Oltanın ucuna takılan yemi almaya gelen balığın oltaya takılıp, avlandığını gören yanındaki diğer balıkların da bu tuzağı göremeyip, yemi almak için bir rekabete girmek suretiyle oltaya takılarak canlarından olduklarına olta ile balık avlayanlar bilirler.
Riskleri, tehlikeleri görebilme kabiliyetlerinden mahrum oldukları için bu gibi kapanları, tuzakları fark edemeyen bu mübarek hayvanlar her defasında balıkçıların oltalarına veya ağlarına takılmak suretiyle insanlara yem olmaktan kurtulamazlar. Bir bakıma avlanayım derken, avlanırlar bu zavallı hayvanlar.
Tehlike ve tuzakları görebilecek basiretlerden, ferasetlerden mahrum olarak yaratılan balıkların bu nevi tuzakları fark edemeyerek canlarından olmalarını belki de anlamak mümkün.
Velâkin Yüce Allah’ın kendilerine gelebilecek tehlikeleri, riskleri görebilmek için verdiği akla, şuura basirete rağmen oltaya takılan balık misali hayatlarına mal olabilecek tehlikeleri, felâketleri fark edemeyip, bazı tuzaklara kapılmalarına ne demeli? Bundandır ki halk arasında bu tip insanlara “balık hafızalı” deniliyor.
Bir taraftan dine hizmet ediyorum görüntüsü ile meydana çıkarken, bir yandan da dünyalık bazı makam ve mevkilerini elde etmek için veya bazı maddî imkânlara kavuşmak için devlet ile dirsek temasına girip, gazete ve dergileriyle, radyo ve televizyonlarıyla angaje oldukları partinin propagandalarına aktif bir şeklde destekte bulunmanın karşılığında da mevcut iktidarın da devletin hemen bütün imkânlarından istifade edenlere ne demeli? Bir zamanların herkesin, her kesimin övgüler yağdırarak göklere çıkardıkları şimdi de başta siyasî iktidar olmak üzere hemen her kesimin suçlu suçsuz ayırımı yapmadan yerin dibine batırdıkları malûm cemaat, kendilerine sunulan devlet imkânlarına tenezzül etmeyip, samimî bir şekilde dinî hizmetlerine devam etseydi başlarına bu musîbet ve belâlar gelir miydi acaba?
O cemaatin başına gelen musîbet ve felâketlerden ibret almayan bazı şahıs, camia ve dinî cemaatlerin yine bazı maddî imkânları, makam mevkileri elde etmek için, siyasî iktidarın güdümüne girerek, fiilî bir şekilde siyaset arenasında boy göstermeleri ne ile izah edilir?
M. Kemal’in, Bediüzzaman’ın nüfuzundan faydalanmak için, (mebusluk, şark umumî vaizliği, köşkler, saraylar...vs.) gibi celbedici tekliflerine karşı Üstad hiç tereddüt etmeden reddetmişti. Günümüzde dine hizmet etmek için meydana çıkan şahıs ve cemaatlerin Üstad Bediüzzaman’ın bu tavır ve duruşlarından almaları lâzım gelen dersler olmalı diye düşünüyoruz.
Yani devletten uzak, siyasî ve ticarî her türlü faaliyetlerden uzak, siyasî partilerden iş makam mevki talep ve beklentilerine girmeden, Allah (cc) için, yalnız ve yalnız din-i mübine hizmet ile iştigal etselerdi hem kendileri, hem de ülkemiz ve milletimiz için çok daha hayırlı neticeler verirdi.
Bizde yapılan siyasetin tamamen menfaat üzerine yapıldığını, her türlü haksızlıklara, suistimallere açık olan, karşılıklı menfaatler söz konusu olduğunda, makam mevkilerin paylaşımı konuşulduğunda o güne kadar var olan dostlukların, kardeşliklerin yerine acımasız kin ve düşmanlıkların devreye girdiğini hep birlikte gördük. Siyaset arenasındaki bu calib-i dikkat gidişattan ibret almayıp, hiçbir şeye alet edilmemesi gereken din hizmeti mesleğini siyaset ve ticaret mesleğine feda edenlerin hali ortada.
Dine hizmeti gaye edinen cemaatler aslî vazifelerine dönmedikçe hata yapmaya ve dine de zarar vermeye devam edeceklerdir.