.
Öncelikle kendisinin yapmadığı, yaşamadığı hiçbir şeyi hiçbir kimseye tavsiyede ve teklifte bulunmamayı şiar edinen bu meyanda da örnek hal ve tavrını nazarlara veriyor Üstad. Saymakla biteremeyeceğimiz kadar meziyetleri, hasletleri olan, hemen herkesin gıpta ile baktığı, hayret ve hayranlıkla şahit olduğu bütün özellklerini, güzelliklerini nazarlara vermekten içtinap ederek; “ben bir hiçim.. Ben bir çekirdektim çürüdüm.. Ben bir kuru çubuk hükmündeyim.. Ben üstad değilim: Ders arkadaşınızım.. Ben nefsimi terbiye etmemişim..” gibi mahviyet ve tevazu yüklü ifadelerle bütün bu yüksek meziyetlerini ve hasletlerini “hafa türabında” saklayarak kamufle ettiğini görüyoruz.
Gelin görün ki o bu paha biçilmez meziyetlerini, hasletlerini kamufle edip, sakladıkça toprak altına atılan bir çekirdeğin dal budak veren kocaman bir ağaç olup meyve vermesi gibi, altı bin sayfalık eşsiz Nur Külliyatı vücuda geldi. Ve büyük dahi bu şaheserini de sahiplenmeyerek hafa türabında kalmayı tercih etti ve bu sayede milyonlarca talebeleri oldu.
Görülüyor ki birer ikram-ı İlâhî olarak verilen hasletleri, istidatları, meziyetleri nazarlara vermeden setredip kamufle edilirse nuranî hizmetlere vesile oluyor. Açığa çıkarıp, teşhir etmekle değil.
Üstad bu durumu; “eğer taayyün (meydana çıkıp) edip, perde altından çıkarsan, mükerrem iken altında, üstünde zalim olursun.” (Sözler s: 1174) Burada Üstadın “üstünde zalim olursun” ifadesi calib-i dikkattir. Buna ilâve olarak Üstadın; “ey zihassa-i meşhure (kıymetli özelliklere sahip kişi) taayyünle zulmetme!” ifadelerini de hesaba kattığımızda kendilerine aslında bir ikram-ı İlâhî, bir ihsan-ı Rabbani olarak verilen bazı insanlar bunları temellük edip, her fırsatta, her zaman önde görünüp teşhir etmeyi alışkanlık haline getirirse, böyle şahıslar farkında olmadan çevresindeki insanlara karşı mürşidane, pederane hal ve davranışlara girmek suretiyle kibir ve gurur gibi insanları baştan çıkaran hastalıklara düçar olurlar.
O halde insanın uhrevî hayatını zedeleyen riya ve gösterişe kapı aralayan ucb, gurur gibi marazlara sebep olan hallere düşmemek için Üstadın yaptığı gibi, dine hizmet niyetiyle de olsa bazı meziyetlerimizi nazarlara vererek, her zaman vitrinde görünmeyi terk edip, icab ettiği zaman arkalarda durmayı içimize sindirebilmeliyiz.
Bu şekilde Üstadın; “ger perde-i hafanın (gizlilik perdesi) altında sen kalırsan, ihvanına verirsin ihsan ve bereketi” görülüyor ki bazen perdenin altında veya arkasında kalmanın beraber hizmette bulunduğumuz ihvanlara da bakan yönü var. Böyle yapmakla onlara ihsan ve ikramda bulunmuş oluyoruz. yani onların da kabiliyetlerinin, istidatlarının gelişip, neşv-ü nemalarının önünü açmış oluyoruz.