"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Çık artık zihnimizden 12 Eylül

Ramazan Aydın
16 Eylül 2020, Çarşamba 00:02
İlkokul 4. sınıfı bitirmiş, yaz tatilimi her sene olduğu gibi dünyaya gözlerimi açtığım Gülveren (Golberan) Mezrası’nda çalışarak geçiriyordum.

Kâhta Temel Eğitim Yatılı Bölge Okulu’nun -uzaklıktan dolayı- köyüne, dolayısıyla anne-babasının yanına en seyrek aralıklarla giden öğrencilerinden olduğumdan, köyde tatil boyunca çalışacak da olsam, okulun tatil olmasını hasretle beklerdim.

Kışlarının uzun, sert ve bol karlı, yazlarının kısa olduğu ve kışın bütün hazırlıklarının yazın üç ayında yapıldığı Golberan’a vardığımın ertesi gününde, işe, ot biçmekle başlardım. Akabinde orakla arpa ve buğday biçmek, biçtiğimiz bu ürünlerin yerine mısır ekimi vs. derken düvenle harman işi, harmanda kaldırılan mahsullerin, bozulmadan, kışın kullanmak üzere depolanması, kışın özellikle keçilerin yegâne yiyeceği olan meşe ağaçlarının yapraklarını dallarıyla kesip yığın yapmak (dehey) şeklinde devam ederdi.

Yine yığın zamanıydı. Rahmetli babam yığın üzerinde, biz de aşağıdan yukarıya yaptığımız yaprak demetlerini eline uzatıyorduk. O ise üst üste koyarak yığıyordu. Akşam üstüydü. 

Yakınımızdan bir ses, babama: ”Kolay gelsin Aziz Efendi” dedi.

Dönüp baktık. Köyümüzde Melâ namlı Hacı Karlı’ydı:

“Biliyor musun ihtilâl olmuş, Kenan Evren gelmiş.”

Rahmetli babam: “Yapma ya! Öyle mi?” diye sordu.

İşlerin yoğunluğundan dolayı, o günlerde, radyoda haberleri dinleyememiştik. Oysaki sevgili babacığım, radyodan haber bültenlerinin müdavimiydi.

Rahmetli babamın; bulunduğu yaprak yığını üzerinde, duraksayıp durgunlaşmasından, “Yapma ya” deyişinden, daha da önemlisi, o andan sonra çalışma şevkinin birden kaybolmasından anlamıştım darbe denen bu zorbalığın çok kötü bir şey olduğunu. Melâ’nın, babama güzel bir haber getirmediğini, o anda, henüz 10 yaşımda öğrenmiştim.

Anlaşılan; yıllarca ‘itinayla olgunlaşması’ beklenen darbe, 12 Eylül 1980’de gerçekleştirilmişti.

Birkaç gün sonra, üç aylık yaz tatiline bir hafta da ben ekledikten sonra, 5. sınıfa devam etmek üzere, Golberan’da okul olmadığından, benim için tek seçenek olan okuluma yani Kâhta Temel Eğitim Yatılı Bölge Okulu’na gittiğimde nasıl bir manzarayla ve nelerle mi karşılaştım?

İlkin ‘işlik’ ya da ‘iş-teknik binası’ dediğimiz sarı binanın dört bir tarafının sigara izmaritleriyle dolu olduğunu, diğer arkadaşlarla beraber, gördüğümüzde şaşırdık: “Bunları kim içmiş?’ diye sorduğumuzda, darbe gecesi, askerin; önüne geleni yakalayıp buraya tıktığını ve insanlara işkenceye buradan başladığını öğrendik. Neye uğradığını şaşırmış, ekseriyeti mâsum insanlar, belki de tek tesellisi olan, sigaralarını içip izmaritleri bulunduğu yerin camından çevreye fırlatmışlardı.

Sadece bu kadar mıydı? Elbette değildi…

Dersliklerimiz, yemekhanemiz, yatakhanemiz, oyun ve spor alanlarımız, çeşmemiz, çamaşırhanemiz, bahçemiz, kısacası biz ilköğretim öğrencilerine bile zor yeten her şeyimiz, fiilen askerle paylaştırılmıştı. Bundan sonra, yaklaşık iki yıl boyunca her gün “yaylalar yaylalar” nakaratları eşliğinde eğitim yapıp öğrenim görecektik(!)

Bundan böyle, “Yatılı”da bütün eğitimimiz ve yaşantımız -maalesef- askeriye eksenli olarak devam ediyordu. Çocuklarda pek belli değil idiyse de bazı idareci ve öğretmenlerimizin yüz ifadelerinde, yanı başındaki bu “emir-komutalı” hayatın rahatsızlığı okunmuyor değildi. Ama “silâhlı kuvvet”e ne yapılabilirdi ki? Nerede bilebilirdi ki, kendisini korusun diye eline silâh verdiği kişilerin, bu silâhı kendisine çevireceğini? Bu yüzden en tabiî hakkı olan “Nedir bu? Anne-babasından uzak öğrencilerimize bile yetmeyen okulumuzun her şeyini sizinle paylaşmak zorunda mıyız?” haykırışını dile getiremeyip içlerine atıyorlardı. Ve bunun gibi bin bir türlü haklı şikâyet -korkudan- herhangi bir mercie iletilemiyordu?

Kim, kime derdini anlatabilirdi ki? Memlekette artık kaos başlamıştı. 11 Eylül’e kadar yıllarca anarşiyle baş edemeyen(!) silâhlı kuvvetler, bir gün sonra -aynı silâhlı kuvvet- bütün anarşistlerin hakkından, bir anda gelivermişti(!)

…Ve hâlâ -ne yazık ki- kırk yıl geçmesine rağmen, o kara günün gölgesinde çıkarılan yasalarla, maalesef, yönetilmeye devam ediyoruz….

Yeter, çık artık zihnimizden ve hayatımızdan 12 Eylül! 

Seni anmak istemiyoruz.

Okunma Sayısı: 1403
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı