Trakya'da Lüleburgaz Kongresi
Merkezi Edirne'de bulunan Trakya-Paşaeli Müdafaa-yı Hukuk Cemiyetine (kuruluşu 2 Aralık 1918) bağlı 77 delegenin iştirak ettiği Lüleburgaz Kongresi başladı: 31 Mart 1920.
2 Nisan'a kadar devam eden ve ecnebilerin Trakya Bölgesi hakkındaki hesaplarını altüst eden bu kongrede, ayrıca mutlak sûrette uyulması gereken bir dizi kararlar alındı.
I. Kolordu Komutanı Cafer Tayyar Paşan’ın da iştirak etmiş olduğu Kongrenin bitiminde alınan hayatî kararları şu şekilde özetlemek mümkün:
"Trakya, Türk ve Müslüman ahali ile iskân edilmiş olup ırkî, tarihî, siyasî ve iktisadî sebeplere ve bütün devletlerce kabul edilmiş olan milliyet ve adâlet esaslarına göre Türkiye'nin hakimiyetinde kalmalıdır. Bu temel hak ve hukuka yönelik vâki olacak her türlü işgal ve ihtilâl harekâtına karşı mukavemet gösterilecek ve müdafaa yapılacaktır... Ayrıca, Trakya mebusları ile kolordu komutanı, bu heyetin tabiî âzasıdır. Fevkalâde hallerde, bu heyet yeniden kongre toplama selâhiyet ve kudretine sahiptir."
*
Trakya Bölgesi, Mondros Mütarekesi’nden (30 Ekim 1918) sonra birkaç kez işgale uğramış, sırasıyla Fransız ve Yunan kuvvetleri arasında el değiştirmiş ve nihayet hamiyetperverlerin gayrete gelmesiyle bilumum ecnebi taarruz ve tahakkümünden kurtulabilmiştir.
Düşman askerinin bu bölgeden tamamen çekilmesi, 22 Ekim 1922 tarihine kadar devam etmiştir.
II. Lozan Süreci
Londra'da toplanan İtilâf Devletleri (Türkiye karşıtı) temsilcileri, Ankara hükümetine cevap vererek Lozan'da kesintiye uğrayan görüşmeleri sürdürme kararı aldı: 31 Mart 1923.
22 Kasım 1922'de başlayan I. Lozan Konferansı, 4 Şubat 1923'te kesilmiş ve herhangi bir ant- laşma yapılamadan görüşmelere ara verilmişti.
Aradan 34 günlük bir süre geçtikten sonra, yeni bir barış metni (sulh planı) hazırlayan Ankara Hükümeti, bunu yani 8 Mart günü İstanbul'da bulunan İtilâf Devletleri temsilcilerine verdi. Karşı taraf ise, Türkiye'nin teklifine 23 gün sonra cevap verdi.
I. Lozan Konferansı’yla ilgili olarak, Millet Meclisi'nde 20 Şubat–8 Mart tarihleri arasında mükerrer görüşmeler (gizli celse) yapıldı.
Görüşmelerde hararetli, hatta zaman zaman kırıcı tartışmalar yaşandı.
Meclis'teki vekiller, tam anlamıyla iki gruba ayrıldı: Bunları Ali Şükrü Bey ve Hüseyin Avni Beyin başını çektiği grup ile M. Kemal ve İsmet Paşa’nın başını çektiği grup şeklinde isimlendirmek mümkün.
Bir de bu grupların, özellikle birinci grubun arkasında tetikçiler, yalakalar, gözdağcılar ve "kraldan fazla kralcı"lar vardı.
Fikrî ve siyasî atmosfer, ağırlaştıkça ağırlaşıyordu.
8 Mart'tan sonra, birinci grubun adamları, ikinci grubun adamlarını korkutmaya, sindirmeye, hatta tasfiye etmeye koyuldu.
Muhalif grubun liderlerinden Ali Şükrü Bey, bir siyasî tertip sonucu vurularak şehit edildi. Böylelikle, muhalif sesler kıstırılıp susturulmuş oldu.
Gerilim dozu alabildiğine yüksek bu cinayet hadisesinin hemen ardından ise, Birinci Meclis'in feshedilerek yeni bir seçime gidilmesi çalışmalarına başlandı.
Nitekim, Londra'dan gelen "II. Lozan Konferansı başlasın" haberinin Ankara'ya ulaştığı aynı günün ertesinde, Meclis'in yenilenmesi, yani genel seçim yapılması kararı alındı.
Ne gariptir ki, seçim kararı katakulliye getirildi ve birinci gruptakilerin hemen tamamı seçilecekler listesinden tasfiye edildi.
Yine ne tuhaftır ki, hemen bütün ordu komutanları milletvekili adayı gösterilerek listelerin birinci sıralarına alındı.
İşte, Lozan görüşmelerini başlatacak olan İtilâf Devletleri, meğerse Türkiye'de bu gelişmelerin yaşanmasını bekliyormuş ki, bundan sonra olacaklara da tam kanaat getirdikten sonra Lozan Konferansı İkinci Celse Görüşmelerini başlatma kararı aldı.
Bütün bunlar gösteriyor ki, Lozan Konferansı’nın biri görünen, diğeri ise görünmeyen iki yüzü varmış.
İşte, bu ikiyüzlülüğün katmerli bir versiyonu bizdeki Millet Meclisi'nin çatısı altında boy göstermiştir ki, ecnebilerden de okkalı bir aferin almayı hak edebilmişler.