"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

San’atta maharet ve liyakatın önemi

Nejat EREN
01 Ekim 2019, Salı
“Maharet ve liyakat” konusu son yılların özellikle siyasi alandaki sapmaları dikkate alan önemli bir konu halinde gündemdeki yerini koruyor.

Bu yazımızda Risalei Nur Külliyatından “Muhakemat” kitabından konuyla ilgili bir bölümü şerh ve yorumlamaya çalışacağız. Bediüzzaman bir asır önce şöyle diyor:

“Bir adam müstaid (kabiliyetli) ve kàbil olduğu şeyi terk ve ehil olmayan şeye teşebbüs etmek, şeriat-ı hilkate (yaratılış kanununa) büyük bir itaatsizliktir. Zira şanı odur ki, istidadı sanatta intişar (yayılma) ve tedahül (dâhil olma) ve sanatın mekayisine (ölçülerine) ihtiram (hürmet) ve muhabbet ve nevamisine (kanunları) temessül (bir şekle girme) ve imtisal, (bağlanmak) elhasıl, fenâfi’s-sanat (sanatta fani olmak) olmaktır. Vazife-i hilkat bu iken, bu yolsuzlukla sanatın suret-i lâyıkasını (yakışır tarzını) tağyir eder (değiştirir) ve nevamisini (kanunlarını) incitir. Ve asıl müstaid (istadadlı) olduğu sanata olan meyliyle, teşebbüs ettiği gayr-i tabiî sanatın suretini çirkin eder. Zira bilkuvve olan meyil ve bilfiil olan sanatın imtizaçsızlığı için bir keşmekeş olur.”

“Bu sırra binaen, pek çok adam meylü’l-ağalık ve meylü’l-amiriyet ve meylü’t-tefevvuk (üstün olma meyli) ile mütehakkim geçinmek istediğinden, ilmin şanında olan teşvik ve irşad ve nasihat ve lütfu terk edip, kendi istibdad ve tefevvukuna (üstünlüğüne) vesile-i cebr (zorbalık yapma) ve tanif (şiddetle azarlama) eder. İlme hizmete bedel, ilmi istihdam eder. Buna binaen, vezaif (vazifeler) ehil olmayanın ellerine geçti. Bahusus medaris (medreseler) bunun ile indirasa (bozulmaya) yüz tuttu. Buna çare-i yegâne, daire-i vahidenin hükmünde olan müderrisleri, (hocaları) dârülfünun (üniversite) gibi çok devaire (daireler) tebdil ve tertib etmektir. Tâ herkes sevk-i insanîsiyle hakkına gitmekle, hikmet-i ezeliyenin emr-i manevîsini, meyl-i fıtrîsiyle imtisal edip, kaide-i taksimü’l-a’male (iş bölümü kaidesi, prensibi) tatbik edilsin.” (Muhakemat, Unsur’ul Hakikat, 78; Yeni, sh: 61)

Muhakemat Onikinci Mukaddeme, Hatimenin Hatimesi” bölümünde, Bediüzzaman Kur’an’ın ulvî hakikatlerini bütün insanlığa rehber olacak bir tarzda bu asrın anlayışına göre tespit etmiş. Bu muazzam tespit bir hazine olarak istikbalin müsait beyinlerine armağandır.

Bir insanın lâyık olmadığı bir şeye teşebbüs etmesinin yaratılış kanunu ve fıtrî şeriata büyük bir itaatsizlik olacağı aşikârdır. Çünkü sanatta ve işin esasında asıl olan o işin ruhuna vakıf olmaktır. Uygulanacak sanat ve işin ölçülerine hürmet etmektir. Her iş, meslek, makamın ve sanatın ayrı bir özelliği, püf noktası ve sırrı vardır. O alandaki hedefin her türlü özellik, mahiyet, gelişim ve işin özüne vakıf olmak ve tam manasıyla ona lâyık olmakla netice almak mümkündür. Bu ise hedeflenen alanda sonuca girmek ve başarıyı elde etmek ise ancak o “sanatta fena olmak” ve tam odaklanmakla mümkündür. Bu da belli bir kaabiliyet veya yeterli bir eğitim ve mahareti gerektirir.

Kâinatta “abes” bir şey olmadığı için hilkat kanunlarına uymakla ancak amaca ulaşılır. İşin aslına uymayan ve meşru olmayan yollar, “sünnetullah” ve “fıtrî şeriat” denen yaratılış kanunlarına muhalefet olacağından o kanunlar incitilmiş olur. Netice de menfi olur. Atalarımız; “kem aletle kemalâta gidilmez” demişlerdir. Yani yanlış usul ve metotlarla doğru netice alınamaz! Bediüzzaman’ın başka bir tespitiyle; “Fıtrat, fıtrî olmayan şeyleri reddeder!” Yanlış kişi ve yanlış usulle yapılan her işin ve sanatın, icraatın sonu hüsran olur.

İşin ruhuna uygun, liyakatli bir yetkili başlangıçta seçilmediği takdirde, makam, işe ve sanata lâyık olmayan adam, kabiliyetsiz olduğu için, ağalığa, amirlik taslamağa ve üstünlük sağlamaya çalışır. Çünkü, işin adamı değildir. Maharetsizlik ve başarısızlığını yanlış yollarla bastırmaya çalışır. Bugünkü tabirle; “İşe adam yerine, adama iş!” tercihiyle liyakatı olmayanları; “bizim çocuklar!” anlayışıyla bir işin başına koymak, o işin ve sanatın kıyameti demektir! Maharet ve liyakatı olmayandan, bir iş ve sanatta müspet netice beklemek hayaldir.

Liyakatsiz birsi, ilmin şanından olan teşvik, irşad, nasihat ve iyiliği terk edip, kendi istibdad ve üstünlüğüyle zorbalık yaparak şiddetle azarlamaya kadar işi götürür. Böyle olunca da; ilme hizmete bedel, ilmi alet etme ve kullanma yoluna girer. Bu şunu gösterir, vazifeler ve makamlar ehil olmayanın ellerine geçmiştir. Özellikle geçmişte medreselerin, şimdi ise eğitim yuvaları olan her kademedeki okullar bozulmaya yüz tutması bundan dolayıdır. İşin başında maharet ev liyakat sahipleri değil, taraftar ve lâyık olmayanların elindedir. Eğitim alanında yapılacak yegâne çare, işin merkezinde olan öğretmen ve akademisyenleri kaliteli yetiştirmek, üniversiteleri lâyık oldukları seviyeye eriştirmek ve dönüştürmektir. Böylece herkes hissi sevkiyle hak yolunda giderek, ezeli hikmetin manevî emri ve fıtrî meyline uygun hareket ederek iş bölümü kaidesi, prensibiyle tatbik edilebilsin. 

Okunma Sayısı: 1397
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı