"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Korku ile yaşanmaz ki...

M. Latif SALİHOĞLU
07 Ağustos 2024, Çarşamba
Ağustos 1995’te Barla’daki Çam Dağı’nın tepesindeyiz.

Orada kurduğumuz çadırda kalıyoruz. Bir gün, Sıddık Süleyman’ın öz yeğeni seksen küsur yaşındaki Hüseyin Bülbül Ağabey geldi. Gün boyu onunla sohbet ettik; son derece orijinal gördüğümüz hatıralarını dinleyip bir bir not ettik. İşte, nakletmiş olduğu o hatıralardan biri de “korku” duygusu ve meselesiyle ilgilidir. Bize bu meseleyi kısaca şöyle anlattı:

Üstad Bediüzzaman’ın Barla’ya sürgün olarak gönderildiği ilk senelerdi. 1930’lar civarı olmalı. Henüz 13-14 yaşlarındayım. Dayım Sıddık Süleyman, beni bazen Çam Dağı’na Hz. Üstad’ın yanına gönderirdi. “Git, ona biraz hizmet et” derdi.

Geldiğimde, Hz. Bediüzzaman’ın o vahşi dağlarda korkusuzca yaşadığını gördüm. Gece olsun, gündüz olsun, yılandan, canavardan, vahşi-yırtıcı hayvanlardan hiç korkmuyor. Etrafta hiç çekinmeden dolaşıyor. Derin vadiye bakan şu kupkuru katran ağacının üzerine çıkıp oturuyor, uzun uzun etrafı tefekkür ediyor. Tek başına gidiyor, bazen 2700 metre rakımlı Gelincik Dağı’nın tepesindeki kayalıklar üzerinde sabah namazı kıldığını buradan fark ediyorum. Sonra gidiyor, insana ürperti veren yüksek uçurumların tam da kenarında-köşesinde oturup orada saatlerce tefekkür, tezekkür ediyor.

Hayretimi gizleyemediğim için, bir gün kendisine taaccüple sordum: Üstadım, siz hiç korkmuyor musunuz? Yanımıza bazen müthiş yılanlar geliyor; hiç telâş etmiyorsunuz. Aşağıdaki çeşme başında kurt sesleri gelirken, siz alaca karanlıkta gidip orada abdest alıyorsunuz. Tehlikeli zirvelere, uçurumlara çıkıp orada oturuyorsunuz. Ayağınızı aşağı doğru sarkıtıp tefekkür ediyorsunuz. Sizin yerinize ben telâş ederken, siz hiç korkmuyorsunuz. Sebebini merak ediyorum.

Bu merakımı gidermek için, Hz. Bediüzzaman, kelimesi kelimesine olmamakla beraber, bil-mânâ şöyle cevap verdi:

- Hüseyin kardaşım. Cenab-ı Hak, bana üç duyguyu vermedi. Onları hiç yaşamadım, tatmadım, tanımadım... 

Meselâ, korku nedir bilmiyorum: Allah korkusu hariç; onun dışında, korku, hayatta hiçbir şeyden elimi çekip çevirmedi.

Keza, cimrilik nedir bilmiyorum: İktisatla ve kut-u lâyemut ile yaşadığım halde, elimde ne varsa kardeşlerle paylaşıyor, onlara ikrâm ediyorum.

Keza, unutkanlık nedir bilmiyorum: Tâ çocukluğumdan beri okuduğum bütün kitapları ezberliyor, hıfzıma alıyorum.

Hüseyin kardaşım. Şu dağlardaki vahşi hayattan, hatta vahşi hayvanlardan hiç korkma. Onların dizgini Cenâb-ı Hakk’ın elinde. Şayet öyle olmasaydı, onlar evimizin içine kadar gelir bize saldırırlardı. Onun için, buralarda hiç korkma. Sen asıl “insanın vahşisi”nden kork. İnsanın dizgini serbest bırakıldığı için, insanın vahşisi, vahşi hayvanlardan daha tehlikeli.

Korku bahsiyle ilgili hatıra bu kadar.

*

Bu yazının ana konusu “korku” duygusu olduğu için, aynı mevzuya devam edelim.

Büyük can ve mal kaybına sebebiyet verdiği için, insanları korkutan hadiselerin bir kısmını şöylece sıralamak mümkün: Harp belâsı, zelzele musîbeti, kuraklık-sel-yangın felâketi, büyük hava-kara-deniz kazaları, geçim darlığı, istikbâl endişesi, vesâire...

Bunlar büyük ölçeklerde zuhûr ettiğinde, çok kısa bir zaman zarfında çok sayıda can kaybı yaşanabiliyor. Mal kaybı da hâkeza...

İnsanlık âlemi, bilhassa savaş ve deprem korkusunu daima yaşayagelmiştir. Öyle ki, bu iki musîbetin öncü ve artçı sarsıntılarında da aynı korku, endişe, telâş hemen depreşiyor ve uzun müddet devam ediyor.

Nihayet, bu iki korku, muhtemelen kıyamete kadar da bazı insanlarda tesirini göstermeye devam edip gidecek.

Şu var ki, daimî bir korku ile yaşanmaz. Esasen, daimî korkularla yaşanan hayat hayat değil. Hayatı yaşamaktan çok, sürekli azap çekmektir.

Hayatı ve cihanı sarsan hadiseler hiç bitmez ki. Hele ki, şu dehşetli âhirzamanda...

Onun için, korku ve endişeye sebebiyet veren her şeye ve her mahluka karşı gerekli tedbiri aldıktan ve gerekli teşebbüslerde bulunduktan sonra, sabır ve metanet kuvvetiyle tevekkül etmek gerekiyor. Teşebbüsten sonra tevekkül etmedikçe, insan hiçbir yerde ve hiçbir şekilde rahat edemez, huzur bulamaz.

Dolayısıyla, “Her şeyin anahtarı Cenâb-ı Hakk’ın yanında; her şeyin dizgini O’nun elinde” deyip, O’na tam itimad ederek rahat etmek mümkün olur ancak.

Okunma Sayısı: 1815
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • S.topuz

    7.8.2024 15:55:11

    "Hüseyin kardaşım. Şu dağlardaki vahşi hayattan, hatta vahşi hayvanlardan hiç korkma. Onların dizgini Cenâb-ı Hakk’ın elinde. Şayet öyle olmasaydı, onlar evimizin içine kadar gelir bize saldırırlardı. Onun için, buralarda hiç korkma. Sen asıl “insanın vahşisi”nden kork. İnsanın dizgini serbest bırakıldığı için, insanın vahşisi, vahşi hayvanlardan daha tehlikeli." Sanki kutsal beldemiz Beytil Makdisi, Filistindeki Katillerin evsafını Tarif ediyor değil mi? Daha misalleri çoğaltabiliriz tabiî. 🙌🌹🤲🌹❤☝️🌙😪😭😢😡😤🕊🕊🕊🌍🇪🇺🇹🇷🇵🇸🇵🇸🇵🇸🇵🇸🇵🇸

  • Elvan sağkol

    7.8.2024 15:20:52

    Mehmet CAN Kardeşim, her yazılan yazılar dikkatli yazılıyor, kusur gözüyle bakmayalım maksat hasıl oluyorsa kafi, selam ve dua ile

  • Abdullah Tunç

    7.8.2024 11:44:32

    Korku ve menfaat birer desise-i şeytaniyedir.12 eylulcuları destekleyenler; korkudan yaptık dediler. Şimdi çoğu ebedi aleme göçtü, mazeretleri kabul edilebilir mi? Yarın AKP'yi destekleyenler de; menfa at için destekledik deseler şaşmayalım.Desise-i şeytaniyeler boşuna mı yazılmış? Bunlar aldanma mak için yazılmış ciddi ih tar ve ikazlardır.Bunları dinlemeyen maddi ve ma nevi hayatını tehlikeye atar!

  • M. Can

    7.8.2024 04:12:55

    Ezberlediğim kitapları unutmadım demek manasındadır. Aktaran kişi de zaten ezberleyip cümlesi cümlesine söylemiyor olduğunu söyledikten sonra kendi dünyasında ne anlamışsa kendi cümleleriyle aktardığından Bediüzzaman'ın sözü diye yazarken dikkat lazımdır. Zira Risale-i Nur'da geçmektedir ki: "Hatta sorguda bir suale karşı dedim: “Tahattur edemiyorum.” o hâkim taaccüb ve hayretle dedi: “Senin gibi fevkalâde acib zekâvet ve ilim sahibi nasıl unutur?” Onlar Risale-i Nur’un harika yüksekliklerini ve ilmî tahkikatını benim fikrimden zannedip dehşet almışlar. Beni konuşturmak istemiyorlar."

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı