Yeni kuşaklar, çeşitli iletişim araçlarıyla servis edilen kirli, karanlık, madde odaklı reklâmların baskısı altında bocalıyorlar. Gençlerin benliğini saran, geleceklerini karartan uçurumlardan, sinsi tehlikelerden korumak için bir şeyler yapılması gerekir. İslâm kültürünün, millî ve manevî değerlerimizin insanlara kazandırdığı iman, ihlâs, ahlâk ve faziletlerden uzak kalmamaları için çalışmalar yapmalıyız.  

Gençlerin ruhuna, duygularına, idrakine ve problemlerine çare olan İslâmiyet’in ulvî hakikatlerini tanıt- malıyız, anlatmalıyız. Asrın ihtiyaçlarına, en zor soru ve sorunlarına çareler sunan Kur’ân tefsirleri olan Risale-i Nurlar’la genç dimağları buluşturmanın çareleri, yöntemleri, projeleri hayata geçirilmesi için çok yönlü çalışmalar ve faaliyetler başlatılmalı.   Eğitim kurumları, Diyanet camiası, siyaset, diplomat, ticaret erbabı, sivil toplum mensupları… Vicdanı olan herkes, Üstadın şu feryadını duyması, tehlikeyi görmesi gerekir: “Karşımda müthiş bir yangın var. Alevleri göklere yükseliyor. İçinde evlâdım yanıyor, imanım tutuşmuş yanıyor. O yangını söndürmeye, imanımı kurtarmaya koşuyorum.” 

Devamında: “Ben, bütün müsbet ilimlerle, asr-ı hâzır fen ve felsefesiyle meşgul oldum. Bu hususta en derin meseleleri hallettim. Hattâ bu hususta da bazı eserler telif eyledim.” (Tarihçe-i Hayat)

Bediüzzaman gençlik yıllarından itibaren hastalığın çeşidini, tehlikenin şiddetini teşhis etmiş, son nefesine kadar Hakk’ı tebliğ etmiştir. 

Mehmet Âkif Ersoy’un tabiriyle; “Doğrudan doğruya Kur’ân’dan alıp ilhamı /Asrın idrakine söyletmeliyiz İslâm’ı” beyti ile ifade ettiği, ümit ve arzuları Bediüzzaman, telif ettiği Külliyatla milletimizin, âlem-i İslâm’ın ve insanlığın istifadesine sunmuştur.

İmansızlık tehlikesi, insanı maneviyattan ve insanî değerlerden uzaklaştırdığını herkes kabul etmelidir. Sorumsuz ve şuursuz maddî menfaati esas alan, nefsanî arzular peşinde koşan, haram-helâl tanımadan yaşayan insanlar, Allah korkusu ve ahiret inancından mahrum olduğu müddetçe kendisine, ailesine, yaşadığı topluma faydası dokunmaz.

İnsanlığın muhtaç olduğu ve iki cihan saadetini temin eden İlâhî ferman kıyamete kadar rehber olmaya devam edecektir. Cenab-ı Hak: “Kur’ân’ı biz indirdik. Onu koruyacak olan da biziz.” (Hicr Sûresi, 9) buyuruyor. Asırlar boyu insanlar, Onun nuruyla aydınlanmış, imana kavuşmuş, istikameti bulmuş, hidayete ermiştir. İnsanlar, Kur’ân ahkâmıyla, manalarıyla ve sunduğu “Sırat-ı Müstakim” müjdesiyle huzur ve saadet bulmuşlar. Asrımızda Cenab-ı Hakk’ın Kelâm-ı Kadim’inin ulvî ve kutsal manalarını, ilmî hakikatlerini, tevhid delillerini kâinattan misallerle tefsir edip açıklayan Risale-i Nur Külliyatı, en derin meseleleri halletmiştir. En müşkül sorulara yüce dinimizin ölçüleriyle aklı, kalbi, ruhu ikna ve ilzam eden hakikatler hazinesi ve reçetesi olarak insanlar istifade ediyorlar.

Türkiye’de ve dünyada birçok dile çevrilmiş, milyonlarca insanın okuyarak Allah (cc) ve Resulünün (asm) hak yolunu tanıdığı, iman saadetini tattığı Kur’ân’ın asrımıza hitap eden tefsirleri olan Nur Risaleleri’nin tanıtımı, anlatımı ve okunması için millet olarak elbirliği ile seferber olmalıyız. Ailelerin, gençlerin gün geçtikçe artan buhranlarına, feryatlarına kulak verip Kur’ân reçetesinin ab-ı hayat sunan ilâçlarıyla şifalar bulmalıyız.

Dünya hayatımızı zehir eden görünmeyen virüs, bütün insanlığı korkutup tedirgin etmiş, her türlü tedbirlerle mücadele edilmektedir. Dünya hayatımızla birlikte ebedî hayatımızı mahvedip karartan iman zaafiyeti, günahlar, haramlar, kötülükler, zulümler gibi asrın tehlikelerine karşı İslâm’ın ulvî hakikatlerini ve “Kur’ân’ın sönmez ve söndürülmez manevî bir güneş hükmünde olduğunu…” ispat edip gösteren Nur hazinesini elbirliği ile insanlığın imdadına yetiştirmeliyiz. Gayret bizden, tevfik Cenab-ı Hak’tan…