27 Ağustos 2014, Çarşamba
Edebiyat san’atının hakkını vererek yazan usta şairleri ve edepli edebiyatçıları ayrı tutarak, tenzih ederek konuya girmek istiyoruz.
Zira, onlar mesleklerinin gereğini yapıyorlar. Mânâyı katletmeden, hakikatleri gayet veciz ve tesirli şekilde ifade ediyorlar. Tebrike, takdire şâyân bir hizmette bulunuyorlar.
Bediüzzaman Hazretleri, bu konuda gayet muhkem ölçüleri, sağlam bir zincirin adeta pırlanta-misâl halkaları gibi şu veciz ifadelerle tarif ediyor:
Evet, lâfza ziynet verilmeli; fakat, tabiat-ı mânâ istemek şartıyla.
Ve, suret-i mânâya haşmet vermeli; fakat, meâlin iznini almak şartıyla.
Ve, üslûba parlaklık vermeli; fakat, maksudun istidadı müsait olmak şartıyla.
Ve, teşbihe revnak vermeli; fakat, matlubun münasebetini göze almak ve rızasını tahsil etmek şartıyla.
Ve, hayale cevelân ve şâşaa vermeli; fakat, hakikati incitmemek ve ağır gelmemek ve hakikate misâl olmak ve hakikatten istimdat etmek şartıyla... (Muhakemat, s. 79)
* * *
Usta şairlerin ve edepli edebiyatçıların hakkını bu sûretle teslim ettikten sonra, şimdi asıl konumuza dönelim.
Asıl konu, lâfızperestlerin ve bilhassa edepsiz edebiyatçıların, san’atlarını icra ederken, ifrat ile tefrit arasında serseri mayın gibi nasıl gidip geldiklerine dikkat çekmek.
Onları yakından tanımalı ki, şerlerinden ve tahribatlarından da kendimizi muhafazaya çalışalım.
İşte, bu nokta da yine öncelikli olarak Hz. Bediüzzaman’ın “Tenbih”ine kulak verme ihtiyacını duymaktayız. Aynı eserin aynı bahsinde, Üstad şunları ifade ediyor:
“Lâfızperestlik nasıl bir hastalıktır; fakat, bilinmez ki hastalıktır.
“Sûretperestlik, üslûpperestlik, teşbihperestlik, hayalperestlik ve kàfiyeperestlik, şimdi filcümle (kısmen), ileride—ifratla—tam bir hastalık ve mânâyı kendine fedâ edecek derecede bir maraz olacaktır.
“Hattâ bir nükte-i zarâfet için veya kàfiyenin hatırı için, çok edip, edepte edepsizlik etmeye şimdiden başlamış.”
Üstad Bediüzzaman, bu sözleri yüz sene evvel (1910’larda) söylüyor.
Demek ki, lâfızperestlik ve üslûpperestlik gibi şeyler, günümüzde tam bir hastalığa dönüşmüş durumda. Üstelik, işin en fenâ yönü de, bunun bir hastalık olduğunun bilinmemesi, idrak edilmemesi.
Şu lâfızperestlik ve kàfiyeperestlik, bir kısım şair taslaklarında öyle bir raddeye çıkıyor ki, “Safiye’yi kàfiyeye fedâ” eder bir hâl alıyor.
Yâ da, iş, yine Üstadane tabirle “Cesedi libâsa göre yontmakla rendeleyen” bir garâbete dönüşüyor.
* * *
Çok yakından tanıdığım ve hizmetlerini takdirle karşıladığım müeddep eski-yeni şair ve edipler olduğu gibi, yazıp karaladıklarına, kırıp döktüklerine hayret ve taaccüple baktığım edebiyatçılar da var.
Bu ikinci kısımdakileri için rahatlıkla “edebiyat parçalıyor” denilebilir.
Çünkü, satırlarını veya mısralarını okuyanlara bir fayda kazandırmıyor. Onlara asla bir huzur-sükûnet vermiyor, ufuklarını açmıyor, muhakemelerini çalıştırmaya sevk etmiyor.
Peki ne yapıyor? Özetle:
Ajitasyon yapıyor. Duygu ve düşünceleri habire ajite ediyor.
Okuyucuyu ısrarla ve inatla tarafgir olmaya sevk ediyor.
Zira, kendi bakışıyla iyi gördüğünü öyle bir övüyor, methediyor ki, tam bir meddah kesiliyor.
Aynı şekilde, fenâ gördüğünü öyle bir zemm ile hicvediyor ki, adeta yerin yedi kat aşağısına yuvarlandırıyor.
Bunlarda vasat, normal, orta yol diye bir şey yok. Ya meddahlık, ya heccavlık yaparlar.
Esasında, bunlar fikirden çok şahıslara endekslidir. Bu sebeple, sevdikleri şahsı taparcasına över, sevmediklerini ise, lânetlercesine hicveder.
Bunlar, okuyucusunu da aynı cendereye sokup şartlandırmaya çalışır.
Bir de, zaman içinde övdüğünü yeren, yerdiğini ise övmeye yönelen şair taslakları vardır ki, bunları herhalde ayrı bir kategoride değerlendirmek lâzım.
Çünkü, bunlar san’atta çiğ ve cılız olduklarından, tıpkı sokak kabadayıları gibi hemen her safhada hakaretâmiz tabirler kullanırlar ve boyundan büyük lâfları ziyadesiyle savurup dururlar.
* * *
Demek ki, edebiyatta olduğu gibi şiirde de usta şairler ve şaircikler var.
Meddahlık ve heccavlıktan başka şiir yazamayanlar, ya şair taslağıdır, ya da edepsiz edipler sınıfının ideoloji bezirgânıdır.
Rabbim, ifrat ve tefritin her nev’inden, her türlüsünden bizleri muhafaza eylesin.
@salihoglulatif’ten
Midemiz için lokma ne ise, dimağımız için fikir odur. Bunları bilhassa bu zamanda çok dikkatli almalı. Zira, bir kısmı ilâçlı-hormonludur, zehir etkisi yapar
* * *
TEMİZ-İŞ:
Ecelin pençesine, hayatın yağmuruyla;
Günahın büyüğüne hakikatin kuvvetiyle;
Husûmetin dişlerine tebessümün çizgisiyle;
Zulmün taarruzuna vicdanın isyanıyla mukabele etmeli.
Okunma Sayısı: 2257
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.