Hakkımızda klasörler dolusu onca şikâyet ve emniyet birimleri ve savcılıklar arasındaki onca yazışma eşliğinde yapılan birden fazla soruşturmanın birleştirilmesiyle açılan ve mahkemenin defaatle iade ettiği iddianameler üzerinden yürüyen malûm davada çıkan karar, bize de, birçok okuyucumuza da Üstadın 1935’te Eskişehir Mahkemesinin verdiği karar için yaptığı şu değerlendirmeyi hatırlattı:
“Entrikacıların çevirdikleri plan en ağır cezaya çarpacak bir hadiseye göre tertip edilmiş; halbuki en âdi bir adamın en âdi hırsızlığı gibi bir cezayı netice verdi. Bu, hikmetle iş görmek manasıyla hükümet namı verilen hiçbir hükümetin işi olamaz. Hukukumu kanun dairesinde istiyorum.” (Tarihçe, s. 276-7)
Şu pasajlar da aynı mânâyı tamamlıyor:
”Bu defa taarruz pek geniş dairede. (...) Cenab-ı Hakk’a hadsiz şükür olsun, o musîbeti binden bire indirdi. Bütün taharrîlerde hiçbir cemiyet ve komitelerle bir alâkamızı bulamadılar. Yoktur ki bulsunlar. Onun için savcı iftiralara yanlış mânâlara, medar-ı mes’uliyet olmayan cüz’î isnatlara mecbur olmuş. Madem hakikat budur; Nurlar ve biz yüzde doksan dokuz derece musîbetten halâs olduk. Öyleyse değil şekvâ, belki binler şükretmekle inayet-i İlâhiyenin bu cilvesinin tamamını sabır, şükür, istirhamla beklemeliyiz.” (Şuâlar, -14. Şuâ- s. 834-5)
“Netice ne olacak? diye merak ettim. Gördüm: ‘Allah onlar üzerinde koruyucudur-(Şûrâ 6)” ve “Onlara müjdeler olsun-(Ra’d 29)’ bir seneden beri büyük bir dairede, geniş bir sahada aleyhimize ihzar edilen dehşetli bir hücum karşısında mahfuziyetimize teminat ile tesellî veriyor.” (Şuâlar, -13. Şuâ- s. 335)
«««
Şu pasaj ise işin diğer bir boyutuna bakıyor:
“Mahkemelerin tehirinde hayır var. Şimdiye kadar Nura ve Nurcular’a verilen zahmetler rahmetlere dönmesi gösteriyor ki, bu tehirde de hayırlar var. Birisi bu olmak ihtimali var: (...) Nurlar’ın hakikî ihlâsına böyle bir şüphe gelecekti ki, ya Nurcular riyakârlığa mecbur olmuşlar veyahut (...) zaaf gösteriyorlar diye, Nurun kıymetine büyük zarar olduğu için, bu tehir o evhamları izale eder. Ve ispat ediyor ki, otuz seneden beri İslâmiyetin şiarına muhalif şeylere baş eğmiyorlar.” (Emirdağ Lâhikası, s. 662)