Emr, emir; iş buyurma, buyruk, iş, şey, husus, vakıa, hadise, olay, olgu anlamlarına gelir. İtibarî; gerçek ve fiilî olmayan, var sayılan, farazî olan, öyle sayılan veya yeni dilde sanal anlamı verilir.
Emr-i itibarî ise; gerçekte var olmayıp zihnen varlığı kabul edilen ve başka varlık ve durumlara göre ortaya çıkan farazi olgu, iş, durumdur.
İtibarî emirleri, durumları, olguları biraz açacak olursak bir insanın günlük hayatta aldığı her bir sıfat; itibarî birer olgu ve kabul edilen hayalî ve sanal durumlardır. Meselâ ben müdürüm diyen birisine, göster bize müdürlük özelliğini desek gösterme imkânı bulamaz. Çünkü müdürlük, itibarî bir konum ve durumdur.
Emr-i itibarînin arkasında onu uygulayacak bir kudret, kuvvet ve güç olmadan, hiçbir anlamı yoktur.
Üstad Hazretleri bu hususta şunu söylüyor: “Amma ehl-i hakikat ise, verâset-i Nübüvvet sırrıyla ve Kur’ân’ın kat’î ifâdâtıyla görmüşler ki, âyine-i mevcudatta kudret ve irâde-i İlâhiye ile vücud bulan nakışlar O’nun eserleridir. “Heme ez ost”tur (her şey O’ndandır); “Heme ost (her şey O’dur)” değil. Eşyanın bir vücudu vardır ve o vücud bir derece sabittir. Çendan o vücud, vücud-u Vâcibe nisbeten vehmî ve hayâlî hükmünde zayıftır; fakat Kadîr-i Ezelînin îcad ve irâde ve kudretiyle vardır.”1
Şeriattaki/dindeki kurallar da itibaridir. Aynı şekilde, kanunlar, yönetmelikler, tüzükler de itibari emirlerdir. Ne şeraitin yazılı olduğu Kur’ân-ı Kerîm, ne de ceza maddelerinin yazılı olduğu kanunlar ve maddelerinin, insana bir yaptırımları olabilir. Çünkü itibarîdirler. Onların uygulanması ancak insanlar vasıtasıyla olur. Yazılı o maddeler, kuralların tek başlarına bir yaptırımları olamaz.
“Hilkâtte câri olan nâmuslar, kanunlar, kâinatın hayattar olmasına kâfi gelir. Çünkü o cereyan eden nâmuslar, şu hükmeden kanunlar, itibârî emirlerdir, vehmî düsturlardır; ademî sayılır. Onları temsil edecek, onları gösterecek, onların dizginlerini ellerinde tutacak melâike denilen ibâdullah olmazsa, o nâmuslara, o kanunlara bir vücud taayyün edemez, bir hüviyet teşahhus edemez, bir hakikat-i hariciye olamaz. Halbuki, “Hayat, bir hakikat-i hariciyedir; vehmî bir emir, hakikat-i hariciyeyi yüklenemez.”2
Aslında, “emr-i itibarî varlığın değişik bir boyutudur, mevcut değildir; ama yok da diyemeyiz. Mevcut ile madum arasında bir makama sahiptir ki, insanın iradesi de bu sınıftandır… Emr-i itibarî denilen şey bir kaya ya da taş gibi harici ve mevcut değildir, lâkin adem ve yok sayılmazlar. Belki kudretin değil, irade sıfatının bir tecellisidirler. Zaman ve mekân aynı bir kaya ve taş gibi mevcut ve hakikattirler.”3
Şerh çalışmalarınızı mail adresimize gönderebilirsiniz.
[email protected]
Dipnotlar:
1 -Lem’alar, 364.
2- ttp://www.risaleinurenstitusu.org/index.asp?Section=Kulliyat&Book=Sozler&Page=471
3 -http://www.sorularlarisale.com/makale/19835/